Geçtiğimiz cuma akşamı Sözcü TV’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun canlı yayın programı vardı.

Yenilgi koleksiyonunun son ürünü olan 28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra ne diyeceğini herkes merak ediyordu.

Öncelikle kendisini zor soruların beklediğini bilmesine rağmen Kılıçdaroğlu’nda rahatlamış, gevşemiş, yüklerinden kurtulmuş bir hava gördüm.

Kendisindeki rahatlığı izleyenlere de geçirmek için herkesin çaylarını alarak ekran başına gelmesini istedi.

Mahkemede sanıklara yöneltilen “Pişman mısınız?” sorusunu sordular. Seçimlere yönelik hiçbir pişmanlığının olmadığını söyledi.  

Bilhassa pişman olması gerekenlerin kendisine oy vermeyenler olduğunu söyler gibiydi ama dili varmadı. Yüzde 52’lik seçmene “Ben değil siz kaybettiniz” anlamına gelen birçok serzenişte bulundu.

En çok da köylülere kızmış Kılıçdaroğlu.

Kemal Kılıçdaroğlu için köylüler, TRT’den başka kanal izlemeyen, nereye harcayacaklarını bilmedikleri 500 liralık rüşvetle iradelerini satan kimselerdi.

Kılıçdaroğlu, Atatürk’ün “milletin efendisi” dediği köylüleri, CHP’li Mahmut Tanal’ın Urfa’da yaşadığı bir olayı şahit tutarak kendilerine azatlık getiren özgürlük fedailerine şuursuzca direniş gösteren köleler olarak takdim etti.

Bir ara “Seçim sadece İzmir’de yapılsaydı genel başkanımız kazanıyordu” diyen CHP İzmir İl Başkanı gibi, onun da “Allah köylü milletini yaratmasaydı şu an biz iktidardaydık” tadında bir değerlendirme parlatacağını düşündüm.    

Programın geneli Kemal Kılıçdaroğlu’nun “En iyi müdafaa taarruzdur” şuuruyla topu kendi kalesinden uzaklara götürmesi, 4 gazetecininse aralarında paslaşarak oyunu yeniden Kılıçdaoğlu’nun yarı sahasına yıkması arasında geçti.

Kılıçdaroğlu kendisi dışındaki herkeste kusurlar buldu. 5 yıl daha Türkiye’yi yönetme yetkisi alan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bile ‘yenik’ ilan etti.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimleri birinci turda bitiremediği için ciddi bir travma içerisindeymiş.

Eşek sudan gelinceye kadar sopa yemiş adamın “Siz asıl öbür adamın hâlini görmediniz” diye avunması gibi Kemal Bey de siyasette hiçbir seçim kaybetmemiş rakibini biçare bir psikolojide hayal ederek kendisini rahatlatmaya çalışıyordu demek.

Kemal Kılıçdaroğlu, “Olan oldu. Bari kongrede aday olmasın” umuduyla programı izleyen birçok muhalife “Ben çıkıp da adayım demem” diyerek ucundan gösterdiği müjdeyi, “Zaten bugüne kadar hiç demedim” sözüyle hemen geri aldı.

 “CHP diğer partiler gibi değildir. CHP’de en sert eleştiriler çok rahat bir şekilde genel başkana karşı yapılır” diyerek kendi dizdiği parti meclisinde bile en sert hücumlara uğradığını kabul ettiği hâlde genel başkan olarak görevine nasıl devam ettiğinden bahsetmedi.

Gazeteciler “Demokratik ülkelerde seçimi kaybeden genel başkan istifa eder” dediler, o da “Tabii ki öyle olur” diye karşılık verdi.

Ama onun zihninde Türkiye demokratik bir ülke olmadığından şurada burada kendisine getirilen eleştirileri sükûnetle karşılaması bile ülkeyi aşan bir demokrasi örneği olarak tebrik edilmeli, hatta kendisinin bu lütufkârlığına çölde hasbelkader yeşermiş bir ota gösterilen hayranlıkla bakılmalıydı.

Programın sonlarına doğru sosyal medya kaynayan kazan gibi fokurduyordu. Kemal Bey’in çayları önden sipariş etmesinin hikmetini o zaman anladım. Yayını takip eden muhaliflerin hararetini bastırsın diyeymiş.