Daha önceki yazılarımda ABD’nin küresel sistemdeki hegemonyasını yitirdiğini, dünyanın tek kutuplu düzenden uzaklaştığını ve bunda en önemli sebeplerden birinin Asya’daki güçlerin yükselişi olduğunu tekrarlamıştım. Rusya ve Çin’in ABD ile yürüttüğü rekabetin bölgesel yansımalarının Ukrayna, Suriye, Gürcistan ve Afganistan gibi ülkelerde yaşanan gelişmelerden izlenebileceğini belirtmiştim. Bu çerçevede, geçtiğimiz hafta tırmanan Hindistan-Pakistan gerginliğinin de sadece bu iki ülkeyi ilgilendiren bir gelişme olmayıp ABD ve Çin gibi güçleri de içeren daha büyük bir sahada yaşanan bir kriz olduğunu söylemek mümkün.

Hindistan ve Pakistan arasında 1947’den bu yana çözüm bekleyen Keşmir sorunu, iki ülkenin toprak ihtilafından kaynaklanan bir sorun olmanın ötesinde anlamlar ve önem taşıyor. Öncelikle söylemek gerekir ki bu sorun, İngiliz sömürgeciliğinin bölgeye bıraktığı patlamaya hazır bir bomba niteliğinde. İngiliz sömürge düzeninde çoğunluğu Müslüman olduğu halde bir Hindu tarafından idare edilen bölge, Hindistan ve Pakistan bağımsızlığına kavuştuğunda bir bütün olarak Hindistan’a bağlanmak istendi. Keşmir bölgesi fiilen iki ülke tarafından paylaşıldı. Çin ile Hindistan arasında 1965’te patlak veren bir savaşla da Keşmir bölgesinin yaklaşık beşte biri Çin’in kontrolü altına geçti. Böylelikle Keşmir, üç ülkenin taraf olduğu bir sorun halini aldı. Ancak, sorunun ağırlık noktasının Hindistan ve Pakistan arasında olduğu tartışmasız.

Bağımsızlığa geçiş döneminde Keşmir için başlayan savaş, 1965 ve 1999’da tekrarlanmıştı. Gelinen noktada, iki tarafın tekrar savaşabileceği iddia ediliyor. İki ülkenin de nükleer güce sahip olması, doğal olarak meselenin küresel politika açısından önemini artırıyor. Çin’in Hindistan’ı dengelemek için Pakistan’ı desteklemesi, ABD’nin ise Hindistan’ın yanında yer alması meselenin küresel boyutta yansımalarının olacağının açık göstergesi. Hindistan Rusya’dan S400 sistemlerini almak istediğinde ABD’li yetkililerin buna pek de itiraz etmemesi aslında Pakistan karşısında Hindistan’ın ABD için taşıdığı önemin bir göstergesiydi. ABD Başkanı Trump’ın terörle mücadelede yetersiz kaldığı gerekçesiyle yakın zamanda Pakistan’ı sert şekilde eleştirmesi ve Pakistan’a yaptırım tehdidinde bulunması da bölgede tansiyonun artabileceğinin göstergesi olmuştu.

Geçtiğimiz hafta tırmanan gerginlik, uzun zamandan beri çözümsüz kalan bir sorunun nasıl bir anda ciddi bir krize evrilebileceğini hatırlatmış oldu. Pakistan’ı radikal örgütleri desteklemekte ve Hindistan toprakları saydığı Keşmir’in kuzey batı bölgelerini işgal etmekle suçlayan Yeni Delhi, 30 yılın en kanlı saldırısı olarak nitelendirilen terör eyleminden Pakistan’ı sorumlu tutunca silahlar karşılıklı olarak çekilmeye başladı. Pakistan’ın sınırına giren Hint savaş uçaklarını düşürmesi, iki ülkenin savaş eşiğinden çok da uzak olmadığı algısını ortaya çıkardı.

Hindistan ve Pakistan birbirine ciddi derecede ihtiyaç duyan komşu ülkeler olsa da küresel rekabetin bölgedeki sarsıntılarını Keşmir sorunu yüzünden çok defa karşı karşıya gelen bu iki ülkeyi daha fazla sarsıyor. Bölgenin Avrasya ile Doğu Asya arasında önemli bir kavşakta yer alması, Pakistan’ın ABD ile gerginleşirken Çin ile derinleşen ilişkileri ve ABD’nin Çin’e karşı bölgede müttefik arayışında olması gibi sebepler, Keşmir sorununun küresel rekabete kurban gitmesi ihtimalini artırıyor. Gerginliğin ardından Rusya’nın Şangay İşbirliğine Örgütüne üye olan iki ülke arasında arabuluculuk yapmak istediğini duyurması da bir bakıma krizin bölgede etkisini artırmak isteyen büyük güçler tarafından bir fırsat olarak görülebileceğine işaret ediyor.