“Suriye’den bize ne?” Diyen CHP’nin alevi istismarı

YAYINLAMA:
“Suriye’den bize ne?” Diyen CHP’nin alevi istismarı

Bildiğiniz gibi, Türkiye’deki muhalefeti, yüzü görünmeyen bir ajans yönetiyor ve onların reflekslerini belirliyor. Ancak bu ajansın Türkiye’de mi yoksa yurt dışında mı konuşlandığına dair bir bilgi bulunmamaktadır.  Ajansın yönlendirmesiyle yapılan açıklamalar ise, çoğu zaman noktasına ve virgülüne kadar birbirinin aynısı olmaktadır.

Ajans gölgesine dair geçmişten iki somut örnek vermek istiyorum:

Mansur Yavaş’a “HDP’yi de ziyaret edecek misiniz?” sorusu yöneltildiğinde, “Onu bilemiyorum, ajans karar verecek.” şeklinde yanıt vermesi…
Benzer şekilde, Meral Akşener’in “Bizden CHP, HDP ve Saadet Partisi ile yan yana gelmemiz ve Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı adayı olarak göstermemiz istendi.” ifadesi…
Bu durum, muhalefetin üzerinde bir karar merci bulunduğunu açıkça gösteriyor. Üstelik bu sadece birkaç örnekten ibaret değil; benzer pek çok vaka sicillerinde mevcut.
Son olarak, malum ajansın devreye girdiği en güncel konu Suriye’deki gelişmeler olmuştur. Muhalefetin hem ajans tarafından yönlendirildiği hem de Suriye konusunda nasıl bir ikiyüzlülük sergilediği bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Suriye meselesi, Türkiye’deki muhalefet için her zaman iki temel söylem etrafında şekillenmiştir: “Suriyelilerin bizim içimizde ne işi var?” ve “Bizim Suriye’nin içinde ne işimiz var?”
Özellikle CHP’nin başını çektiği muhalefet için “Beşar Esad devrilmesin, YPG’ye dokunulmasın” anlayışı adeta bir kural hâline gelmişti. CHP, Kemal Kılıçdaroğlu döneminde Beşar Esad’a gönderdiği mektupta şu taahhütlerde bulunarak derdinin çok başka şeyler olduğunu ispatlamıştı.
“Erdoğan’ın günleri sayılı. Herhangi bir görüşme, seçimin geleceğini etkileyebilir.”
“Bizim iktidarımızda, Suriye yönetiminin tazminat dâhil bütün talepleri karşılanacak.”
“İdlib dâhil, Suriye topraklarındaki tüm Türk askerlerini çekeceğiz.”

                                                                 ***
Bu şekildeki tutarsız muhalefet, Lazkiye ve Tartus kentlerinde meydana gelen; İran, İsrail, Rusya ve ABD’nin arkasında etkili olduğu çatışmalarla birlikte, yine ajans yönlendirmesiyle sahneye çıktı.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli bölgedeki tehlikeli süreci şöyle özetlemişti:

“Bölgesel nitelikli kaos dinamikleri son derece etkin ve faaldir. Suriye’nin Lazkiye ve Tartus kentlerinde yaşanan kaygı verici çatışmalar yaygınlık emaresi göstermektedir. Dış bağlantılı etnik ve mezhebi provokasyonların, bir yanda ülkemiz, diğer yanda komşu ülkeler aleyhine kapsamlı olarak sipariş edildiği anlaşılmaktadır.”

Ancak ajans yönlendirmeli bu muhalefet, durumu bu şekilde değerlendiremiyor ve yaşanan olayları doğru şekilde algılayamıyor. Yaptıkları ise sadece istismar.

Bu gelişmeler karşısında muhalefet, “Nusayri (Alevi) istismarı” yaparak süreci farklı bir noktaya çekmeye çalışmaktadır. Suriye’de Beşar Esad ve terör örgütü YPG yüz binlerce masum insanı katlederken kör ve sağır kesilenler, şimdi birden sözde insancıl bir tutum takınıp “Alevi katliamı yapılıyor” söylemiyle hem Suriye üzerinde hem de Türkiye’de yeni bir tahrik kartı oynama gayretine girişti. CHP, DEM, İP, Zafer, TİP aynı anda böyle bir rol üstlendi.
Beşar Esad devrildikten sonra, tarihi Türkmen şehri Halep’teki gelişmeleri ve Halep Kalesi’ne Türk bayrağı asılmasını “Halep’te ne işimiz var?” minvalinde değerlendiren İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu bile şu açıklamayı yapıyorsa, bunda malum ajansın parmağı olduğu açıktır:
“Orada güç gösterisinde bulunabilmek üzere tercih edilenler de bizim Alevi dediğimiz, onların Nusayri dedikleri insanlar. O insanların Türkiye'de akrabaları var. Onların başına gelenler, Türkiye'deki akrabalarını üzüntüye ve endişeye gark ediyor.”

***
Bu tür söylemler, geçmişteki söylemlerle kıyaslandığında birçok ikiyüzlülüğü de beraberinde getirmektedir. Belli ki bu açıklamalar ajans tarafından belirlenen bir gündeme hizmet edilmesi için yaptırılıyor.
Biliyorsunuz, Suriye’nin Lazkiye ve Tartus bölgelerindeki çatışmalar, Suriye devlet güçlerine bağlı askerlere pusu kurulması ve 11 askerin öldürülmesiyle başladı. Pusuyu kuranların Esad rejimi artıkları olması, olayların önünü ve arkasını anlamamız açısından oldukça önemlidir. Suriye’nin birçok bölgesinde aynı anda teröristler tarafından kalkışma yaşanmıştır. Eğer çatışmalara “Aleviler katlediliyor” diye yaklaşılırsa, o zaman Beşar Esad rejiminin öldürdüğü “Yüzbinlerce masum insanı da Aleviler öldürdü” demek durumunda kalırsınız. Olayları bölgede tekrar konum elde etmek isteyen ve Suriye’de toprak ele geçirmeye çalışan güçlerin organize ettiği çok bellidir.
"Alevi Şeyhi" olarak parlatılan mezhepçi provokatör Selim Narlı’nın Samandağı’nda “Ben resmi olarak görevlendirildim, Türkiye bu işe müdahale etmeyecekse İsrail ile görüşeceğim” demesi ve “Yahudi devletinin en sadık dostu olacağız. İsrail savaş uçakları ve gemilerini bizim için hareket ettirin” ifadelerinin yer aldığı bir mektupla Netanyahu'ya yalvardığının ortaya çıkması, olaylara sağduyulu yaklaşmamız gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu tür açıklamalar, yaşanan çatışmalar ve masum insanların ölümleri üzerinden kanlı hesapların ve planların yapıldığını gösteriyor.
Kanlı hesaplar ve planlar yapan bu güçler, doğal olarak bölgedeki masum insanlara da zarar vermektedir. Bunun bedelini Arap, Türkmen, Kürt, Alevi, Dürziler ve diğer masum insanlar ödemektedir.
Beşar Esad, yüzbinlerce masum insanı öldürürken “Suriye’nin iç işlerinden bize ne?” diyen CHP ve yandaşlarının, bugün Suriye’de İsrail’in tetiklediği etnik ve mezhebi provokasyonlara katılması, bu tutarsızlıkları ve çifte standardı daha da belirgin hâle getirmektedir. Düşünsenize, Tanju Özcan gibi Suriye’liler konusunda kriminal bir tip bile, Suriye’deki son gelişmelerle ilgili ahkâm kesiyor. CHP’li vekiller, Suriye’deki ve Türkiye’deki Alevi kardeşlerimizi tahrik etmek için her türlü provokasyon düğmesine basmaktadır.

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Bu kapsamda Cumhuriyet Halk Partisi’nin Baas zihniyetinin tetikçisi gibi hareket edip Alevi kardeşlerimiz üzerinden istismar kampanyasına tevessül etmesi hastalıklı ve hasmane siyasetinin yeni bir türevidir. CHP’nin mezhep provokasyonu sadece Türkiye’ye değil, şu mübarek günlerde İslam toplumlarına, bölgesel denge ve dinamiklere yapılabilecek en vahim kötülüktür. CHP’nin Baas artığı ve uzantısı gibi pozisyon alması çok tehlikeli bir kırılma ve kopuştur.” Sözlerine sağduyu sahibi kim karşı çıkabilir?

Aynı zamanda, Türkiye’de iktidar yanlısı görünen bazı yazarların ve trollerin kullandığı ayrıştırıcı, nefret üreten ve hedef gösteren dil de bu provokasyonlara hizmet etmektedir.

Gerek Türkiye’nin, gerekse Suriye’nin devlet yetkilileri, Suriye merkezli “etnik ve mezhebi provokasyon” peşinde koşanlara dikkat etmelidir. Suriye’de bir Alevi’ye ya da herhangi bir masum cana dokunan olursa, bu kişi en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara’nın, Lazkiye ve Tartus kentlerindeki çatışmalar için “olayların çıkış nedenlerinin ve gelişim sürecinin araştırılması, sivillere yönelik ihlallerin soruşturulması ve sorumluların belirlenmesi, kamu kurumları, güvenlik güçleri ve orduya yönelik saldırıların incelenmesi için yetkilendirmesi” önemli bir adım olmuştur.

Beşar Esad devrildikten sonra, intikam almak isteyen güçlerin Suriye’ye istikrar getirmemek için çabaladığı alenen ortadadır. ABD’nin, İsrail’in, İran’ın, Rusya’nın ayrı ayrı hesapları da işin tuzu biberi olmaktadır. Bu amaçla, Suriye içindeki etnik ve mezhebi provokasyonlar tertip edilmekte ve terör örgütü YPG gibi unsurlar kullanılmaktadır.

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin şu önemli uyarısını ve çağrısını Türkiye’deki ve Suriye’deki tüm Aleviler dikkate almalıdır: Alevi kardeşlerimiz bizim canımız ve ciğerparemiz; milletimizin ve İslam aleminin ayrılmaz, ayrılamaz ve ayrı görülemez inanç ve insanlık değerleridir. Bizim nezdimizde Alevi ile Sünni arasına uçurum kazanlar, bunlar arasında ikilik çıkaranlar, yetmezmiş gibi birbirine uzak ve yabancı gibi takdim edenler din, diyanet, millet ve ümmet düşmanlarıdır. Ne Alevi kardeşlerimiz ne de Sünni kardeşlerimiz ölümcül oyunlara aldanmayacak, buna da asla kanmayacaktır. CHP’nin yolu yol değildir. CHP’li yönetici ve milletvekillerinin açıklamaları fitne ve fücura ön açmak, öncü olmak manasından başka yorumlanamayacaktır.

Etnik ve mezhepsel provokasyonlara Türkiye’nin ve bölgenin huzuru, güveni için çok dikkatli olmalıyız.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...