Kamışlı’daki ABD ve İsrail taşeronluğu
“Terörsüz Türkiye” hedefi, terör örgütü PKK’nın komşu ülkelerde kaos, kargaşa ve ayrışma yaratma misyonunu ortadan kaldırmaya yönelik çabalarla şekillenmektedir. Bu süreçte PKK’yı kullanan ve yönlendiren iç ve dış güçler, Türkiye’nin kararlı tutumundan ciddi şekilde rahatsız olmaktadır.
Türkiye’de sağduyu sahibi herkes, bu hedefin ardındaki sebep-sonuç ilişkisini kavramış ve “Terörsüz Türkiye” idealinin gerçekleşmesi için çaba göstermektedir. Ancak bazı çevreler, adeta PKK’nın eylemlerini sürdürmesini istercesine, atılan her adımı yalan ve iftiralarla karalamaya çalışmaktadır.
Oysa bu hedefin gerçekleşmesi, Türk milletinin ortak zaferi olacaktır. Türk-Kürt kardeşliği daha da güçlenecek, toplumsal barış pekişecektir. Buna rağmen bazı kesimler, “DEM Parti’ye neden teröre karşı duruş sergileyin, Türkiye partisi olun çağrısı yaptınız?” gibi akıl dışı söylemler üretmeye devam etmektedir. Ne var ki, iş DEM Parti ile ittifaka geldiğinde bu çevrelerin hiçbir kaygı taşımadığı da açıkça görülmektedir.
“Terörsüz Türkiye” hedefi, pazarlıksız bir kararlılıkla başlamış ve aynı şekilde devam etmektedir. Bu yönüyle milli duruşun tartışmasız olduğu açıktır. Ancak bu süreci içeriden ve dışarıdan engellemek isteyenler olacaktır. Terör örgütü PKK’yı bölgesel bir aparat olarak kullanmayı sürdürmeyi hedefleyen odaklar da boş durmayacaktır.
MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamalarında da vurgulandığı üzere, Suriye’nin Kamışlı kentinde, ABD ve Fransa’nın teşvikiyle ENKS ve PYD tarafından düzenlenen “Birlik ve Ortak Tutum Konferansı”nda bölücü talepler dile getirilmiş, Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğüne aykırı kararlar alınmıştır. Bu durum, emperyalist müdahalelerin ve terör uzantılarının hâlâ aktif olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Terör örgütü PKK’nın kurucusu Öcalan “Ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültürel çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamaz” şeklindeki açıklamasının devamında “Devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın, karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı, PKK kendini feshetmelidir” çağrısı yapmıştır. Ancak Suriye’deki PKK uzantıları, hâlâ “özerk bölge” ya da “federasyon” hayali peşinde koşmaktadır. Bu durum, örgüt içindeki dağınıklığı ve dış güçlerin bölücü ajandasını açıkça ortaya koymaktadır.
DEM Parti’nin bir kanadı “Terörsüz Türkiye” hedefi doğrultusunda sağduyulu açıklamalar yaparken, Kandil güdümündeki unsurların, “Partimizden temsilcilerin de katıldığı Rojava’daki konferans, Kürtler arası birliğin sağlanması açısından tarihi bir adım olduğu kadar, Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’da yaşayan halkların kimlikleriyle yaşaması için önemli bir fırsattır” şeklindeki açıklamaları, örgütün bölücü zihniyetini sürdürdüğünü göstermektedir. “Önderimiz Apo” dedikleri bir şey söylerken, onların bambaşka bir rota izlemesi, çelişkilerini gözler önüne sermektedir.
Suriye’yi bölme girişimi, açık bir ABD-İsrail projesidir. Suriye’deki PKK’ya yapılan tonlarca silah yardımı, bu projenin en net kanıtıdır. Başka söze gerek yoktur.
MHP Lideri Bahçeli’nin ifadesiyle, “Kamışlı provokasyonu, pişmiş aşına su katma rezaletidir.”
Suriye Geçiş Hükümeti Cumhurbaşkanı Ahmet Şara, “Ulusal mutabakat olmaksızın bölücü bir gerçeklik dayatma, federal yapılar ya da özerk yönetimler kurma girişimlerini reddediyoruz. SDG kontrolündeki bölgelerde devlet kurumlarının çalışmalarının aksatılmaması yönünde uyarıyoruz. SDG liderliği, Suriye’nin kuzeydoğusundaki karar alma süreçlerini tekeline alamaz. Kürt kardeşlerimizin haklarının, tam vatandaşlığa dayalı olarak tek bir Suriye devletinin çatısı altında güvence altına alınacağını teyit ediyoruz. SDG liderliğindeki anlaşma taraflarını anlaşmalara uymaya ve ulusal çıkarları ön planda tutmaya çağırıyoruz. SDG liderlerinin federalizme yönelik açıklamaları ve eylemleri, anlaşmalara ters düşmektedir. Suriye’nin birliği, topraklarının ve halkının bütünlüğü kırmızı çizgidir. Her türlü ihlal, ulusal saflardan yüz çevirme ve Suriye’nin birliğine saldırı anlamına gelir” şeklindeki açıklamasıyla, bu bölücü toplantıda ortaya konan taleplere ve ayrılık çığlıklarına karşı net bir duruş sergilemiştir.
Suriye’de yaşanacak olası bir bölünme, ABD ve İsrail’in Türkiye’ye karşı stratejik bir cephe daha kazanması anlamına gelir. Bu nedenle böyle bir senaryoya asla izin verilmemelidir.
Büyük çoğunluğu Müslüman olan Kürt kardeşlerimizin, bu bölge planlarının arkasında kimlerin olduğunu hem Türkiye hem de Suriye perspektifinden net şekilde görmesi gerekmektedir. ABD ve İsrail’in bölgedeki istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerine alet olmak, ne Kürtlerin ne de bu coğrafyada yaşayan diğer toplumların yararınadır.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ve MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin ortaya koyduğu milli duruş ve kararlı adımlar etrafında birlik sağlanması, başta Kürt kökenli vatandaşlarımız olmak üzere tüm milletimizin ortak menfaatinedir. Bu duruş sayesinde kazanacak olan, sadece Türkiye değil; bölgedeki tüm kardeş halklar olacaktır.
Bugün terör örgütünden arındırılan Güneydoğu Anadolu’daki pek çok bölgeye bakıldığında, insanlar huzur, güven ve umut içinde yaşamaktadır. Çocuklar geleceğe daha güvenle bakmakta, aileler geçmişin karanlığından uzak bir hayat kurabilmektedir.
Bu kazanımları görmezden gelen ya da açıkça karşı çıkanlar, farkında olarak ya da olmayarak Türkiye’nin düşmanlarına hizmet etmektedir. Oysa yapılması gereken; ayrışmayı değil, birlik ve kardeşlik hukukunu esas alan bir geleceği birlikte inşa etmektir.
DEM Parti içerisindeki sağduyulu kesim, bu hedef doğrultusunda toplumu ayrıştıran değil, birleştiren söylemleri güçlendirmeli ve “Terörsüz Türkiye” yolunda sorumluluk üstlenmelidir.
Suriye’nin Kamışlı kentinde sergilenen bölücü duruş ise, ABD ve İsrail’in bölgedeki planlarına gönüllü taşeronluk anlamı taşımaktadır.
Gazze’de Müslümanlara yönelik açık bir insanlık suçu işlenirken, bölgemizde Müslüman Kürtlerin bu tür emperyalist projelere sessiz kalması ya da razı olması elbette ki kabul edilemez.