Terörsüz Türkiye hedefi ve fotoğraf sevme mesajı

YAYINLAMA:
Terörsüz Türkiye hedefi ve fotoğraf sevme mesajı

Cumhur İttifakı’nı oluşturan AK Parti ve MHP ile, CHP’nin öncülüğündeki muhalefet partilerinin, terör örgütü PKK’ya ve onun siyasi uzantısı olan DEM Parti’ye bakış ve yaklaşımları arasında ciddi farklar bulunmaktadır.
Cumhur İttifakı, 2016 yılından bu yana terörle mücadelede kararlı ve başarılı bir süreç yürütmekte; bugün gelinen noktada PKK’ya “Silah bırak ve örgütü feshet”, siyasi uzantısı DEM’e ise “Türkiye partisi ol, teröre cephe al” çağrısında bulunmaktadır. Bu çağrılar yalnızca söylem düzeyinde kalmamış, somut adımlarla da desteklenmiştir. Adeta ete-kemiğe bürünmüştür.

Buna karşılık, 2015’ten bu yana PKK’nın siyasi uzantılarıyla çeşitli ittifaklara giren CHP ve destekçileri, bugüne kadar ne böyle bir çağrıda bulunmuş ne de bu ilişkiden rahatsızlık duyduklarını açıkça ortaya koymuştur. Hatta çoğu zaman Türk devletinin terörle mücadelesini engellemeye yönelik tutumlar sergilemişlerdir. Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki terörle mücadele tezkerelerine “hayır” oyu vermiş, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı gibi operasyonlara sert biçimde karşı çıkmışlardır. PKK’nın medya organlarının kapatılmaması gerektiğini “demokrasi” ve “özgürlük” söylemleriyle savunmuş; terör örgütüne yardım ve yataklık eden sözde siyasetçilerin ve belediye başkanlarının tutuklanmasına ise tepki göstermişlerdir. Bu tavırların çoğunda CHP öncü rol üstlenmiş, diğer siyasi ortakları da bu tutuma ayak uydurmuştur.

Tüm bunları neden hatırlatıyorum?
Çünkü MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin, DEM’e ve teröristbaşı Öcalan’a yönelik “Terörsüz Türkiye” hedefli, stratejik içerikli çağrılarının ardından, CHP ve yandaşları her türlü kara propagandaya başvurmuştur. Terörle mücadeleyi engellemeye çalışan söylemlerle sicilini kabartan ve PKK’nın siyasi uzantılarıyla açık bir hassasiyet göstermeksizin iş birliği yapan bu çevreler, bugün “Terörsüz Türkiye” sürecine karşı duruyorsa, bu tutumları terörün devam ettiği bir sistemin sürmesini arzuladıklarının göstergesidir. Düz mantıkla bakıldığında, başka bir sonuç çıkarmak güçtür.

Cumhur İttifakı’nın pozisyonu nettir: “Pazarlıksız” bir biçimde, son teröristin dahi etkisiz hâle getirildiği bir Türkiye hedeflenmektedir.
Bu noktada, “Bu ülkede Kürtler ‘Sorunum var’ diyorsa, Kürt sorunu vardır” diyen Özgür Özel’in yanında saf tutan; CHP’nin siyasi çıkarları doğrultusunda pozisyon alan Müsavat Dervişoğlu ve Ümit Özdağ gibi isimlerin neyi savunduğu ya da neyi amaçladığı ise ciddi bir soru işaretidir.

“Terörsüz Türkiye” sürecinin başlatıldığı bu hassas dönemde, sağduyulu bir duruş sergileyen ve kullandığı üslupla toplumu sağlıklı biçimde bilgilendiren önemli bir isim vardı: Sırrı Süreyya Önder.
Ağır sağlık sorunlarıyla mücadele eden Önder, geçtiğimiz günlerde hayatını kaybetti. Allah rahmet eylesin.
Henüz hayattayken ve “Geçmiş olsun” mesajlarının yayımlandığı günlerde şunları söylemiştim:
PKK’nın siyasi uzantıları olan HDP, Yeşil Sol Parti ve DEM ile 2015’ten bu yana çeşitli ittifaklara imza atan partilerin mensupları, bugün Sırrı Süreyya Önder’e ve ona geçmiş olsun dileğinde bulunanlara hakaretler yağdırıyor. Bu tutum, akıllara tek bir cümleyi getiriyor:
“Bu nasıl bir karakter kokuşmuşluğudur?”

Özellikle CHP, İYİ Parti ve Zafer Partisi mensupları tarafından yöneltilen bu hakaretlerin, en sert biçimiyle Zafer Partisi çevresinden geldiği dikkat çekmektedir.

***

Şimdi Sırrı Süreyya Önder hayatını kaybetti, yine aynı manzaraları yaşıyoruz. Bakıyorum, inceliyorum bunları yapanların tamamı Sırrı Süreyya Önder’in görev yaptığı partilerle yapılan ittifakları şevkle desteklemiş kişiler…

Resmen şu mesajı veriyorlar: "HDP/DEM çizgisindeki partilerle her türlü seçim ittifakını yaparız, iş birliğinden çekinmeyiz; ancak bu çizgiden gelen bir isme 'Geçmiş olsun' ya da 'Başsağlığı' bile dilenemez."
Bu yaklaşım, siyaset değil; açık bir çifte standart ve hatta ruhsal bir çarpıklık görüntüsüdür. Bu tutumun sağlıklı ve tutarlı bir izahını yapabilecek var mı?

Özellikle, HDP/DEM ile yapılan açık ittifaklar sayesinde Ankara'da Mansur Yavaş, İstanbul'da Ekrem İmamoğlu gibi isimlerin seçilmesini sağlayan çevrelerin, bugün Sırrı Süreyya Önder üzerinden MHP’ye ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yönelik hadsiz açıklamalar yapmaları, akıl ve karakter sağlıklarını sorgulatmaktadır.

HDP/DEM ile aynı ittifak çemberinde bulunmayı meşru sayan bu kişilerden, bu ikiyüzlü duruşun makul bir açıklamasını beklemek kamuoyunun en doğal hakkıdır.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin güçlendirmeye çalıştığı süreç; kötülüğü, ayrışmayı ve çatışmayı ortadan kaldırmayı; aynı zamanda dış güçlerin Türkiye üzerindeki hesaplarını bozmayı ve bölgesel planlarını akamete uğratmayı hedeflemektedir.

Bu bağlamda, eğer MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli Sırrı Süreyya Önder’in taziye programında onun fotoğrafını seven görüntü veriyorsa tek amacı bu duruşunu güçlendirmek ve geçmişte şu açıklamayı yapmış Sırrı Süreyya Önder’in duruşunun DEM’de hakim olmasını sağlamaktır amacını taşımaktır:

“Yerine konulması imkânsız iki şey vardır: Yitip giden canlar ve zaman. Bu çatışmalı süreçte hayatını ve sağlığını kaybeden tüm şehitlerimiz ve gazilerimiz, ülkemizin onurudur. Onlara ağır bir sorumluluğumuz ve borcumuz var. Bu borcun altını çizdikten sonra söylemeliyim ki barış, çocuklarımızın gözlerine bakarak kurmak zorunda olduğumuz bir şeydir. Çünkü bu ülkenin çocukları, hiçbir dahilleri olmayan bir çatışmalı mirası hak etmiyorlar. Onlara hem sorumluluğumuzun hem vicdanımızın hem de insanlığımızın gereği olarak barış içinde bir ülke bırakmak zorundayız. Çok spekülatif tartışmalar yapılıyor. İnanın, silah kadar zarar veren bir dil bu. ‘Ülke bölünecek, çift bayrak, çift dil’ gibi söylemler... Arkadaşlar, gündemimizde böyle bir konu yok. Ne bunu tartıştık, ne de ima ettik. Böyle bir şey yok.”

***

Bu çağrıları, adımları ve verilen mesajları doğru anlayıp etrafında bir millî birlik oluşturduğumuz gün, Türkiye en büyük meselelerinden birini kalıcı olarak çözecektir. Çünkü Sayın Devlet Bahçeli, siyasi kazanç ya da kişisel çıkar hesabı yapmaz; onun tek hesabı, Türkiye’yi korumak, yaşatmak ve geleceğe taşımaktır.

Bu yüzden sağduyulu her Türk ve her Kürt, samimi bir vicdanla onun için “Ömrüne bereket” duasını etmektedir. Çünkü Sayın Bahçeli’nin durduğu yer; ayrıştıran değil birleştiren, kavga değil çözüm, ayrılık değil kardeşlik zeminidir.

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...