Terörsüz Türkiye” hedefine neden düşmanlar?

YAYINLAMA:
Terörsüz Türkiye” hedefine neden düşmanlar?

“Terörsüz Türkiye” hedefine giden yolda, terör örgütü PKK’ya silah bıraktırma ve örgütü feshetme stratejilerinin geliştirilmeye başlandığı ilk aylarda, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, sürecin anlamını ve odak noktasını şu sözlerle ifade etmişti:
“Manasız kuşkulara, maksatlı kurcalamalara ve mesnetsiz kuruntulara yer yoktur. Ortada yeni bir çözüm veya açılım diye bir süreç kesinlikle bulunmamaktadır. Olan ve olması gereken; millî beka ve geleceğimiz adına muhatapların aktif, ön şartsız, hesapsız, hilesiz, güven verici ve samimi bir şekilde devreye girmesidir. Oyalanacak ve israf edilecek vakit kalmamıştır.”

Türkiye üzerinde kirli hesapları olmayan, siyasi menfaat peşinde koşmayan ve emperyalist odaklara hizmet etmeyen herkesin yapması gereken tek şey; yarım asırdır ülkemize maddi ve manevi büyük kayıplar yaşatan terörü sonlandırmak için “Terörsüz Türkiye” hedefi etrafında kenetlenmektir.

Bu hedefe ulaşmak elbette kolay olmayacaktır. Meşakkatli bir yoldur. Ancak bu yoldan asla geri dönülmemeli, bu hedeften asla vazgeçilmemelidir. Zira bu yola, “Niyet hayır, akıbet hayır” inancı ve samimiyetiyle çıkılmıştır. Şüphesiz, bu hedefi baltalamak isteyen odaklar devreye girecek, çeşitli provokasyonlarla süreci sekteye uğratmak isteyeceklerdir.

MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Usul ve üslup kazalarına meydan vermeden, açık ve şeffaf biçimde, dayatma ve saklı gündemleri dışlayarak ülkemize ve ülkülerimize şuurla sahip çıkılmalıdır.” Şeklindeki uyarısı bu açıdan çok önemlidir.

Ancak Türkiye’de herkes, etnik kökeni ne olursa olsun, “Terörsüz Türkiye” idealine kenetlenirse ve terörün yol açtığı acılara son vermek için güçlü bir toplumsal irade ortaya koyarsa; terör, bölücülük ve ayrışma tamamen son bulacaktır.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, bu sürecin başarıya ulaşması adına özenli bir dil kullanmakta; yapıcı, hassas ve kucaklayıcı bir tutum sergilemektedir. Bu yaklaşımın aksine hareket edenler ise, “Terörsüz Türkiye” idealinin başarıya ulaşmasını istemeyen çevrelerin bir parçası hâline gelmektedir.

Burada söz konusu olan bir yapboz ya da çocuk oyuncağı değildir. Türk’üyle, Kürt’üyle; on binlerce canımızı yitirdiğimiz, binlerce askerimizi, polisimizi, korucumuzu şehit verdiğimiz, sayısız ailenin ocağına ateş düşüren, çocukları yetim ve öksüz bırakan, sakat kalan bedenlere ve yıkılan hayallere sebep olan kanlı bir terör belasıyla karşı karşıyayız.

Terörle mücadelenin teknolojik ve silahlı boyutunda önemli bir başarı seviyesine ulaşan Türk devleti ve ona yön veren Cumhur İttifakı, şimdi de PKK terör örgütünün ve uzantılarının tamamen tasfiyesini hedeflemektedir. Bu doğrultuda, merkezine Türkiye’yi alan “Terörsüz Türkiye” vizyonu ortaya konulmuş; İran, Irak ve Suriye hattında terör örgütlerinin ortadan kaldırılması nihai hedef olarak belirlenmiştir.

İnsan olan, huzur arayan; toplumsal dayanışma isteyen, Türk milletinin iç cephesinin güçlü olmasını dileyen, komşu ülkelerle güven ve barış ikliminde diyalog kurmayı arzulayan; sınırlarımızdaki tehditlerin sona erdiğini görmek isteyen biri, bu hedeflere karşı çıkabilir mi? Kim bu hedefe karşı çıkıyorsa, bilin ki onlar bu topraklarda kanın durmasını, gözyaşının dinmesini, ölümün son bulmasını, kaosun bitmesini, şiddetin susmasını, kavganın sona ermesini ve acıların dinmesini istemeyenlerdir.

Mesela, “Terörsüz Türkiye” hedefine karşı sert ve öfkeli bir tutum sergileyen İP Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu’nun ve partisi içindeki bazı aciz isimlerin bu tavrı, onları bu kategoriye dâhil etmiyor mu? Bu tutum, kamuoyunda ciddi soru işaretleri uyandırmaktadır. Türkiye’nin huzuru ve birliği için atılan bir adıma karşı neden bu kadar keskin bir karşı duruş sergilenmektedir?

Müsavat Dervişoğlu ve ekibi, siyasi çaresizlik ya da pozisyon kaygısıyla mı, yoksa başka nedenlerle mi “PKK terörünün tamamen sona erdirilmesi, örgütün silah bırakması ve kendini feshetmesi” gibi bir hedefe açık destek vermekten kaçınmaktadır? 

Neden, “Terörsüz Türkiye hedefine ulaşmak için elimizden gelen tüm çabayı göstereceğiz” demek yerine polemik üretmeyi, toplumu kutuplaştırmayı, itham ve karalamaları tercih etmektedirler?

Dahası, 2019 yerel seçimlerinde ve 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde PKK’nın siyasi uzantısı HDP ile açıkça ittifak kuranların; 2024 yerel seçimlerinde ise görünürde aday çıkarmış olsalar da, CHP’nin DEM Parti ile oluşturduğu “Kent Uzlaşısı” kapsamında Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi adaylara dolaylı destek sunan İYİ Parti’nin bu tutumu, ikiyüzlülük değil de nedir?

Bu tablo doğal olarak şu soruyu akıllara getirmektedir: “Terörsüz bir Türkiye hedefi, kimi neden rahatsız ediyor?”

Bu görüntüde yalnızca çaresizlik içindeki İP Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu ve kadrosu yer almıyor. Etki alanı gün geçtikçe daralan, şu anda cezaevinde bulunan Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi de benzer bir çizgide “Terörsüz Türkiye” hedefini baltalamak için sürekli kara propaganda üretmektedir. Oysa onlar da dünün PKK’ya yardım ve yataklık eden HDP’nin ortaklarıydı.

Bir de bugüne kadar birçok seçimde terör örgütü PKK’nın siyasi uzantılarıyla ittifak yapmış, PKK’nın birçok hedefinde ortak çizgide onlarla buluşmaktan çekinmemiş CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel var. Her ne kadar “Terörsüz Türkiye” hedefine yüzeysel bir destek izlenimi veriyor gibi görünseler de açıkça ifade etmek gerekir ki; onun yaptığı tek şey “Kürtlerin sorunları var ama Kürt kadınlarının daha fazla, Kürt gençlerinin daha fazla sorunu var” gibi ifadeler kullanarak etnik vurguyu bilinçli şekilde derinleştirme çabasıdır.

Bu dil, terörün beslendiği zemini farkında olmadan ya da bilinçli şekilde tahkim etmektedir. Gelişmelere “seçim odaklı” bakan Özgür Özel, DEM tabanını kaybetmemek için sürekli etnik vurgularla bölücülüğü canlı tutmaya çalışmaktadır. Ya da sürekli ABD’den ve İngiltere’den yardım talebinde bulunan Özgür Özel, onların bölgesel/emperyalist yatırımlarına göz kırpmaktadır. Atatürk’ün miras bıraktığı CHP, Özgür Özel gibi bir utancı sırtında taşımaktadır. “Kör talih” sanırım buna denir.

DEM Parti içindeki bazı aktörler, süreci hâlâ etnik merkezli bir provokasyon zemini olarak görmekte ve “Terörsüz Türkiye” hedefinin sosyolojik derinliğini ya kavrayamamakta ya da bilinçli bir şekilde bu hedefi baltalayan bir dil ve tutum sergilemektedir. Çıktıkları televizyon programlarında toplumu tahrik eden ve sürece gölge düşüren bir üslubu ısrarla sürdürmektedirler.

Bu aktörlerden biri, DEM Parti Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş’tır. İlginçtir, geçmişte medyada pek görünür olmayan Beştaş, son dönemde TV100, Halk TV ve Ruşen Çakır’ın programları gibi platformlarda sık sık yer alarak dikkat çekmektedir. Bu programlarda, başka bir ajandaya hizmet ettiği açıkça görülen Beştaş, “pazarlık ve talep dilini” canlı tutarak adeta “‘Terörsüz Türkiye’ hedefine bir şey vermeden ulaşamazsınız” mesajı vermektedir. Söz konusu programlarda cümle aralarına bu mesajı ustalıkla yerleştirme ihtiyacı duymaktadır.

Örneğin, Ruşen Çakır’ın programında Beştaş, “Şu anda Kürt meselesi silahların bırakılmasıyla bitecek mi? Hayır. Kürtlerin talepleri sonlanacak mı? Hayır. Türkiye bir çırpıda demokratikleşecek mi? Hayır,” diyerek bu tutumunu açıkça ortaya koymuştur.

Bu noktada, Beştaş’ın sergilediği çelişkili tutumu basitçe ortaya koyalım. Geçmiş yıllarda TBMM’de yaptığı bir konuşmada Beştaş, “Abdullah Öcalan milyonların iradesidir, ‘sayın’ demeye devam edeceğiz. Çünkü o bir siyasi liderdir. Sayın Öcalan, dünyaca ünlü yazarların da dediği gibi büyük bir yazar ve düşünürdür,” dememiş midir?

Peki, aynı Öcalan, terör örgütü PKK’nın kurucusu olarak şu açıklamayı yapmadı mı? 

“PKK’nin anlam yoksunluğu ve aşırı tekrarı, ömrünü tamamlamasına ve feshini gerekli kılmasına yol açmıştır. Ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültürel çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine yanıt verememektedir. Bu koşullarda silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihî sorumluluğunu üstleniyorum. Devlet ve toplumla bütünleşme adına kongrenizi toplayın, karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”

Dün Öcalan’ı ölçü aldığını iddia eden Beştaş, bugün nasıl oluyor da Öcalan’ın terör örgütü PKK’ya yönelik bu açık çağrısına rağmen “Kürtlerin talepleri sonlanacak mı? Hayır” diyebiliyor? Bu, açık bir ikiyüzlülük ve milli birlik adına duyarlılığı olan insanları tahrik değil midir?

Türkiye’de etnik kökeni ya da mezhebi ne olursa olsun, Türk bayrağı altında yaşayan herkes bu ülkenin ayrılmaz bir parçasıdır. MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin vurguladığı gibi: “Türkiye bizimdir, herkes eşittir, Türkiye’dir.”

Bölücülüğü körükleyen etnik fitneler ve etnik imtiyaz talepleri kesin olarak terk edilmelidir. Bu nedenle, Türkiye’de yaşayan herkes, “Terörsüz Türkiye” hedefinin başarıya ulaşması için bilincini, enerjisini ve sağduyusunu ortaya koymalıdır. Bu çabaya katkı sunamayanların her türlü provokasyonuna karşı da uyanık olunmalıdır. Milli birliğimiz, bekamızın teminatı olduğu sürece, bu ülkenin kardeşlik ruhunu kimse bozamayacaktır. 



Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *