Öyle değil mi Tuğrul Bey?
Bugün, bazı hatırlatmalarla başlayıp, kirli algı ve kara propagandalarla şekillendirilmeye çalışılan güncel bir konuya değineceğim.
Osman Kavala, bildiğiniz üzere çözüm süreci sırasında aracılar vasıtasıyla “Osman Kavala’nın size selamları var” mesajını iletmişti. İmralı’daki Abdullah Öcalan ise bu jeste karşılık olarak, “Kavala’ya sevgilerimi iletin” yanıtını vermişti. Teröristbaşı Öcalan’ın bizzat ismini zikrederek oluşturduğu “Temas ve Diyalog Grubu”na Osman Kavala’yı dahil eden de yine kendisi olmuştu.
Osman Kavala, terör örgütü PKK’nın kendisine gösterdiği ilgiye karşılık her zaman gereken “fedakârlığını” sergilemiş, sadakatini göstermiş ve adeta “Benim kalbimde size karşı boş değil” duruşunu ortaya koymuştur. PKK’nın uluslararası alanda düzenlediği neredeyse tüm “bölücü” toplantılarda ve örgütün yayın organlarında ön planda yer alan isimlerden biri de yine Osman Kavala olmuştur.
9–11 Aralık 2014 tarihlerinde Brüksel’de, Avrupa Parlamentosu çatısı altında düzenlenen “Avrupa Birliği, Türkiye, Ortadoğu ve Kürtler” ile “Ortadoğu’da Kaos ve Kriz, Yeni Bölgesel Düzen ve Kürtler” başlıklı 11. Kürt Konferansı’nda moderatörlük görevini, “CIA’nın kullanışlı aparatı” olarak bilinen Prof. Michael Gunter ile birlikte, PKK’ya yakınlığıyla tanınan Osman Kavala üstlenmiştir. Toplantının ana gündem maddeleri arasında, terör örgütü PKK’nın terör listesinden çıkarılması ve sözde “dört parçalı Kürdistan”ın birleştirilmesi yer alıyordu. Ayrıca teröristbaşı Öcalan’ın serbest bırakılması talep edilmiş; Öcalan da toplantıya “Biz bir özgürlük mücadelesi veriyoruz” içerikli bir yazılı açıklama göndermişti. Tüm bu gelişmeler, Kavala’nın moderatörlüğünü yaptığı bu toplantı çerçevesinde yaşanmıştır.
Peki, tüm bunları neden mi hatırlattım?
Son dönemde Osman Kavala ile ismi sıkça anılan ve adeta onunla özdeş hale gelen Yıldırım Tuğrul Türkeş’in de içinde bulunduğu siyasi tartışmalardaki çelişkiler, istismarlar ve fırsatçı söylemler dikkatimi çekti. Bilindiği üzere MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, Kurban Bayramı’nın ilk günü merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in kabrini ziyaret ederek dua ettikten sonra basına gündeme dair değerlendirmelerde bulunmuştu.
Gündemde terör örgütü PKK’nın silah bırakması ve örgütün feshedilmesi konuları öne çıkarken, Sayın Bahçeli medyaya şu açıklamaları yapmıştı:
“Bugün sevinçli bir iklimde mübarek Kurban Bayramımızı idrak ediyoruz. Sevinçli bir iklimden kastım, terörsüz bir Türkiye hedefine yürüyüşün bu bayramda daha da güçlenerek devam etmesi halidir. Bugün Türkiye, bölücü terör faaliyetlerinin kurucu önderi Abdullah Öcalan tarafından; barış ve demokratik toplum çağrısı açıklamasıyla, PKK'nın feshi ve silahların bırakılması kararı alınmış, bu da 12 Mayıs'ta 12'nci kongre ile kabul edilerek uygulamaya geçmiştir. Bu önemli bir adımdır. Türkiye'nin teröre son vermesinin bir başlangıcıdır. Bundan sonra demokratikleşme süreci ve insan hakları çerçevesinde güçlenerek Türkiye’yi; terörsüz Türkiye olarak kalıcı, ekonomik büyüme, sosyal gelişme ve millî bütünleşme açısından da büyük, güçlü bir süper güç olma yolunun hedef olarak kabulünün de önemli bir anlayışın ve ruhun başlangıcıdır. O sebepten dolayı, bugünkü bayram, geçmiş dönemlerde yaşanan acılı ve Türkiye’yi karanlığa sürükleyen dönemlerin çok ötesinde önemli bir bayram olarak kabul edilmeli. Bayramın da manasına uygun hareket edilmeli.”
***
Bu ifadelerde Türk milletinin birliğini, varlığını veya geleceğini tehdit eden herhangi bir unsur var mı? Elbette yok! Bilakis, terörden arındırılmış bir Türkiye idealine vurgu yapılmakta ve ülkenin güçlü bir geleceğe ilerlemesi temenni edilmektedir.
Ancak bazı çevreler Sayın Bahçeli’nin bu sözlerini bağlamından kopararak, gerçek niyeti çarpıtıp kamuoyunu yanıltmaya çalışmaktadır. Türkiye’deki malum trol ordusu; CHP merkezli ve onun kuyrukçu medyasıyla birlikte sosyal medyada, kimin neyi savunduğu ya da kime neden karşı çıktığı belirsiz bir koloni gibi hareket edenlere son olarak Yıldırım Tuğrul Türkeş de eklenmiş ve bu cümlelerin bağlamını saptırarak, sanki Sayın Bahçeli yalnızca “kurucu önder Abdullah Öcalan” demiş gibi kara propaganda ve manipülasyon yapmaktadır.
“Bölücü terör faaliyetlerinin kurucu önderi Abdullah Öcalan…” cümlesiyle “kurucu önder Abdullah Öcalan” ifadesi arasında ne kadar büyük bir fark var, değil mi?
Yıldırım Tuğrul Türkeş, sosyal medya açıklamasında büyük bir manipülasyona başvurarak şu ifadeleri kullanmıştır:
“Yanlış anlaşılmalara zemin hazırlamamak için, belki de Devlet Hocamızın iyi niyetle babamın kabri başında telaffuz ettiği ‘Kurucu Önder Abdullah Öcalan’ ifadesinin, bahse konu kişinin Türk yargısı tarafından kesinleşmiş terörist geçmişiyle ilgili yanlış algılara yol açabileceği düşünülerek, asla orada (babamın kabri başında) ağza alınmaması gerektiğini, vicdani ve tarihe karşı sorumluluğum gereği açıkça beyan etme zarureti hasıl olmuştur...”
Sanki bölücübaşı Abdullah Öcalan’dan “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi” gibi bahsedilmiş gibi (!) Şu açıklamaya bakar mısınız?
Abdullah Öcalan; terör örgütü PKK’nın, bölücü terör faaliyetlerinin kurucusu değil mi?
Abdullah Öcalan’ın bugüne kadar “önderlik” ettiği tek şey, “bölücülük ve terör” değil mi?
Ancak gelinen noktada MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin öncülük ettiği ve artık ete kemiğe bürünmeye başlayan süreç, “silah bırakmış, kendini feshetmiş bir terör örgütü ve terörsüz bir Türkiye” hedefini taşımıyor mu?
Takıntı ve saplantıları yüzünden MHP’ye zaman zaman iğneleyici sataşmalarda bulunan Yıldırım Tuğrul Türkeş; PKK’nın terör eylemlerini sürdürdüğü dönemlerde adeta onların safında yer almış; bu eylemleri meşrulaştırmak adına medyada, sivil toplum kuruluşlarında, vakıflarda, derneklerde ve ticari alanlarda aktif rol üstlenmiş; dahası PKK’nın kapatılan televizyonu IMC TV’ye çıkarak, “PKK, Türkiye’de kalmalı ve mücadele etmelidir. Bazı durumlarda silahlı muhalefetin siyaseti belirlemede önemli rolü oluyor. [PKK], rasyonel siyaset yapma kapasitesine sahip bir örgüt.” diyerek, terör örgütü PKK’nın silah bırakmaması gerektiğini savunan Osman Kavala’ya “Bakanımız Yılmaz Tunç’tan rica ettim. Uygun bir zamanda görüşmek için izin istedim. Bir ara ziyaret edeceğim. Osman Kavala’yı ilk kez o ziyarette görmüş olacağım. İşte gerçek millilik, yurtseverlik bu. Bana öğretilen milliyetçilik bu.” şeklindeki ön duyurusuyla sahip çıkmış; daha sonra onu cezaevinde ziyaret ettiğini büyük bir mutlulukla kamuoyuyla paylaşmıştır.
Terör örgütü PKK’nın silah bırakmaması ve bu gücü elinde tutması gerektiğini savunan Osman Kavala’ya “millilik, yurtseverlik bu” diyerek sahip çıkıyorsun da; DEM Parti’ye “Teröre cephe alın, Türkiye partisi olun” çağrısı yapan, onların “önderimiz” dediği PKK kurucusu Abdullah Öcalan’a ise “Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykır” çağrısında bulunan — ve bu hedef doğrultusunda önemli mesafe kat eden — MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, bu süreçte son derece titizlikle kurduğu cümlelerin ve kavramsal çerçevesi olan değerlendirmelerinin önünü ve arkasını kesenlerle niçin aynı karede yer alıyorsun, Sayın Yıldırım Tuğrul Türkeş?
CHP, İYİ Parti, Zafer Partisi ve FETÖ trollerinin; MHP’ye ve Liderimiz Sayın Devlet Bahçeli’ye yönelik her türlü çirkin propagandasına zaten alışığız. Ancak toplumun zihnini bulandırmaya, gerçekleri çarpıtarak kamuoyunu aldatmaya yönelik “önü kesilmiş, bağlamından koparılmış ‘kurucu önder Abdullah Öcalan’” kurgusuna, “Tuğrul Türkeş’ten Bahçeli’ye ‘kurucu önder’ tepkisi” başlıklı haberlerle neden Tuğrul Türkeş de alet olmuştur?
Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, kara propaganda tezgâhına hizmet eden haksız ve asılsız açıklamalarının; AK Parti hükümeti ve Cumhur İttifakı’nı hedef alan Halk TV, Sözcü TV, TELE1 ve bunların uzantısı medya organlarında manşetleştirilip fitne malzemesi yapılması aslında onun en büyük ayıbı olmuştur.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, bölgemizdeki tüm gelişmeleri adeta Hz. Mevlânâ’nın “pergel metaforu” doğrultusunda; pergelin bir ayağını Türkiye’ye sabitleyip, hareketli ayağıyla ABD-İsrail eksenli emperyalist projeler ve küresel planlar dâhil olmak üzere bölgedeki tüm gelişmeleri dikkatle analiz ederek değerlendirmekte; “terörsüz bir Türkiye” hedefi doğrultusunda attığı adımlar ve iç cepheyi tahkim etmeye yönelik çağrılarıyla millî birlik ve beraberliği önceleyen kararlı bir duruş sergilemektedir. Sayın Bahçeli ne yaptığını bilen ne yapacağını hesaplayan bir strateji ve özgüvenle hareket etmektedir. İsrail’in bölgedeki savaşı genişletme yönündeki saldırgan hamleleri ve tahrikleri ise, onun aylardır dile getirdiği uyarıların ve yaptığı çağrıların ne kadar isabetli ve öngörülü olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Tuğrul Bey’in de “Devlet Hocamız” diyerek hitap ettiği Sayın Devlet Bahçeli’nin, Türkiye adına sergilediği bu stratejik duruşuna ve hassasiyetine gölge düşürmeye çalışan kirli algı ve kara propagandalara karşı malzeme vermemesi; korunması gereken siyasi ve vicdani bir hukuk adına toplumsal bir beklentidir.
Çünkü malzeme peşinde koşanların asıl derdi; PKK terörünün son bulması değil, aksine sürmesi ve siyasi uzantılarıyla kurdukları ittifakın devam etmesidir.
Onlar, zehirli yılanı doğrudan Türk milletinin üzerine salarken; Sayın Devlet Bahçeli, o yılanın zehrinden terörü sona erdirecek, kardeşliği pekiştirecek ve iç cepheyi güçlendirecek bir panzehir üretmenin mücadelesini vermektedir. Bu farkı fark edene Türkiye sevdalısı denir…
Bu yazının öğrettiği en önemli şey; cümleleri bağlamından koparmadan, öncesi ve sonrasıyla birlikte yani bir bütün olarak değerlendirmemiz gerektiğidir. Öyle değil mi Tuğrul Bey?