Gazze’dekiler hastane ve sivil değil mi?


Netanyahu önderliğindeki İsrail, kendini ve dünyayı bir felakete sürüklüyor. Öyle sapkın bir Siyonizm inancıyla hareket ediyor ki, Netanyahu’nun davranışlarını akıl, mantık ya da insanlıkla tarif etmek imkânsız. Yüzsüzlüğü ve pişkinliği ise cabası…
Siyonizm’in “Gazze’de önünüze çıkan her canlıyı öldürün” sapkınlığına önderlik eden Netanyahu, on binlerce insanı katletti; üstelik bunların çoğu bebek ve çocuk… Dünyanın en büyük şerefsizlik sıfatını hak eden Netanyahu, bu kanlı siciline rağmen, dünyadaki kuyruklarını etkilemek için şu açıklamayı yaptı: “İran’ın terörist tiranları bu sabah Beerşeba’daki Soroka Hastanesi’ne ve ülkenin merkezindeki sivil halka füze attı. Tahran’daki zalimlere bunun bedelini ödeteceğiz.”
Bu sözlerle “hastane” ve “sivil” vurgusu yaparak kendini aklamaya çalışıyor.
Sadece o mu?
Onun kadar savaş suçlusu olan İsrail Savunma Bakanı Katz da, “Hastaneleri ve insanların yaşadığı binaları hedef almak ağır bir savaş suçudur,” deme cüretini gösterdi. Bunlar alçaklıkta sınır tanımadığı gibi, utanmazlıkta da sınır tanımıyor.
Ey Siyonizm’in yaratıkları!
Ey dünyanın en büyük namussuzu, şerefsizi Netanyahu ve Katz!
Siz Gazze’de on binlerce insanı; bebek, çocuk, kadın, yaşlı demeden katletmediniz mi?
Kaç hastaneyi, içinde yaralılar ve sığınan mazlumlarla birlikte havaya uçurmadınız mı?
Gazze’de insanlık dışı terör eylemleri sürdürürken, bahaneler üretip İran’a durduk yere saldıran sizler değil misiniz?
İran size gül mü atacaktı?
İsrail’i topyekûn ortadan kaldırsalar, haksız mı olacaklar?
Gazze’de mazlumların üzerine bomba yağdırırken mesele yok, ama İran meşru müdafaa yapınca mı mesele oluyor?
İnsan olan, merhamet ve vicdan sahibi kimse savaş istemez. Haksız savaş başlatan ve masumları öldürenler ise tarihte hep Netanyahu gibi ruh hastaları olmuştur. İkiyüzlü Netanyahu, “İran hastane vurdu, sivilleri hedef aldı” propagandasıyla kendi gibileri peşine takmayı sürdürecek. Görünen o ki, Trump gibi akıl sağlığını yitirmiş birinin desteğiyle bu propagandayı güçlendirecek; dünyayı kaosa sürükleyen de işte bu zihniyettir. Netanyahu, “Donald Trump’tan daha iyi bir dostumuz olmadı” diyerek onu savaşa destek için gazlıyor.
Ancak bu durum, ABD içinde bile sorgulanır hale geldi. Cumhuriyetçi ve Demokrat senatörler, Trump’ın İsrail’in İran saldırılarına katılmasından endişeli ve tepkili. Demokrat Senatör John Hickenlooper, “Bundan ne elde ediyoruz? Amerikan halkı için ne anlam ifade ediyor? Başkanın seçim kampanyasında sunduğu argüman buydu. Bu adımın İsrail’in hayatta kalması için gerekli olduğundan emin değilim,” diyerek tepkisini dile getirdi. Demokrat Vermont Senatörü Bernie Sanders ise, “İsrail Başbakanı Netanyahu ABD başkanı değil. ABD’nin dış ve askeri politikasını o belirlememeli” diyerek sert bir şekilde karşı çıktı.
Bu tür sorgulamalar gün geçtikçe artacak. Çünkü ne Trump’ın ne de Netanyahu’nun yaptıklarının akla hitap eden bir yanı var! Sürekli canavarca hisleri körüklüyorlar. İsrail, Gazze’de vahşet uygulasın, destek ver. Suriye’yi, Lübnan’ı, Yemen’i vursun, destek ver. İran’a savaş başlatsın, savaşı büyüt…
ABD ve İsrail, Ortadoğu’daki şeytani hevesleri için yıllardır milyonlarca insanı katletti. Sonuç ne?
Irak’ta “kimyasal silah var” yalanıyla iki milyondan fazla insan öldürüldü, Saddam idam edildi. Geriye “yapmasaydık” pişmanlığından başka ne kaldı?
Keza Afganistan, Suriye, Libya, Mısır…
Bu ülkelerin akıbeti kaos, kan ve gözyaşından başka ne üretti?
Milyonlarca insanı öldürmek şeytani duyguları tatmin edebilir, peki dünyaya ve insanlığa açtığı onulmaz yaralar ne olacak?
Şimdi ABD ve İsrail, yine şeytani tatmin için insan öldürmenin peşinde. Bugün İran, yarın kim bilir bombaların adresi neresi olacak?
İran’da 700’e yakın, İsrail’de ise 25’e yakın kişi öldü; çoğunluğu sivil… Yarın savaş büyürse, sivil ölümler artacak. Olan yine mazlumlara, masumlara olacak.
Trump ve Netanyahu için insanların ölüp ölmemesi önemli mi?
100 milyon insan ölse, zerre merhamet ve vicdan hissetmeyecekleri defalarca kanıtlandı. “Dediğimiz dedik, astığımız astık” tarzıyla başka bir âlemde yaşadıkları ortada. Ama bu durumu nereye kadar sürdürecekler, orası meçhul…
Boşa dememişler: Her Firavun’un bir Musa'sı çıkar.
O Musa’nın çıkmasını dualarla sabırsızlıkla bekliyoruz.
Mazlumlar, masumlar onu bekliyor.
Dünyanın huzuru ve adaleti onun yolunu gözlüyor.
Dünya; savaşların, çatışmaların ve ölümlerin yorgunluğunda…
Ve sadece huzur, güven, barış ve kardeşlik istiyor.