ABD - İsrail ilişkisinde kim kime köle?
ABD mi İsrail’e köle, yoksa İsrail mi ABD’ye?
Yıllardır her gelişmenin ardından bu soru tekrar tekrar gündeme gelir. Tartışma sürüp giderken, özellikle Ortadoğu coğrafyasında İslam devletlerine karşı bir Yahudi-Hristiyan ittifakının varlığı, inkâr edilemez bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Geçen gün Amerikalı iş insanı ve sosyal medya fenomeni Daniel Brandon Bilzerian, sosyal medya hesabından, “Trump, İran'ı bombaladı. Sanırım Elon Musk haklıydı. Onu çocuklarla birlikte kayda almış olmalılar. Netanyahu'ya asla hayır diyemiyor.” şeklinde magazinsel bir değerlendirme yapmış olsa da, ABD-İsrail ilişkisi Trump-Netanyahu dostluğuna yahut şantajına indirgenerek açıklanamayacak kadar derin ve tarihsel bir bağa sahiptir. Trump ve Netanyahu sahnede yokken de ABD-İsrail’in Ortadoğu’daki politikaları hiçbir zaman “masum” olmadı. Baba-oğul Bush, Clinton, Obama, Biden zamanı İsrail ilişkileri çok mu farklıydı?
ABD, İsrail’i Ortadoğu’da bir ileri karakol olarak görmekte; ona tehdit olabilecek tüm ülkeleri ya işgal etmekte, ya rejimlerini değiştirmekte ya da “terbiye etmeye” çalışmaktadır. Bu iki ülkenin hemfikir olduğu bir diğer konu ise, sözde “Dört Parçalı Kürdistan” hayalidir. Irak’ı işgal ederek, Irak Anayasası’na “Kürdistan” ifadesini dâhil ettiler ve ülkenin kuzeyinde bu yapının temellerini attılar. Suriye’deki iç savaşı da bu plan doğrultusunda körüklediler; burada da PKK’nın uzantısı olan YPG üzerinden benzer bir yapıyı hayata geçirmek için adımlar attılar.
15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında gerçekle daha açık yüzleşen Türkiye, Suriye’de art arda büyük terör operasyonları düzenleyerek bu planın önüne geçti. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı gibi operasyonlar gerçekleştirilmemiş olsaydı, bugün Suriye’nin kuzeyinde sözde Kürdistan’ın bir parçası çoktan kurulmuş olacaktı.
Düşünsenize; Türkiye sınırlarının hemen yanı başında, ABD’nin ve İsrail’in güdümünde, PKK/YPG eliyle kurulmuş bir garnizon devleti... Bizzat Türkiye’nin muhalefet partisi CHP ile açıktan desteklenmiş ve kurulmasının hikmetleri anlatılmıştı.
Bugün İran’daki Mossad ajanlarının çokluğundan bahsediliyor da, Türkiye’deki Mossad ve CIA ajanlarının her alanda yerleşmiş olduğuna mı inanmıyorsunuz?
Geçtiğimiz yıl Türkiye’deki Mossad ajanlarına yönelik operasyonları hatırlıyorsunuz, değil mi?
Sakallı dedeler, başörtülü bacılar kılığında bile yakalanmışlardı. “Yabancı misyon temsilcilerine casusluk”tan yakalanıp ceza alan siyasetçileri de gördü bu ülke… O yakalananlar bir yana, bir de takip edilen ve henüz yakalanmayanlar var.
Konunun arasına “Ajan” konusunu niye yerleştirdim?
Çünkü İsrail’in İran’a saldırısında öne çıkan tartışma, Mossad ajanlarının İran üzerinde çok rahat eylem planı hazırlayabilmesiydi. İran üzerinde en rahat eylem gerçekleştiren ülke, şüphesiz İsrail…
Eski İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ne demişti: “İsrail için kurduğumuz birimin başındaki isim Mossad ajanı çıktı.”
Gelecek yıllar adına Türkiye’nin de her alanda bu tehlikeye karşı dikkatli olması gerekmektedir. Son yıllarda yapılan operasyonlar, bu gerekliliği açıkça ortaya koymaktadır.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin, “İran’a yapılan operasyon bir yönüyle Türkiye’ye verilmiş sinsi mesajdır.” değerlendirmesinin haklılığı, tarihsel süreç içerisinde her yönüyle ortadadır. “Terörsüz Türkiye” hedefi şimdi daha net anlaşılır oldu. Değil mi?
İran üzerinde hesapları olanların, Türkiye üzerinde de sözde “Dört Parçalı Kürdistan”ın bir parçasını hayal ettiğini asla unutmamalıyız. Irak ve Suriye üzerinde ABD-İsrail ikilisinin bugüne kadar yaptıkları ve yapmayı düşündükleri, hepimiz için önemli bir tecrübe olmalıdır.
Eskiden ABD, İsrail’in güvenliğini sağlamak ve etki alanını genişletmek için peşine taktığı koalisyon güçleriyle birlikte doğrudan hedefe saldırırdı. Şimdi ise, bugüne dek yalnızca Filistin topraklarıyla sınırlı saldırılar düzenleyen İsrail, artık doğrudan saldırıları üstlenmiş durumdadır. Gazze, Suriye, Yemen, Lübnan ve İran bunun somut örnekleridir. “Boynuz kulağı geçti” dedikleri tam da bu olsa gerek…
İsrail’den sonra ABD’nin İran’a yönelik saldırıları, gerçekten de bu ikilinin kontrolünü kaybettiğinin yeni bir yansımasıdır. ABD-İsrail ikilisi ateşi yaktı; şimdi ise resmen bu yangının boyutunu büyütmek istiyorlar.
Trump’ın bir dediğinin diğerine uymaması, yarınları daha da meçhul hâle sürüklemektedir. Üstelik Trump’ın bu saldırıları “güçlü bir barış” için yaptığını söylemesi ise, başlı başına bir fecaat halidir.
Umarım bu savaş, diğer aktörlerin de konum belirleyerek müdahil olacağı yahut el altından destekleyeceği büyük bir çatışmaya dönüşmez. Zira Rusya ve Çin, ABD’nin bölgede hâkimiyet kurarak kendi nüfuz alanlarını daraltmak istediğini çok iyi biliyor.
Türkiye de her şeyin farkında… Uzun süredir kendi topraklarında, Irak ve Suriye’de yürüttüğü terörle mücadelenin, tüm bu gelişmelerden bağımsız olduğunu düşünmek mümkün mü? ABD ve İsrail’in ne yapmak istediği gayet net ortada.
Ama bir gün, elbette tıkanacaklar…