Neredeyse “PKK silah bırakmasın” diye yalvaracaklar
Terör örgütü PKK’nın silah bırakacağı ve kendini feshetme kararı aldığı, bu kararın da örgütün kurucusu Öcalan tarafından açıklandığı bir dönemde, Türkiye’de bazı kesimler her gelişmeyi “Cumhur İttifakı’nın kötülüğü” olarak yansıtmaya çalışıyor. Ülke yararına atılan her adımı karalamaya çalışan bu saplantılı muhalefet anlayışı, olayları özüyle değil, manipülasyon üzerinden değerlendiriyor. Amaç, ne pahasına olursa olsun iktidarı yıpratmak ve itibarını kaybettirmek.
Örneğin, Türkiye’nin şu anki ana gündemi “Terörsüz Türkiye” hedefi… Ancak, bugüne kadar Cumhur İttifakı’na karşı PKK’nın siyasi uzantılarıyla ittifak kuran ve onların diğer alanlardaki unsurlarıyla iş birliği yapanlar, silah bırakma ve örgütün feshedilmesi gibi gelişmelerden açıkça rahatsız... Yine aynı kesim, PKK’nın terör eylemlerine devam ettiği dönemde bu uzantılarla ittifak yapmaktan ve iş birliğinden asla çekinmedi. Anlaşılan mantık şu: “Teröre devam edin, ama hep bizimle olun.”
Bu tutum hem çelişkili hem ikiyüzlü hem de şizofrenik bir portre çiziyor.
Cumhur ittifakı kurulmadan önce AK Parti iktidarının yalakası/yağdanlığı sıfatıyla anılan, menfaatine dokununca muhalefet safına geçen Silivri’de tutuklu olan Fatih Altaylı sosyal medya sayfası üzerinden “Terörsüz Türkiye” hakkında açıklama yapmış, bunu da bazı haber sayfaları “Fatih Altaylı “PKK neden silah bırakıyor?” sorusunu böyle yanıtladı: Çünkü ABD istiyor” başlığıyla haberleştirmiş…
Böyle bir düşüncenin asıl meali “Terörsüz Türkiye” hedefinin arkasında ABD var demektir.
Fatih Altaylı’nın “ABD PKK’ya silah bıraktırıyor” dediği günlerde, ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) 2026 mali yılı bütçesinde, PKK/YPG’nin de aralarında bulunduğu gruplara “eğit-donat destek fonu” için 130 milyon dolar talep ettiği ortaya çıktı. Pentagon belgelerinde, PKK/YPG’ye silah sevkiyatının devam edeceği açıkça belirtiliyor. Oysa Türkiye, terör örgütü PKK’ya silah bıraktırmaya çalışırken, ABD, “dört parçalı Kürdistan” hedefi ve İsrail’in güvenlik alanını güçlendirmek amacıyla PKK/YPG’ye bütçe ayırmaya ve silah sevkiyatı yapmaya devam edeceğini açıklıyordu. Fatih Altaylı, “ABD PKK’ya silah bıraktırıyor” cümlesi içinde kurnazca bir yorum yaparak, “ABD PKK’yı silecek, YPG’yi güçlendirecek” demeyi de ihmal etmiyor. İlk bakışta “üzerinde tartışılabilir” gibi görünse de YPG; PKK’nın Suriye kolu değil mi?
Dahası, Fatih Altaylı’nın şu anki duruşu, yıllarca “YPG/PYD sınırımızda devlet kursun” ve “YPG terör örgütü değil, vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum” diyerek, ABD’ye rağmen YPG’ye karşı yürütülen tüm terörle mücadele operasyonlarına karşı çıkan CHP’nin yanı değil mi?
Yani kısaca “Terörsüz Türkiye” hedefini, emperyalist bir kurgu gibi göstererek Türk milletinin bu meseleye şüpheyle yaklaşmasını sağlamaya çalışıyor. Elbette tüm muhalefet kalemşorları ve yorumcuları, meselelere Fatih Altaylı’nın Cumhur ittifakı kini üzerinden baktığı gibi bakmıyor. Mesela muhalefet cephesinin haber sayfası olarak bilinen Oda TV’nin Yazı İşleri Müdürü Can Özçelik de “Terör örgütünü bu noktaya getirmek önemli! Geçmişte çözüm diye sunulan şeyin karşı tarafı Amerika ve işbirlikçileriydi. Şimdi MHP lideri Devlet Bahçeli’nin önderliğinde her anlamıyla ayağı Türkiye’ye basan bir süreç var. Düşman ABD emperyalizmi ve İsrail!” şeklinde son gelişmeleri anlayan ve kavrayan bir şekilde yorumlamıştı.
Daha önce Sözcü yazarı Uğur Dündar da ABD ve İsrail’in bölgedeki planlarından bahsederek, bu süreci, “MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin bu çabası, emperyal senaryoyu bozmayı hedefliyor” şeklinde değerlendirmişti. Halk TV’den İsmail Saymaz ise geçtiğimiz haftalarda, “Sayın Devlet Bahçeli’nin ‘Terörsüz Türkiye’ sürecini ortaya attığında, onu takip eden aylar içinde yaşanan gelişmeler, müthiş bir öngörü ve ferasetin devreye girdiğini gösteriyor” demişti. Hatta İsmail Saymaz, bu cümleleri Halk TV’de geçtiğimiz gün tekrar dile getirdi. Normalde bu isimlerin tamamı, Fatih Altaylı gibi CHP’ye oy veren kişiler...
Mesele MHP’li, AKP’li ya da CHP’li olmak değil; asıl mesele, Türkiye’nin yarım asırdır mücadele ettiği terör belasını ortadan kaldırmak ve iç cepheyi her türlü tehdide karşı aşılmaz bir kale haline getirmektir. Eğer Türkiye’den yana isen, ülkemiz ve komşularımız üzerinde terör eylemleriyle kaos, çatışma ve istikrarsızlık yaratan terör örgütünün silah bırakmasından ve kendini feshetmesinden rahatsızlık duymazsın. Aksine bu yönde atılan adımları güçlendirmeye çalışırsın.
Fatih Altaylı gibiler, ABD yine silah sevkiyatına devam etme kararında iken, eli silah tutacaklara bu işi bırakmayın motivasyonu vermeye çalışmaktadır.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, bu süreci 'aracısız, aralıksız, bagajsız, pazarlıksız ve gizli gündemsiz temas ve iletişimin rehberliğinde hayırlı sonuçlar doğuracak' şeklinde tanımlamıştı. Süreç, tam da bu şekilde ilerledi ve somut bir gerçeklik kazandı.
Bu sürecin en büyük güvencesi; Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli tarafından altına imza atılan "Cumhur İttifakı" sadece bir seçim ittifakı olmayıp, Türkiye'ye yönelik iç ve dış kaynaklı hasmane girişimler karşısında, millî ve ahlâkî bir duruş ve bu çerçevede sürdürülecek tarihi bir birlikteliktir.” şeklindeki protokoldür ki bu da Cumhur ittifakının kuruluş felsefesidir.
Bu felsefenin sahipleri, terörle mücadelenin her alanında başarılarını kanıtlamıştır. Ne Fatih Altaylı ne de benzerleri, bu mücadelenin boyutlarını kavrayabilecek sağlıklı bir ruh yapısına sahip değillerdir. Onlara sadece 'Cumhur İttifakı zarar görecek' diyerek yol göstermek yeter. Her olaylara dalışları bu şartlanmışlık üzerindendir.
Cumhur ittifakının varlığını sürdürdüğü yerde Türk milletine yanlış yapılmaz ve hiçbir yanlışa da müsaade edilmez. Bunu sağduyu sahibi herkes anlıyor… Anlamayanlar ise emin olun ülke üzerinde hesap yapıyor!