İstismarcılara, zehirli dillere ve provokasyonlara dikkat!

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
İstismarcılara, zehirli dillere ve provokasyonlara dikkat!

“Terörsüz Türkiye” adı verilen sürecin temel amacı; ülkemizde terörü tamamen sona erdirmek, son terörist etkisiz hâle getirilinceye dek mücadeleyi kararlılıkla sürdürmek, bölücü söylemleri susturmak, Türk-Kürt kardeşliği arasına sokulmak istenen etnik fitneyi bertaraf etmek ve iç cephemizi Türk milleti kimliği etrafında daha da güçlendirmektir.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, bu sürecin en başından itibaren büyük bir sorumlulukla hareket etmiş; yaptığı çağrılarda da bu temel hedefleri açıkça ortaya koymuştur.

Bu milli hedeflerin dışında farklı beklenti ve amaçlar taşıyanlar, boş hayallerin peşinden sürüklenmektedir. Süreci istismar etmeye çalışanlar ve provokasyonlarla toplumsal algıyı zehirlemek isteyenler ise beyhude bir çaba içindedir.

Ne yazık ki bu çevrelerin hareketliliği, zaman zaman onlara ayak uyduran bazı kesimlerde de karşılık bulabilmektedir.
Sürecin içeriğini çarpıtarak siyasi istismar malzemesi hâline getirmeye çalışanlar; kamuoyu desteğini zayıflatmak ve bu mücadeleyi akamete uğratmak için her türlü provokasyonu devreye sokmaktadır.

Bir tarafta, sanki “Türkiye PKK’ya teslim ediliyormuş” gibi algı oluşturarak siyasi istismar peşinde koşanlar; diğer tarafta ise şehitlerimize ve gazilerimize hakaret ederek provokasyon yapanlar harekete geçmiş durumdadır.
Bu iki çevrenin ortak noktası, “Terörsüz Türkiye” hedefinin gerçekleşmesini engellemeye çalışmalarıdır.

Oysa sağduyulu her vatandaşımıza bu sürecin temel başlıklarını ve hedeflerini sorsanız, Türkiye’ye yarım asırdır musallat olan terör belasından kurtulmak adına atılan adımlardan ve yapılan çağrılardan duyulan memnuniyeti dile getirmektedir.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ve MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’de bu sağduyu potansiyelinden aldığı güç ve destekle o kadar hassas bir uslüpla bu süreci yönetmektedir ki, “sonunda kazanan Türk milletinin sağduyu olsun” tavrıdır bu…

Bu süreç elbette “göz açıp kapayıncaya kadar” tamamlanacak, “her şey oldubittiye getirilecek” bir süreç değildir. Karşımızda aktörü bol, figüranı bol, ipini tutanın bol olduğu bir terör yapılanması vardır.
Yarım asırdır terörü Türkiye’ye ve bölgemize illet gibi musallat edenlerin de elbette kendi oyunları, planları ve hesapları vardır. ABD ve İsrail’in bölgesel hedefleri hala canlılığını koruyor. Suriye’de YPG’yi hala taşeron gibi kullanma çabaları kendini son gelişmelerde yine göstermiştir.

Türkiye oyunu kuralına göre oynuyor, stratejisini buna göre belirliyor. “Terörsüz Türkiye” hedefi içindeki ana başlıklarda Türk devletinin gerçekleştirerek, ileri de üzerimizde oynanacak her türlü tehlikeli oyunu bertaraf etme düşüncesi taşımaktadır.

Aslında bölgesel gelişmeleri okuyan, anlayan ve kavrayan herkes MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin attığı adımları, yaptığı çağrıları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu güçlendiren duruşunu rahatlıkla yerli yerine oturtuyor.

Fakat, Türkiye merkezli tuhaf ve garabet bir muhalefetimiz vardır.
ABD ve İsrail’in odaklandığı, terör örgütlerini beslediği Suriye’de Türk devleti terörle mücadele amaçlı operasyonlar yaparken, her türlü engeli çıkaran bu muhalefet, bugün (DEM)’e ve terör örgütü PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’a yapılan, örgütün silah bırakması ve feshedilmesine, teröre cephe almasına dair çağrılara başından beri şiddetle karşı çıkmaktadır.

HDP-DEM ile siyasi çıkar ittifakı kurarken mesele çıkarmayanlar, onlara “Teröre karşı cephe al, Türkiye partisi ol” denildiğinde tepki göstermektedir. Ne kadar tuhaf değil mi?
HDP-DEM, “Biz sırtımızı İmralı’ya dayadık, irademizi o belirler” derken yanlarında olmaktan asla rahatsız olmayanlar, bugün teröristbaşı Öcalan’ın şu sözlerinden son derece rahatsızdır:

“PKK’nın anlam yoksunluğu ve aşırı tekrarı, ömrünü tamamlamasına ve feshini gerekli kılmasına yol açmıştır. Ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültürel çözümler tarihsel toplum sosyolojisine yanıt verememektedir. Bu koşullarda silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihî sorumluluğunu üstleniyorum. Devlet ve toplumla bütünleşme adına kongrenizi toplayın, karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”

Türkiye’nin kurtulmak istediği terör belası değil mi? 

2016 yılından bu yana silahlı mücadelede büyük başarılar elde eden Cumhur İttifakı, işte bu beladan kurtulmak için bugün köklü bir çözüm stratejisine geçiş yapmıştır. Bu stratejinin Türkiye’nin milli güvenliği, huzuru ve refahı açısından başka bir getirisi yoktur. Terörün varlık gösterdiği İran, Irak ve Suriye’nin halihazırdaki durumu ortadadır.
İsrail, İran’ı kendi başkentinde vurup, üst düzey devlet yetkililerini öldürerek karizmasını çizmiştir. Yarın başına ne geleceği belirsizdir. Irak ise işgal sonrası fiilen ikiye bölünmüş, hala tam anlamıyla istikrarı sağlayamamıştır. Suriye’de ise benzer şekilde istikrar, huzur ve iç barış arayışı sürmektedir.
Bugün atılan her adım, Türkiye’nin de onların yaşadığı bu kötü akıbeti yaşamaması içindir.

Dediğim gibi; sağduyu sahibi olanlar, anlatılmak isteneni gayet iyi anlamaktadır.
Ancak istismarcılar, zehirli dil sahipleri, işbirlikçiler ve provokasyon peşinde koşanlar, Türkiye’nin de çevre ülkeler gibi bir akıbet yaşaması için “Terörsüz Türkiye” sürecine şiddetle saldırmaktadır.

Oysa Cumhur İttifakı’nın yemini ve misyonu, Türk milletini korumak ve yaşatmaktır.
Bu nedenle milli strateji ile taktiklerinin birbirini beslemesine ve tam uyum içinde olmasına özel bir önem vermektedir.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...