Sahte diploma savunanlar ve sahte diploma çetesi

YAYINLAMA:
Sahte diploma savunanlar ve sahte diploma çetesi

Ekrem İmamoğlu’nun usulsüz yollarla aldığı ve iptal edilen diploması Türkiye’nin gündemini meşgul etmeye devam ederken, ülke yeni bir skandalla daha sarsılıyor: Sahte diploma ve sürücü belgeleriyle kamu kurumlarının sistemlerine yasa dışı yollarla sızan bir suç örgütüne yönelik geniş çaplı bir operasyon. Operasyonda 197 şüpheli gözaltına alınırken, 37 kişi tutuklandı. Gelişmeler, bu operasyonun yankılarının daha da büyüyeceğini gösteriyor.

İddianamelere yansıyan bilgilere göre sahtecilik çetesi; Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK, BTK, Göç İdaresi ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı gibi birçok kuruma e-imza yoluyla sızarak sahte belgeler üretmiş.

Detaylar ise adeta dudak uçuklatıyor: Bir halı yıkamacı, sahte bir diploma ile kendisini psikolog olarak tanıtmış; seans başına 4.500 TL ücret almış ve hatta ünlü isimlere dahi terapi hizmeti sunmuş. Sosyal medyada birçok videosu dolaşıyor şimdi… 

Daha da vahimi, sahte mühendislik diplomasıyla ülkede dört baraj inşa ettiği iddia edilen bir kişinin varlığı da söz konusu…

Bu sadece bir skandal değil; kamu güvenliği, insan hayatı ve devletin itibarı açısından doğrudan bir tehdittir.

Sahtecilik çetesinin üyelerinden ilkokul mezunu bir uyuşturucu torbacısının kendisine Narkotik Şube Başkomiseri kimliği çıkardığı da ortaya çıkan çarpıcı örneklerden yalnızca biri.

Çetenin başka bir yöntemi ise kan donduracak türden: 6 Şubat depremlerinde hayatını kaybeden bazı avukatlara ait mezuniyet kayıtlarını sistemden silip, bu boşluklara sahte mezunları yerleştirmişler. Hayatını kaybeden bir avukatın annesi bu haberlerin altına “Av. Nesibe Kaya Zabun, Av. Ahmet Can Zabun depremde 6 aylık bebekleri ile birlikte kaybettiğim evlatlarım. Yavrularım mesleklerinin gününü göremedi, diplomaları çalındı” yorumunda bulunmuş…

Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki, ortaya çıkan tablo buzdağının yalnızca görünen kısmı olabilir. Kim bilir, daha ne tür sahtekârlık hikâyeleri gün yüzüne çıkmayı bekliyor…

Bu manzara, şairin dizelerinde ifadesini bulan toplumsal çürümüşlüğü hatırlatıyor:

“Koşarız benlik peşinde her ay, her gün, her saat,
Değişmeyen hedefimiz menfaattir, menfaat.
Sahtekârlık mesleğimiz, hem kolaydır, hem rahat.”

Bu noktada yapılması gereken açıktır: Vatandaşın sağlığını ve güvenliğini korumak, liyakati yeniden tesis etmek ve bu tür çetelerle bağlantısı olan herkesin tespit edilip yargı önüne çıkarılmasını sağlamak.

Tüm bu süreçte dikkat çeken bir çelişki var: Ekrem İmamoğlu’nun iptal edilen diploması konusunda hükümete adeta saldırı hâlinde olan çevreler, aynı zamanda İçişleri Bakanlığı’nın emniyet ve savcılıkla koordineli şekilde ortaya çıkardığı sahte diploma çetesi üzerinden de yine hükümeti hedef alıyor.

Oysa bu tablo açıkça gösteriyor ki, bu çevrelerin derdi sahtecilikle mücadele değil. Asıl amaç, Ekrem İmamoğlu’nun diploma sahtekârlığını meşrulaştırmak, kamuoyunun dikkatini dağıtmak ve devletin yürüttüğü operasyonları itibarsızlaştırmaktır. Yani suçla mücadeleyi görmezden gelen, suçun üzerini örtmeye çalışan bir algı operasyonuyla karşı karşıyayız.

Üstelik şu soruyu da sormak gerekir:
“Gördünüz mü, şu da sahte diplomalı çıktı!” diye yaygara koparanlar, bu çetenin zaten hükümete bağlı devlet kurumları tarafından ortaya çıkarıldığını görmüyor mu?

Ne diyorsunuz, açık konuşalım:
Ekrem İmamoğlu, sahte diploma suçlamasından muaf mı tutulmalı?

Diploma usulsüzlüğü söz konusu olduğunda susan, hatta savunmaya geçenlerin; şimdi aynı konu üzerinden ahkâm kesmeye kalkmaları nasıl bir tutarsızlıktır?

Bir yanda diploması iptal edilen bir belediye başkanına toz kondurmayanlar, öte yanda sahte diploma çetesiyle mücadele eden devleti suçlamaya kalkıyor. Bu yalnızca bir çelişki değil, aynı zamanda açık bir samimiyet testidir — ve bu testten geçemiyorlar.

Elbette bu çetenin tüm bağlantıları, sahte diplomaya sahip olanlar ve bunlara aracılık eden herkes açığa çıkarılmalıdır. Ancak bu da yeterli değildir; devlet içinde bu çarka yol veren, göz yuman ya da bir şekilde dahil olan herkes tek tek tespit edilmelidir.

Eğer FETÖ’nün yıllarca uyguladığı sahtekârlık yöntemleri bugün hâlâ sürüyorsa, bu durum o yapının yalnızca yöntemlerinin değil, zihniyetinin de hâlâ canlı olduğunu gösterir.

Mesele sadece sahte diploma meselesi değildir.
Mesele, devlete güvenin, kurumsal liyakatin ve toplumsal adalet duygusunun yeniden tesis edilmesi meselesidir. O yüzden bu operasyonun sonu nereye çıkarsa oraya kadar gidilmelidir.

Sahte doktor

Sahte hemşire

Sahte avukat

Sahte öğretmen

Sahte psikolog

Sahte polis

Sahte asker

Sahte akademisyen

Sahte imam…. Bu sahtekârlık alanı uzar gider… Ama artık uzamamalı. Toplumun huzuru ve güvenliği, devletin liyakatlı işleyişi için artık bu içerikli haberler son bulmalıdır. Bu son operasyonlar bunun için bir vesile olabilir.

Bu arada, bazı sosyal medya sayfalarında “Türkiye’de sahte diploma iddiaları söz konusu olduğunda utanç duyacak kesim, bugün kendi mahalleleri olan sol medya üzerinden güya ahkâm kesiyor. 1968-1969 döneminde ortalıkta gezen; Dev-Genç yada Dev-Sol gibi yapılanmalarda görev alan isimler acaba hangi liselerden mezun olmuştu? Hangi üniversitelere, hangi şartlarda ve nasıl girmişti? Sonrasında hangi isimler akademisyen yapılmak için ne gibi alavereler çevrilmiştir? Mesela tıp fakültesine girmek için bir dönem tek şart başarılı bir ders ortalaması sahip olmak mıydı yoksa “localarla” bağlantılı olmadan tıp okunamaz mıydı? Buyrun YÖK ve öncesindeki dönemin “güvenlik soruşturmaları dahil” tamamı incelensin…” şeklinde yorumlar gördüm. Belki bu vesile içinde bunlarda incelenir.

 

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...