Netanyahu’nun büyük İsrail itirafı ve Türkiye’nin iç cephe önemi

YAYINLAMA:
Netanyahu’nun büyük İsrail itirafı ve Türkiye’nin iç cephe önemi

“Büyük İsrail vizyonuna” bağlı olup olmadığı sorusuna, “Evet, oldukça” yanıtını veren insan görünümlü yaratık Netanyahu, sözlerine şöyle devam etmiş:
“Eğer, tarihi ve manevi bir görev hissine sahip olup olmadığımı sorarsanız, yanıt evet olacaktır.”

Peki, “Büyük İsrail vizyonu” olarak çizdiği sınır nerede başlıyor, nerede bitiyor acaba?

Netanyahu’nun “tarihi ve manevi görev” diye tanımladığı şey, sözde “vadedilmiş topraklar” olarak gösterilen harita üzerindeki Filistin, Mısır, Irak, Suriye, Lübnan, Suudi Arabistan, İran’ın bir kısmı ve Türkiye’nin güneyini kapsayan toprakları işgal etme hedefidir. Onun “Büyük İsrail vizyonu” dediği, tam olarak budur.

Bu, Netanyahu’nun bireysel hedefi değil; yıllar önce ekilen Siyonizm tohumunun bugün ulaştığı büyüme noktasının bir yansımasıdır. Türkiye’deki bazı gazeteci ve siyasetçiler, İsrail’e propaganda desteği verse ve bol bol İsrail güzellemesi yapsa da, İsrail’in Türkiye topraklarının bir bölümünü de “vadedilmiş topraklar” içinde gören bir hedefi vardır. Bunu da bizzat Gazze’yi işgal etmeye çalışan, İran, Suriye, Yemen, Lübnan gibi ülkeleri ara ara bombalayan Netanyahu bizzat uygulamalı gösteriyor.

İsrail on binlerce masumu, kundaktaki bebeklerine kadar katlederken, Fatih Altaylı neden “İsrail halkı önemli bir halktır. İsrail, hukukun egemen olduğu ve halkının da önemli bir kısmının aydın olduğu bir ülke” deme ihtiyacı duyar?

Ya da Yılmaz Özdil, “Türkiye nasıl oldu da böylesine Yahudi düşmanı haline getirildi? Nasıl oldu da Türk vatandaşlarının çoğu antisemitist hale getirildi? Nasıl oldu da Türkiye, İsrail’i resmen soykırımla suçlar hale geldi?” diyerek niçin İsrail’i savunma ve koruma telaşına girer?

İsrail, Gazze’de soykırıma girişirken; Türkiye’de İsrail’e karşı tepki ve nefret oluşmasın diye, Ümit Özdağ isimli sözde siyasetçi, Mehmet Akif Ersoy’un
“Irzımızdır çiğnenen, evlâdımızdır doğranan...
Hey sıkılmaz! Ağlamazsan, bâri gülmekten utan!..”
dizelerine muhatap olurcasına, “Filistin davası, İslam davası değildir. Filistin davası, Türk milletinin davası değildir.” propagandasını yapma ihtiyacı hisseder?

Siyonizm refleksi gösteren Türkiye’de elbette daha çok kişi var; ancak bu örnekler bile, içimizdeki misyon sahiplerinin pervasızlığını ortaya koymaya yeter.
Bunlar; Türkiye’de gerçekleri saklama, bölgemizde ve ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar karşısında iç cepheyi gevşetme, oyalama ve perdeleme adına Polyannacılık oynayan bir tarikatın mensuplarıdır.

Bir ülkede iç cephenin şuurlu, birlik ve beraberlik içinde olmasının ne kadar hayati olduğunu ise, yine yaratık Netanyahu’nun İran halkına geçtiğimiz günlerde yaptığı şu çağrı açıkça göstermektedir:
“İsyan etmek için sokaklara çıkın. İsrail size yardım edecektir.”

Arkasına büyük şeytan ABD’yi alan, 10 milyonluk nüfusu olan İsrail, 92 milyonluk nüfusu bulunan İran halkını isyana ve iç çatışmaya davet ediyor. Daha önce örneklerini gördük: Afganistan, Irak, Suriye, Libya ve Mısır gibi ülkeler, emperyalist oyunlara yenik düşerek etnik ve mezhep ayrışmasına ya da iktidar değiştirme arzusu uğruna iç cepheyi sıkı tutmak yerine, iç cepheyi parçalamayı ve ülkelerini ateşe atmayı tercih etmişlerdir.

Türkiye, yıllardır bölünme tehditlerine maruz kalan bir ülkedir. 

Terör örgütü PKK’nın yarım asırdır faaliyet yürüttüğü bir coğrafyadır. Tıpkı İran, Irak ve Suriye gibi… Toz perdesi kalkınca, bu terör örgütünün asıl sahibinin ABD ve İsrail olduğu çok net anlaşılmıştır.

ABD’nin tonlarca silah üretip Suriye’deki PKK’ya göndermesi ve parasını Suudi Arabistan’dan alması, küresel mafya düzeninin nasıl işlediğini gözler önüne seriyor. İsrail’in istihbarat örgütü Mossad, kendi sosyal medya sayfasında terör örgütü YPG’yi (PKK) silahlı gücü gibi gösterdiği paylaşımla bilinen gerçekleri yeniden tescillemişti.

Tüm bu gelişmeleri, yaratık Netanyahu’nun “Büyük İsrail vizyonu” sözü çerçevesinde değerlendirdiğimizde, Türkiye’de iç cephenin önemi daha net anlaşılır. MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, bölgesel gelişmeleri sezerek aylar öncesinden,
“Sarsılmaya çalışılan iç cephemizdir, buna izin veremeyiz, vermeyeceğiz.” (1 Ekim 2024)
diyerek başlattığı iç cepheyi güçlendirme çabalarına şöyle anlam yüklemiştir:

Gazi Mustafa Kemal Atatürk demişti ki:
“Asıl olan iç cephedir. Bu cephe, bütün milletin oluşturduğu cephedir. Dış cephe, ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe mağlup olabilir; fakat hiçbir zaman bir ülkeyi yok edemez. Ülkeyi temelinden yıkan, iç cephenin çökmesidir.”

Belki niyetleri öyle olmayabilir; fakat eylem ve söylemleriyle iç cephemizi tahrip etmek, milli birlik ve dayanışma hissiyatını saf dışı bırakmak için her fırsatı ganimet sayan bir güruhun varlığı çok açıktır. İç cephemiz çökmeyecektir. Bunun güvencesi, Türk milletinin tarihi kucaklaşması ve birbirine bağlılığıdır. (15 Ekim 2024)

Daha sonra hiç ara vermeden “iç cephe” vurgulu çağrılarına ve uyarılarına şöyle devam etmiştir:

  • “Filistin’de, Lübnan’da, Suriye’de kalıcı barış ve sürdürülebilir istikrarın sağlanması konusunda, iç cephesini tahkim eden Türkiye’nin yapacağı pek çok şey vardır.” (22 Aralık 2024)
  • “Bir krizin bitip diğerinin başladığı bugünkü dünya ekonomi ve siyasi panoramik mimarisinde, esas ve öncelikli olan, artan dış baskı ve basıncın, tıpkı bileşik kaplar misali, iç cephe tarafından dengelenmesidir.” (14 Ocak 2025)
  • “Fırtınalı bölgesel ve küresel sisteme karşı esnek, enerjik, erdemli, muhkem, müteyakkız ve stratejik direnç göstermek kadar iç cepheyi sağlam, sağlıklı ve zinde tutmak da beka düzeyinde önceliğimiz olmalıdır.” (16 Mart 2025)
  • “Türk milleti iradesine pranga vurulmasına asla müsaade etmeyecek, iç cephesinin taciz ve tahribine izin vermeyecektir. Bölgemizin ve dünyamızın zor günlerden geçtiği bir dönemde, iç cephemizi sarsmaya ve gedik açmaya çalışan müflis, müfrit ve münafık siyaset tellallarına asla merhamet ve hoşgörü gösterilmeyecektir.” (7 Nisan 2025)
  • “Bilindiği üzere terörün sona ermesiyle Türkiye gücüne güç katacak, iç cephesinde ve mücavir coğrafi çevrelerde barış ve huzur kuşağı tesis edilecektir.” (29 Nisan 2025)
  • “Uluslararası müesses nizamın aldığı yıkıcı darbelerle yeni bir dünyanın doğum sancıları günbegün yoğunlaşıyorken, iç cephe ve barış ortamımızı adil, adalet ve hakkaniyet ölçülerine müzahir olarak güçlendirmek hem tarihe, hem ecdada, hem de gelecek nesillere vefa borcumuzdur.” (18 Mayıs 2025)
  • “Cumhuriyet Halk Partisi ile diğer muhalefet partilerinin hamasetten uzak, yalan ve saptırmadan bağımsız, iftira ve asılsız isnatlardan ayrı siyaset takip etmeleri, milli güvenliğimiz ve iç cephemiz açısından kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.” (23 Haziran 2025)
  • “Kim ne yaparsa yapsın, hangi müfteriliğe heves ederse etsin, hukukumuzu, düşünce ve ifade hürriyetini kimler çarpıtırsa çarpıtsın, iç cephemiz düşmeyecek, surda gedik açılamayacaktır.” (24 Haziran 2025) 

Gazze’de, İran’da, Yemen’de, Lübnan’da ve Suriye’de ABD-İsrail eliyle gerçekleştirilen saldırılar ile İsrail’in stratejik/medya merkezlerinden gelen “Sıradaki hedef Türkiye ve KKTC” açıklamalarını; Netanyahu’nun “Büyük İsrail vizyonu”nu zirveye çıkaran sözleriyle birlikte değerlendirdiğinizde, Sayın Devlet Bahçeli’nin “iç cephe” vurgusunun ne kadar önemli olduğu çok net anlaşılır. Her uyarısında ve tespitinde haklı çıkma vizyonuna sahip MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin şu sözleri, gelişmelere baktığımızda yine hayati önem taşımaktadır:
“Birbirine eklemlenerek genişleyip güçlenen kriz ve kaos sarmalında, perde arkasındaki nihai hedef Türkiye’dir. Türk milleti, Siyonizm’in ve emperyalizmin tertip ve tuzaklarına karşı birdir, beraberdir; taviz ve teslimiyeti asla düşünülemeyecektir. İran’a yapılan operasyon, bir yönüyle Türkiye’ye verilmiş sinsi bir mesajdır.”

Türk milletinin varlığını, birliğini ve geleceğini korumak adına attığı her adım, yaptığı her çağrı; Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ülkeyi temelinden yıkan, iç cephenin çökmesidir.” uyarısının gerçeğe dönüşmemesi içindir. 

Ayrışmalarda hedef yapılan “Alevi” inancındaki kardeşlerimize ve etnik fitnelerde malzeme yapılmak istenen Kürt kökenli kardeşlerimize uzattığı el, açtığı gönül; bölmek adına değil, Türk milletinin bütününde “kardeşlik” hazinesi gördüğü içindir. 

Nitekim Alevi ve Kürt kardeşlerimiz, MHP Lideri Devlet Bahçeli nazarında her zaman bu şekilde görülmüştür. Zaten aksini iddia edecek tek bir eylemi veya söylemi yoktur.

Emperyalizmin laboratuvarında, Türkiye’de sürekli ayrışma ve bölünme malzemesi olarak kullanılmak istenen Alevi ve Kürt kardeşlerimiz, kendilerine açılan bu gönül kapısının değerini çok net anlamakta ve idrak etmektedir.

Tam bu aşamada, Şeyh Sadi’nin “Bir damla su, denize katıldığında deniz olur; ama yalnız kalırsa bir süre sonra kurur.” sözündeki derin felsefe akla gelmektedir. Türk milliyetçiliğinin lideri Devlet Bahçeli de, Türk milletinin birliğini, beraberliğini ve iç cephe kardeşliğini emperyalist tuzaklar karşısında korumak için tam da bu felsefeyle hareket etmektedir.

“İç cepheyi güçlendirme” vurgularını; etnik fitnelerle bizden koparılmak istenen Kürt kardeşlerimizi koruma çabalarını,  acılara, kayıplara son vermek için ısrarla başarıya ulaştırmak istediği “Terörsüz Türkiye” hedefini ve gönül semahında Alevilere verdiği değeri, bu felsefeyle değerlendiren herkes huzura, güvene, birliğe ve beraberliğe ulaşır. Bu hedeflere ve amaçlara fitne girdiği vakit, kaybeden Türk milleti olur. 

Hacı Bektaş Veli asırlar önce ne güzel söylemiş:
“Bir olalım, diri olalım, iri olalım.”

Samimi yürekler bu çağrıya gönülden katılırken, bölgemizde Türkiye’yi de hedef alarak “Büyük İsrail vizyonu” peşinde koşan emperyalistler ve Siyonistler, işte tam da bunun gerçekleşmesinden korkuyor.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...