ABD-İsrail taşeronluğu ve Suriye’deki gelişmeler
Terör örgütü PKK’nın Türkiye’de terör eylemi gerçekleştirme alanı, yürütülen başarılı mücadeleyle tamamen ortadan kaldırıldı. Sınır ötesi operasyonlarla Irak’taki terör faaliyetleri pasifleştirildi, İran kendi topraklarına yönelik terör saldırılarını engelledi. Ancak Suriye’deki dengelerde kurnazlık yapan İran, PKK’yı kullanmak için çeşitli adımlar attı. Bugün PKK’nın elinde silahlarla, konvoylarla ve düzenlediği törenlerle poz verdiği tek yer Suriye’dir.
Terör örgütü PKK’yı kuran Abdullah Öcalan’ın “PKK’ya silahı bırakın, örgütü feshedin” çağrısı, dört ülke üzerindeki PKK mensuplarının çözülüşünü elbette hızlandıracaktır. Tüm bu gelişmeler karşısında ABD ve İsrail’in, taşeron olarak kullandığı PKK içindeki çözülüşü durdurmaya yönelik girişimleri kaçınılmazdır. Terör örgütü içindeki CIA ve MOSSAD bağlantılı unsurlar, sahiplerine bağlılıklarını sürdürmek için terör faaliyetlerine devam etmek isteyecektir. Suriye’de bunu çok net bir şekilde görüyoruz.
İsrail, YPG’ye verdiği her talimatın anında yerine getirilmesini sağlıyor. Buna karşın YPG, PKK merkezli silah bırakma ve örgütü feshetme alanına, Suriye hükümetiyle anlaşma imzalamasına rağmen, ısrarla yanaşmamaktadır. Her yönüyle belli ki YPG, ABD-İsrail taşeronluğunda hangi görev verilirse onun figüranlığını üstlenecektir. Netanyahu’nun “Büyük İsrail vizyonuna bağlıyım” ifadesi, Suriye’nin bu vizyonda ana hedeflerden biri olduğunu açıkça gösteriyor. Bu nedenle İsrail’in YPG’ye büyük ihtiyacı vardır. ABD’nin tonlarca silah yardımı da bir yatırımdır ve elbette boşa çıkmasını istemeyecektir.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Suriye fotoğrafını şu sözlerle netleştirmiştir:
“Suriye’de SDG kisvesine bürünen YPG/PYD’nin 10 Mart 2025 mutabakatına hala riayet etmemesi, hem Şam yönetiminin hem de ülkemizin güvenliğini tehdit eden temas ve faaliyetlerini ara vermeden sürdürmesi tarihi bir yanlıştır. Ve bu yanlıştan derhal dönülmeli, Paris’te yapılan görüşmelerde gündeme geldiği üzere 10 Mart mutabakatına harfiyen uyulmalıdır.
Ardı arkasına patlayan skandallarla çalkalanan ABD yönetimi, tavşana kaç tazıya tut politikasından vazgeçmeli, el altından sürdürdüğü İsrail havariliğini sonlandırmalı, YPG/PYD’nin tasfiyesine dürüstçe destek olmalıdır.
Terörsüz Türkiye’nin menziline adım adım yaklaşılırken, YPG/PYD’nin süreci ağırdan alması ve gelişmeleri sakatlama arayışı kabul edilemez bir çirkefliktir.”
Zaten bu süreç, “Terörsüz Türkiye” hedefini hayata geçirmek için başlatılmıştır. Bu hedefin en önemli amaçlarından biri, bölgede PKK’nın varlığını tamamen ortadan kaldırmaktır. Meselenin özü bu olunca, Suriye’deki her gelişme Türkiye’yi ve bölgenin istikrarını doğrudan ilgilendirmektedir.
Bu nedenle Türk devleti tüm unsurlarıyla Suriye’deki gelişmeleri yakından takip etmekte, diplomatik görüşmeler yapmakta ve şartlara göre önlemlerini almaktadır. Türk devleti silah bırakmamıştır; silah bırakması ve kendini feshetmesi istenen terör örgütü PKK ve diğer ülkelerdeki uzantılarıdır. Tüm mücadele bunun içindir.
“Terörsüz Türkiye” hedefi, Türkiye’nin önündeki engelleri kaldırmayı ve bölgeyi istikrara kavuşturmayı amaçlayan bir projedir. Buna karşı iftiralar ve yalanlarla sürecin önüne geçmeye çalışanların kimlere hizmet ettiği açıktır. ABD ve İsrail’in eline silah verip eğittiği PKK’ya, Türkiye silah bırakma ve örgütü feshetme zemini hazırlıyorsa, bunu engellemeye çalışmak doğrudan ABD-İsrail hesabına çalışmaktır.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, sık sık Suriye ziyaretleri yapıyor, Suriye yönetimiyle işbirliği ilişkilerini güçlendiriyor ve YPG’nin ABD-İsrail çizgisinden çıkmayışına dair açıklamalarda bulunuyor. Örneğin:
“Tolere etmekte zorlandığımız gelişmeleri görmeye başlıyoruz. Örgüt üyelerinin Suriye’yi terk etmediğini görüyoruz; görmediğimizi zannetmesinler.”
Buna karşılık, “Terörsüz Türkiye” hedefini engellemeye çalışan Ümit Özdağ, bu açıklamaya yönelik olarak:“Önce Hakan Fidan’a soralım: Olayların böyle gelişeceğini öngörmediniz ve birinci terörle müzakere sürecinden gereken dersleri çıkarmadınız mı? Hakan Fidan, YPG’yi eleştiren bu açıklamayı yaparak, Öcalan Komisyonu ile yürütülen görüşmelerin aslında iflas etmiş olduğunu itiraf etmiş oldu.” ifadelerini kullanmış, süreci istismar etmeye çalışmıştır. Oysa Fidan’ın açıklaması, “Terörsüz Türkiye” adına yapılan mücadelenin, PKK’yı etkisiz hâle getirme ve varlığını ortadan kaldırma çabasının bir yansımasıdır.
Öcalan/YPG üzerinden siyasi istismar peşindeki Ümit Özdağ’ın cezaevinde yaptığı şu açıklamaları, korkudan mı yoksa hangi saiklerle yaptığını defalarca sorguladık ama cevabını bir türlü bulamadık:
- “Bu konunun hızla açıklığa kavuşmasının tek yolu, Öcalan’ın ikinci bir açıklama yaparak YPG ve PJAK’a silah bırakma çağrısında bulunmasıdır. Bu çağrıyı reddederlerse süreç durdurulmalıdır.” (6 Mart 2025)
- “Öcalan’dan ikinci bir açıklama almak çok mu zor?” (5 Mart 2025)
Bu açıklamasından anladığımıza göre büyük stratejist Ümit Özdağ(!), terör örgütüne silah bıraktırma ve örgütü feshettirme adına, örgütün kurucusunun iç faktörlere çağrıda bulunmasının bir anlamı olduğuna inanıyor ama söz konusu Cumhur ittifakı olunca başka imalara geçiş yapıyor.
Aynı Ümit Özdağ Suriye’de terör örgütü YPG’ye darbe vurulurken de, “Recep Tayyip Erdoğan, Afrin’i alma karşılığında ABD’ye ne veriyorsun?” sorusunu gündeme getirmişti.
Bir dediği diğerini tutmuyor. Oysa Türk devleti ve Cumhur İttifakı, ne yaptığını çok iyi bilmektedir. Sizin gibilerin ne yapmaya çalıştığını da çok iyi anlıyor.
“Terörsüz Türkiye” hedefine her vatan evladı gönül rahatlığıyla omuz verebilir. Çünkü terörle mücadelede başarısını ispatlamış bir stratejik akıl bu süreci yönetmektedir.