İsrail’den çok İsrailci olmak!
Her ülkede, farklı kimliklerde, yabancı güçler adına çalışan kişiler bulunmaktadır. İstihbaratın işlevi de zaten budur; ağını her alana yerleştirmek, bu sistemin temel görevidir.
Geçtiğimiz yıl Türkiye’de MOSSAD ajanı olarak yakalanan kişileri hatırlıyor musunuz? “Sakallı dedemiz, başörtülü bacımız” kılığında faaliyet gösteriyorlardı. Bize benzeyip bizden olmayan birçok modelde casus olarak yakalanmıştı. Kimi Atatürkçü, kimi milliyetçi, kimi solcu, kimi İslamcı, kimi liberal, kimi medyacı, kimi işadamı, kimi sivil toplumcu, kimi sanatçı, kimi sporcu, kimi siyasetçi… Kim bilir daha neler var neler? Türkiye’de bu potansiyel olduğuna eminim.
Peki, bunları niye hatırlatma gereği duydum?
Çünkü Türk siyasetinde de güçlü şüpheliler bulunmaktadır.
Örneğin, hep olağan şüpheli olan Ümit Özdağ’ın bazı açıklamaları ve eylemleri, bu şüpheleri doğrudan güçlendirmektedir. Elbette onunla ilgili birçok örnek mevcuttur; ancak geçtiğimiz günlerde “Ülkücü Hareket” isimli sosyal medya sayfasında Ümit Özdağ’ın İsrail’i korumaya veya onun planlarını gizlemeye yönelik açıklamalarını görünce, “Bu kadar da olmaz” dedim.
Aynen şunu diyor: “İsrail Türkiye’de iç savaş çıkarır, şöyle yapar, böyle yapar” diye korku uyandırmaya çalışıyor.
Oysa, arkasına ABD’yi almış İsrail, tüm dünyanın gözü önünde hiçbir uluslararası hukuku, uyarıyı veya tepkiyi dikkate almadan Gazze’de soykırımını sürdürürken; İran’ı, Suriye’yi, Lübnan’ı, Yemen’i kafasına göre bombalarken ve bu ülkelerdeki devlet yetkililerini öldürürken, Türkiye’yi de hedefleri önünde engel olmaması için sürekli tehdit ederken… Buna rağmen Ümit Özdağ, Türkiye’nin dikkatli olması adına yapılması gereken çağrıları yerine, İsrail konusunda uyarı yapanları “korku uyandırmakla” suçlayarak kendini ele vermektedir.
İsrail’in stratejik ve medya merkezlerinden sürekli olarak “Sıradaki hedef Türkiye ve KKTC” tehditleri gelirken, Türkiye’nin milli refleksini kırmaya çalışmak kimin hesabına çalışmaktadır, Ümit Özdağ? “Suriye’de kiminle uğraştığımızı çok iyi biliyorum” diyen Netanyahu’nun bu mesajı sence kime yönelik?
Terör örgütü YPG’yi (PKK) Suriye’de adeta köpeği gibi kullanan İsrail’in, “Kürt halkı cesur ve ılımlı bir millet; kendi kaderini tayin etme hakkını kazanmışlardır. Bir devlet kurmayı hak ediyorlar” ifadesi, aynı zamanda sözde dört parçalı Kürdistan hedefinin bir parçası olarak görülen Türkiye’ye yönelik bir tehdit değil mi?
İsrail, yayınlanan Arz-ı Mevud haritaları içinde Türkiye’nin bir bölümünü “Büyük İsrail” hedefi kapsamında göstermiyor mu? “Büyük İsrail vizyonuna” bağlı olup olmadığı sorusuna “Evet, oldukça” yanıtını veren Netanyahu, sözlerine şöyle devam etmedi mi: “Eğer, tarihi ve manevi bir görev hissine sahip olup olmadığımı sorarsanız, yanıt evet olacaktır.”
Türkiye’nin doğusunda birçok ilin Türk devleti tarafından işgal edildiğini yıllardır dile getiren Netanyahu değil mi? Bu somut gerçekler ortadayken, sen İsrail’in neyini gizlemeye çalışıyorsun, Ümit Özdağ? Hele ki kendi parti tabanında birçok kişinin Gazze’de soykırıma uğrayan Müslümanlarla dalga geçen paylaşımlar yapması, zaten bu partinin hangi iklimde kurulduğunu göstermektedir. Ümit Özdağ’a taptığını söyleyen birisi “Rabbim İsrail ordusuna güç kuvvet versin” duasını bile etmişti.
Aslında her eylemin ve söylemin İsrail’in menfaatlerine direkt katkıda bulunuyor Ümit Özdağ?
Mesela şunları da hatırlattığımızda nasıl bir sonuç ortaya çıkacaktır?
Türkiye Zeytin Dalı (Afrin) Operasyonu’nu başlatacağı sırada, bazı çevreler “Recep Tayyip Erdoğan, Afrin’i alma karşılığında ABD’ye ne veriyorsun?” diyerek Türk milletinin zihnini bulandırmaya çalışmıştı. Bu çaba elbette direkt olarak ABD ve İsrail’in taşeronu terör örgütü YPG’yi koruma amacı taşıyordu. O günlerde içinde bulunduğu İYİ Parti’de resmi açıklama yaparak “Tek adam rejimini kalıcı kılmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmeyecek ve beka sorunu yaratabilecek Afrin savaş senaryolarına İYİ Parti tamamen karşıdır” demişti zaten.
Daha sonra sınır ötesindeki Türk askerlerini, “Sahra koşullarında bile kullanılacak banyolar varken, bunların yollanmamasından ötürü askerler operasyon başladığı günden beri banyo yapamadıklarını; ancak teneke bulurlarsa su ısıtıp yıkandıklarını söylüyorlar. Kılık kıyafet ikmali olmadığı için toz ve çamur içinde olduklarını bildiriyorlar. Askerler beslenme sıkıntısı çekiyor. Kilis’te devlet hastanesinde yaralı olarak gelen askerler, kendi ceplerinden aldıkları gıdalarla karınlarını doyurduklarını ifade ettiler” şeklinde, düşman karşısında aciz gösteren fitneleri bizzat basın toplantısında üretmişti.
Düşünün bir basın toplantısı yaparak Türk ordusunu bu halde dünyaya göstermek kime hizmet olmuştu?
Tüm terör örgütlerini taşeron olarak kullanan ABD ve İsrail olduğuna ve bizim de onlara karşı mücadele ettiğimize göre…
Bir eksiğimiz varsa bile bunu dünyaya duyurmak mı adamlık, yoksa kapalı kapılar ardında eksikliklerimizi ortadan kaldırmak mı?
İsrail, Gazze’de vahşete başladığı günlerde yine hemen devreye girerek, “Filistin davası bütün İslam dünyasının değil; Filistinli Arapların ve daha sonra diğer Arap uluslarının çıkarları ölçüsünde bir davadır. Filistin davası Türk milletinin davası değildir” diyerek, Türkiye içinde İsrail’e yönelik olası tepki reflekslerini engellemeye çalışmıştı.
Oysa Gazze’de on binlerce masum İsrail tarafından katledilirken, böyle bir propaganda kimin ekmeğine yağ sürmektedir? Gazze’yi tüm insanlığın davası olarak göremeyecek kadar mı insanlığı yitirdin, Ümit Özdağ?
“İsrail Türkiye’de iç savaş çıkarır, şöyle yapar, böyle yapar diye korku uyandırmaya çalışılıyor” diyerek İsrail’i psikolojik olarak korumaya alıyorsun da, yahu sen zaten “Öğrencilerime çatışma, iç savaş ve hükümete darbe gibi konularda ödevler verdim. Kışkırtıcı düşünmeleri, yaratıcı olmaları lazım” diyen bir profil değil misin?
Her şey apaçık ortada ama bazılarında idrak hâlâ kapalı… Aksi hâlde, İsrail’in nasıl içimize sızdığını görmesi gerekenler görürdü.
İsrail “Böyle düşünüyorum, böyle yapacağım” diyor; Ümit Özdağ gibiler ise “Hayır, İsrail öyle düşünmüyor, öyle yapmayacak” diyerek siyasi avukatlık yapıyor.
Vay Türkiye'm vay… Kimleri bağrında besliyorsun!