“Kahpe ve kancık” bir provokatörlük ve kırık bir telefon…
“Terörsüz Türkiye” hedefi adı üzerinde, Türkiye’deki tüm terör örgütlerini etkisiz hâle getirme sürecini ifade etmektedir. Bu hedef aynı zamanda bölgedeki; İran, Irak ve Suriye gibi, PKK’nın yerleşik hâle geldiği ülkeleri de kapsamaktadır. Doğal olarak bu süreçte terör örgütünün kurucu aktörlerine ve siyasi uzantılarına “silahı bırakma, örgütü feshetme, teröre cephe alma” çağrısı yapılmıştır ve bu çağrıya karşılık somut adımlar da atılmıştır.
Bu çerçevede terör örgütü PKK’nın kurucusu olan Abdullah Öcalan da kendi kurduğu örgüte şu çağrıyı yapmıştır:
“PKK’nın anlam yoksunluğu ve aşırı tekrarı, ömrünü tamamlamasına ve feshini gerekli kılmasına yol açmıştır. Ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültürel çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine yanıt verememektedir. Bu koşullarda silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihî sorumluluğunu üstleniyorum. Devlet ve toplumla bütünleşme adına kongrenizi toplayın, karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”
Bu çağrıya, bugüne kadar benzerlerinde görüldüğü gibi, sürekli teröre yardım ve yataklıkla suçlanan DEM’den ve terör merkezi Kandil cephesinden uyum yönünde açıklamalar geldi. Terör örgütü PKK ise bu yönde sembolik adımlar atarak silah yakma programı düzenlemiştir.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli bu süreci defalarca şu sözlerle tarif etmiştir:
“Manasız kuşkulara, maksatlı kurcalamalara ve mesnetsiz kuruntulara yer yoktur. Ortada yeni bir çözüm veya açılım diye bir süreç hiç yoktur. Olan ve olması gereken; millî beka ve gelecek adına muhataplarının aktif, ön şartsız, hesapsız, hilesiz, güven veren ve hasbî şekilde devreye girmesidir.”
***
Zaten bu süreci başlatırken de şu kararlılığı ortaya koymuştu:
“Silahlar ya gömülecek ya da silah tutanlar gömülecektir. Yurt içinde ve yurt dışında elinde silahla gezen hiçbir caniye ve terör örgütüne müsamaha yoktur.”
***
Bu adım, Türkiye’yi yarım asırdır yoran, milletimizi acılara boğan ve binlerce evladımızı toprağa düşüren kanlı sürecin defterini dürme iradesidir. Cumhur İttifakı’nın tek hedefi de budur. Bu hedefe ulaşıldığında, Türkiye’de etnik fitne tehlikesi ortadan kalkacak, iç cephe ise bölgesel gelişmeler karşısında çok daha güçlü hâle gelecektir.
Ancak unutulmamalıdır ki terör örgütleri, çok aktörlü emperyalist merkezler tarafından beslenen ve yönlendirilen yapılar olduğundan, hem Cumhur İttifakı hem de Türk devleti bu süreci temkinle yürütmekte; tüm adımlarını dikkatle kontrol ederek, gerekli tedbirleri titizlikle almaktadır. Çünkü görüldüğü gibi ABD-İsrail terör örgütü PKK’yı kullanmayı sürdürmek adına her manada adım atmaktadır. “Terörsüz Türkiye” hedefi başarıya ulaşırsa kaybeden ABD-İsrail olacaktır.
Her gelişme açıkça göstermektedir ki, “Terörsüz Türkiye” hedefinin önüne engel çıkarmak isteyen güçlerin başında ABD-İsrail ikilisi gelmektedir.
Elbette önümüzde güllük gülistanlık bir tablo yoktur; bu süreç kararlılık, azim ve dikkat istemektedir. Türkiye oyunları bozmaya çalışmakta, ABD-İsrail ise bölgede terör örgütü PKK’yı bize ve diğer ülkelere karşı taşeron olarak kullanma kararlılığındadır.
“Terörsüz Türkiye” sürecine karşı, Türkiye’nin varlığını, birliğini ve geleceğini düşünen her samimi insanın kaygısı, hassasiyeti ve hatta eleştirileri olabilir. Ancak aynı zamanda, terörle mücadelede başarısını defalarca kanıtlamış olan Cumhur İttifakı’na omuz vermek, bu sürecin başarısı için vazgeçilmez bir zorunluluktur.
Samimi düşünen ve sağduyulu her vatandaşımızın kaygıları veya eleştirileri varsa, bunlar baş tacıdır.
Fakat “Terörsüz Türkiye” sürecine karşı ikiyüzlü davranan kim varsa, emin olun ki onlar bu ülkenin ayrık otu ve bünyemizdeki kaos mikroplarıdır.
Peki, kimdir bu ikiyüzlüler?
- Daha dün, terör örgütü PKK’nın siyasi uzantılarıyla ittifak ve işbirliği yapanlardır;
- Daha dün, sınır ötesi terörle mücadele operasyonlarına karşı çıkanlardır;
- Daha dün, Suriye’deki terör örgütü PKK’nın uzantısı YPG’nin devlet kurmasını isteyenlerdir;
- Daha dün, PKK’nın televizyonunun, gazetesinin, radyosunun ve ajansının kapatılmasına karşı duranlardır;
- Daha dün, Kandil’de sürtenler, orada PKK propagandasına yönelik filmler hazırlayanlar, kitaplar yazanlardır;
- Daha dün, PKK’ya yardım ve yataklık yaptığı gerekçesiyle siyasilerin, belediye başkanlarının, sanatçıların ve yazarların gözaltına alınmasına ya da tutuklanmasına karşı çıkanlardır;
- Ve daha dün, PKK’nın siyasi uzantılarıyla bölücülüğü güçlendirecek anayasa taslakları hazırlayanlardır.
***
Bu ikiyüzlülükte Ümit Özdağ, Müsavat Dervişoğlu ve Yavuz Ağıralioğlu gibi isimlerin de payı vardır. Elbette. Bu üç şahıs, CHP sayesinde milletvekili olmuş, HDP ile yapılan ittifaklarda yer almış ve bulundukları partilerde de sicil sahibi olmuşlardır. Bunlara benzer birçok ikiyüzlü isim de mevcuttur.
Son günlerde ise Orkun Özeller isimli bir asker emeklisi ortaya çıkmıştır. Siyasete girerek İYİ Parti’de milletvekili adayı, danışman ve belediye başkan adayı olmasına rağmen, eski askerlik günlerini bir zırh gibi kullanarak bu süreçte ikiyüzlü davranışlar sergilemiştir. Sonuç olarak, ruh ve ağız dengesini iyice kaybederek soluğu cezaevinde almıştır.
Orkun Özeller ya birileri tarafından kullanılıyordu ya da akıl sağlığında ciddi bir problem vardı. Siyasete atıldığı günden beri yaptıklarına ve söylediklerine bakıldığında, şimdi yaptıklarına ve konuştuklarına da bakıldığında, ya provokatör olarak kullanıldığı ya da psikolojik sıkıntılarının açıkça görüldüğü anlaşılmaktadır.
Bu süreçte dikkat çekmek için her yolu denedi. Özellikle MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’ye ve Ülkücülere yönelik çirkef davranışlarda bulundu. Oysa her yanından ikiyüzlülük akıyordu; akıl sağlığını da kaybetmiş, dün ne dediğini unutup bugüne dair kahraman rolü oynamaya çalışıyordu. Belki de onu provokasyonlarında kullanmak isteyen odaklara, bu hal lazımdı.
Terör örgütü PKK eylemlerine devam ederken, siyasi uzantısı ona yardım ve yataklık sürdürürken, HDP/DEM ile yapılan ittifaklardan rahatsız olmayan bir adam, DEM’e “Teröre cephe alın. Türkiye partisi olun” denilen bir süreçte neden psikolojik vaka olarak ortaya çıkar?
Söz konusu siyasi ve kişisel menfaat olunca, bir televizyon programında “HDP Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Kılıçdaroğlu’na desteğini açıklayacak. HDP’nin bu tutumu, İYİ Parti’nin siyasi anlayışına zarar verir mi?” sorusuna şöyle cevap vermişti:
“Ben bunu daha önce genel başkanımıza raporlar halinde sundum. Güneydoğu Anadolu bölgesinde hem yaşamış hem de görev yapmış biri olarak söylüyorum. Orada pek çok arkadaşım var; bunların bazıları HDP’ye de oy vermektedir ama bu, onların vatan haini olduğu anlamına gelmez. PKK’lı hiç değildir, sadece HDP’ye oy vermektedir. Dolayısıyla her HDP seçmenini PKK’lı ya da vatan haini görmek doğru değildir. Bunu böyle kabul etmememiz gerekmiyor mu?”
***
O seçimler öncesi Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM’de HDP’yi ziyaret etmiş ve ittifak anlaşması yapmıştı. O görüşmede de “Kürt sorununu beraber çözeceğiz” anlaşmasına varmışlardı.
O seçimlerde oy kullanabilen tüm PKK’lılar, Orkun Özeller ile birlikte oyunu Kemal Kılıçdaroğlu için sandıkta birleştirmişti. Kandil’deki teröristler, Avrupa’daki uzantıları, Suriye’deki YPG’liler, hepsi seferberlik halinde Kemal Kılıçdaroğlu’na destek açıklaması yapmıştı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Van mitinginde “Dişe diş, kana kan. Seninleyiz Öcalan!” sloganları atılmış, HDP’nin seçim sloganı ise “Bir oy Yeşil Sol’a, bir oy Kemal Kılıçdaroğlu’na” olmuştu. Oy günü sandık başına giden PKK’lılar, Kemal Kılıçdaroğlu’na verdikleri oyu pusula ile birlikte teröristbaşı Öcalan’ın fotoğrafıyla paylaşıyorlardı.
Seçimlerden hemen önce HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında da şu cümleleri kurmuştu:
“Öcalan ve PKK konusunda CHP ile aramızda zerre sorun yok.”
Tüm bunlar olurken Orkun Özeller’in ne tepki verdiğine dair bir iz, bir tavır bulmak mümkün olmadı. Gördüğünüz gibi o günlerde HDP’li ittifakı meşrulaştıran konuşmalar yapan da yine kendisiydi.
Siyasi ve kişisel menfaatleri için, eski asker kimliğine rağmen suskun kalması fazlasıyla dikkat çekiciydi. Hatta bu suskunluk, şehidimiz Jandarma Uzman Çavuş Kürşat Yılmaz’ın kardeşi, değerli akademisyen Öğr. Gör. Zülküf Yılmaz’ın bile dikkatini çekmiş olacak ki, ona şu soruları yöneltmişti:
“Merakımdan soruyorum Sn. Orkun Özeller:
- 2023 seçimlerinde CHP, PKK ile ittifak yaptığında aynı tepkiyi verdiniz mi?
- Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu, Van’da zafer işareti yaptığında bir tepkiniz oldu mu?
- 2019 yerel seçimlerinde PKK ile ittifak yapılıp Türkiye’nin Türkmen şehirleri Adana ve Mersin belediyelerine PKK’lılar yerleştirilirken aynı tepkiyi gösterdiniz mi?
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne dağ kadrosundan işçiler alınırken buna karşı tek bir söz söylediniz mi?”
Abisi Kürşat Yılmaz’ı şehit vermiş olan Öğr. Gör. Zülküf Yılmaz, “1975’te Diyarbakır gibi bir yerde, zor şartlarda Üç Hilal rozeti takıp gezerdim. Evlatlarımı hep Ülkücü yetiştirdim.” diyen yiğit bir ananın, torununa “Bozkurt yap, dünya görsün.” diyen yiğit bir babanın evladıdır. İşte bu dava bilinciyle büyüyen Zülküf Yılmaz, sorularını boşuna sormamış, samimiyet testini ortaya koymuştur. Asker eskisi, siyaset yenisi Orkun Özeller elbette cevap verememiştir.
Sadece bunlar değil elbette, sicili oldukça kabarık…
Bu nasıl emekli asker ise, Türkiye’ye yönelen terör koridorunu dağıtmak için Irak sınırında başarıyla yürütülen Pençe-Kilit Operasyonu’na da karşı çıkmıştı. Hem de “Pençe-Kilit Operasyonu stratejik olarak da yanlış, taktik olarak da” diyerek…
Onun bu sözlerini terör örgütü PKK’nın medyası, propaganda malzemesi olarak manşetlerine taşıdı:
“Emekli Albay: Pençe-Kilit Olmadı”
Oysa Orkun Özeller gibi vizyonsuz adamların karşı çıktığı 17 Nisan 2022 tarihinde başlayan Pençe-Kilit Harekâtı’nda 506 terörist etkisiz hâle getirilmiş ve 575 mağara kullanılamaz hâle getirilmiştir.
“Terörsüz Türkiye” hedefine yönelik çirkef propagandalarla hedef alınan MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, ise bu vizyonsuzların karşı çıktığı Pençe-Kilit Operasyonu’nu şu sözlerle desteklemişti:
“17 Nisan 2022’de Irak’ın kuzeyindeki terör yuvalarını imha etmek için başlatılan Pençe-Kilit Harekâtı milletimizi heyecanlandırmıştır. Bilinsin ki, bu harekâtı yürekten destekliyoruz. Metina, Zap ve Avaşin-Basyan bölgelerinde önceden belirlenmiş terörist hedefler havadan ateş altına alınmış ve başarıyla vurulmuştur. Türk milletinin kuvvetli pençesi hainlerin kafasını koparacaktır. Bordo berelilerimiz, komandolarımız hamd olsun karadan teröristlerin inlerine kadar girmişlerdir. Komuta heyetimizi tebrik ediyor, kahraman Mehmetlerimizin gözlerinden öpüyor, dua ve desteğimizle yanlarında olduğumuzu bu vesileyle ifade ediyorum.”
***
Bu Orkun Özeller isimli siyasetçiyle ilgili daha anlatılacak çok şey var… Fakat yazdıkça yerimiz dar geliyor.
Şimdilik tutuklanmış olması, onun üzerinden planlanan birçok provokasyonun önüne geçilmesini sağlamıştır.
Zira her gün Ülkücülere ve MHP’lilere hakaret ederek açık bir provokatörlük peşinde koşuyordu.
Fakat bu Orkun Özeller isimli “tedavilik” model gözaltına alınırken cep telefonunu saklamış; emniyete teslim etmemiş. Avukatı ise şüphe uyandıran şu açıklamayı yaptı: “Gözaltı kararı verildiğinde sinirlenerek telefonunu fırlatmış ve telefon kırılmıştır. Adliyeye gelirken de telefonu yanında getirmediği için el koyma yapılamamıştır.”
Kim bilir, kendisini provokasyonda kullananlarla ilişkilerini kimlerden saklıyor?
Eğer doğruysa, kırık hâliyle bile o telefonun incelenmesi gerekir; zira bir kişi telefonunu kırıyorsa, genellikle gizlediği bağlantılar ya da veriler vardır.
Dahası, “Saray’a yürüse ne olurdu? Şiddet artacaktı, süreç bir komutan gibi yürütülmeliydi; yönetilemedi.” şeklindeki videodaki ifadeleri, darbe ima ve iç çatışma çağrısı olarak okunmuştur. Bu tür söylemleri “Milli Güvenlik” meselesi olarak değerlendirmeyen bir yargı, devlet içinde ciddi zafiyet yaratır.
Orkun Özeller modeline en çok sahip çıkanlardan birinin, “Öğrencilerime çatışma, iç savaş ve hükümete darbe gibi konularda ödevler verdim; kışkırtıcı düşünmeleri, yaratıcı olmaları lazım” diyen Ümit Özdağ olması, şüpheleri kat kat artırmaktadır.
“Kahpe, kancık” gibi hakaretlerle MHP’yi ve Ülkücü Hareketi hedef alarak provokatörlük yapan Orkun Özeller’i bu süreçte kim desteklediyse; ister yazar, ister yorumcu, ister siyasetçi, ister vali, ister emekli asker, ister sanatçı olsun… Hepsi, şerefini provokasyonlarda kaybeden alçaklardır. Nokta.