Başkasının hesabına çalışanlar misyonu!
Türkiye yıllardır terör örgütlerinin hedefinde olan bir ülkedir. Sol ya da din maskesi takan birçok terör örgütü, hem ülkemizde hem de sınırlarımızın ötesinde uzun yıllardır faaliyet göstermektedir. Ülkemiz ve bölgemiz üzerinde emperyalist emeller var oldukça, terör örgütleri de varlığını sürdürmeye çalışacaktır.
15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra Türk devleti, hücrelerini mikroplardan temizleyip milli kadrolarla güçlenince, terörle mücadelede büyük bir başarı kazanmıştır. Bu mücadele yalnızca Türkiye sınırları içinde değil, Irak ve Suriye’de de etkili sonuçlar vermiştir. Bugün Türk devleti, “Terörsüz Türkiye” hedefini ortaya koyarak mücadeleyi farklı stratejilerle derinleştirmiştir. Ancak ABD ve İsrail, bu stratejileri bozmak için içerideki uzantıları aracılığıyla toplumun zihnini bulandırmaya ve tepki ortamı yaratmaya devam etmektedir.
Mesela Ümit Özdağ bunlardan biridir.
İsrail’in Gazze’de soykırıma başladığı ilk günlerde, “Filistin davası İslam davası değildir. Filistin davası Türk milletinin davası değildir. Filistin davası, Filistinli Arapların davasıdır” diyerek İsrail’e açıkça göz kırpmıştır. Oysa bugün Filistin/Gazze davası, tüm dünyada ırk ve din ayrımı gözetilmeksizin bir insanlık davasına dönüşmüştür. Soykırım sürerken böyle bir söz söylemek insanlıkla bağdaşabilir mi? Zaten taraftarlarının İsrail askerlerine dua etmesi ve Gazze’deki mazlumlarla alay etmesi, kimin kime hizmet ettiğinin açık delilidir.
Gazze’deki soykırımı perdelemek için her türlü propagandayı yaparak İsrail’e hizmet ettikleri gibi, PKK’yı taşeron olarak kullanmaya devam etmek isteyen İsrail’e de “Terörsüz Türkiye” hedefine saldırarak destek veriyorlar. Çünkü İsrail’in medyası ve stratejik kuruluşları, “PKK’nın silah bırakması İsrail’in çıkarlarını tehlikeye sokabilir” gözüyle bakıyor. İşte içeridekiler de bu süreci baltalayarak yine Siyonizm’e göz kırpıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde birkaç bakanlık kapabilmek uğruna, PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin yer aldığı ittifakta menfaat peşinde koşan Ümit Özdağ ve kadrosu tam da bunu yapıyor.
Nitekim geçtiğimiz günlerde bu misyonu doğrularcasına, büyük bir skandala ve şeytani bir manipülasyona imza attı.
Ümit Özdağ, Ankara odaklı yaşanan bir terör olayını sosyal medya hesabından şöyle duyurmuştu:
“Ankara AŞTİ otogarında nakliyecilik yapan Binali Aslan'ın kaybolmasını araştıran polis, iki teröristin AŞTİ'de yakalanmamak için kamyonetiyle birlikte 65 yaşındaki Binali Aslan'ı kaçırdığını tespit etti. Yapılan MOBESE incelemelerinde, iki teröristin Binali Aslan'ı katlederek Mersin’de ormanlık alana gömdüğü belirlendi. Allah rahmet eylesin. Evine ekmek götürme mücadelesi veren bir insanı katlettiler. Bu olay münferit bir hadise mi? HAYIR! PKK’lı iki terörist grup, iki ilimizin kırsalında tespit edilmiş. PKK, Kuzey Irak’ta çatışma için hazırlanıyor. PYD, Türkiye’ye saldırı dahil her türlü faaliyetin provasını yapıyor. Bütün bunlar olurken, TBMM’de Öcalan komisyonu, Öcalan ile görüşmeleri tartışıyor. Komisyon mu Öcalan’a gitmeliymiş, yoksa Öcalan mı komisyona gelmeliymiş? Ya da Öcalan ile komisyonun görüntülü hattan görüşmesi nasıl olurmuş? Umarım komisyon bu tartışmaları yaparken istihbarat, polis ve jandarma kaçırılan kamyonu bulur. Allah bilir, yine hangi terörist saldırı için çalındı…”
Peki, Ümit Özdağ’ın bu manipülasyon kokan açıklamalarından saatler sonra İçişleri Bakanlığı hangi açıklamayı yaptı?:
“Binali Aslan isimli vatandaşımızın aracını kiralayan ve daha sonra vatandaşımızı öldüren DEAŞ terör örgütü görüşlerini benimsemiş 14 kişilik ailenin Suriye’ye geçiş yaptığının belirlenmesi üzerine; MİT Başkanlığımız, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanlığı ve TEM Daire Başkanlığı koordinesinde yapılan çalışmalar sonucu şüphelilerin Suriye İdlip-Atme bölgesindeki adreste kaldıkları tespit edilmiştir. Suriye İç Güvenlik Servisi ile koordineli, adrese yönelik yapılan operasyonda teslim ol çağrılarına ateşle karşılık vermesi üzerine çıkan çatışmada, şüphelilerin 8’i ölü, 2’si yaralı, 4’ü sağ olarak ele geçirilmiştir. Suriye’de ele geçirilen şüpheliler ülkemize iade edilmiştir. Gasp edilen aracın geçiş güzergahlarında yapılan çalışmalarda; Mersin’in Tarsus ilçesi Kaburgediği Köyü’nde Mersin İl Jandarma Komutanlığı ve Mersin İl Emniyet Müdürlüğünce ortak yürütülen arama tarama faaliyetleri sırasında, araç sahibi B.A. isimli vatandaşımız, ormanlık bölgede toprağa gömülü vaziyette bulunmuştur. Ailenin olaydan önce Ankara’da M.A ve N.S isimli şahısların ikametinde konakladıklarının tespit edilmesi üzerine, şüpheliler Ankara İl Emniyet Müdürlüğümüzce yakalandı ve sevk edildikleri mahkemece tutuklandı.”
Ümit Özdağ; terör örgütü PKK’dan giriyor, bölücübaşı Öcalan’dan ilerliyor ve “Terörsüz Türkiye” hedefinden çıkıyor. Peki, aynı olayla ilgili İçişleri Bakanlığı nasıl bir bilgilendirme yapıyor?
Açıklama gayet açık: 8’i ölü, 2’si yaralı, 4’ü sağ olarak ele geçirilen DEAŞ’lı teröristler.
DEAŞ’ı neden PKK olarak sunuyor?
Çünkü “Terörsüz Türkiye” sürecine karşı halkı tahrik etmek için.
Terör örgütü PKK’nın siyasi uzantılarıyla hem İYİ Parti’de iken hem de Zafer Partisi’nde iken ittifak yapmış birisinin, bugün “Terörsüz Türkiye” hedefine bu kadar saldırması hem çelişkili hem de dikkat çekicidir.
Fakat aynı Ümit Özdağ cezaevindeyken çok farklı bir tutum içindeydi. Onu tanıyan herkes, o farklı tutumun korkudan kaynaklandığını ifade ediyordu.
Mesela cezaevinde iken resmi sosyal medya sayfasından önce eski AK Parti milletvekili Şamil Tayyar’ın açıklamasını alıntılayarak şunları söylemişti:
“Şamil Tayyar çok doğru söylüyor. Öcalan’dan ikinci bir açıklama almak çok mu zor?” (5 Mart 2025)
Daha sonra da:
“Bu konunun hızla açıklığa kavuşmasının tek yolu, Öcalan’ın ikinci bir açıklama yaparak YPG ve PJAK’a silah bırakma çağrısında bulunmasıdır. Bu çağrıyı reddederlerse süreç durdurulmalıdır.” (6 Mart 2025)
Cezaevindeyken “Terörsüz Türkiye” hedefinde terör örgütünü kendi kurucu aktörleriyle dağıtma, parçalama ve ortadan kaldırma stratejisini görüyor; fakat cezaevinden çıkar çıkmaz hemen İsrail’in “PKK’nın silah bırakması İsrail’in çıkarlarını tehlikeye sokabilir” anlayışına sarılıyor.
Yaşanan olaylar üzerinden manipülasyon yaparak toplumun duyarlılıklarını tahrik eden Ümit Özdağ’ın, “Öğrencilerime çatışma, iç savaş ve hükümete darbe gibi konularda ödevler verdim; kışkırtıcı düşünmeleri, yaratıcı olmaları lazım” sözleri ise asla hafızalardan silinmemelidir.
Çünkü o;
- PKK’nın siyasi uzantılarıyla ittifakta var,
- Gazze’deki soykırıma yönelik tepkileri başka yöne çekmede var,
- “Terörsüz Türkiye” hedefini halka ihanet projesi gibi göstermede var,
- Sınır ötesi terörle mücadele operasyonlarını ihanet gibi sunmada var.
Herhalde bu son DEAŞ–PKK manipülasyonu, bir kez daha herkese ders olmuştur. Toplumun duyarlılıklarını tahrik ederek başka ülkelerin menfaatlerine çalışanlara dikkat edin; çünkü onlar bu topraklarda, başkaları adına yaşayanlardır.