Dünyayı kusturan soykırımcı İsrail hesap vermeli!
“Terörsüz Türkiye ve Birlik Ruhu” isimli kitap çalışmamdan dolayı ara verdiğim yazılarıma bugün tekrar başladım. Türkiye’de ve dünyada gündem konusu çok. Dünyanın odaklandığı ve Türkiye’nin de büyük hassasiyet gösterdiği Gazze’deki son gelişmelere değinmek istiyorum.
7 Ekim 2023’ten itibaren ateş, Gazze’nin bağrına düştü.
Hem de öyle bir ateş ki… Tonlarca bomba, ölüm kusan bir vahşet…
İsrail askerleri, karşılarına çıkan her canlıyı acımasızca katletti. Kediye, köpeğe, koyuna, ata bile tahammül edemediler; ağaçları ezdiler, yaktılar, köklerinden söktüler. “Bu bebektir, çocuktur” demeden, masumiyete aldırmadan saldırdılar.
Dahası, “İleride intikam alır” korkusuyla çocukları öncelikli hedef seçtiler. Sapkın İsrail askerleri “Öldürmek için çocuk arıyoruz” diye haykırırken, sapkın hahamlar “Gazze’deki tüm çocuklar öldürülmeli” diyerek videolar çekti. Kadın, yaşlı, çoluk çocuk demeden herkese bomba yağdırdılar.
ABD’li Yahudi Profesör Norman Finkelstein “İsrail yapısı itibariyle akıl hastası bir devlettir. Kelimesi kelimesine soykırımcı ve akıl hastası bir devlet. Gazze'deki herkes masumdur. Herkes yaşamayı hak ediyor. İsrailli askerler, hobi olarak çocukları katlediyor.” derken tam tamına bir İsrail tarifi yapmaktadır.
Amaçları, Gazze’yi kökten yok etmek, bir soykırımla Filistin direnişini tarihten silmekti.
Oysa Gazzeliler öldükçe dirildi; Gazze yıkıldıkça yeniden ayağa kalktı.
Dünyanın dört bir yanında, Gazze’yi daha önce tanımayan, bilmeyen ama vicdanı olan herkes, Gazzeli oldu.
Dünya, İsrail’in gerçek yüzünü, vahşi ve sapkın genetiğini nihayet gördü.
İlk zamanlar sessizliğe gömülen dünya, zaman ilerledikçe bu vahşete karşı sessiz kalmadı.
ABD ve İsrail’i ateşkese zorlayan, “savaş bitti” dedirten şey; yükselen bu küresel öfkeydi.
Batı’da yüz binlerin katıldığı İsrail karşıtı protestolar, bazı devletlerin İsrail’e yönelik yaptırım kararları, Filistin’i devlet olarak tanıma çağrıları, dünyaca ünlü sanatçıların, aydınların, bilim adamlarının, siyasetçilerin, futbolcuların tepkileri ve Netanyahu’nun Birleşmiş Milletler kürsüsünde boş bir salona konuşması…
Dahası, dünyanın çeşitli ülkelerinden yola çıkan Sumud Filosu’nun Gazze’ye doğru ilerleyişi, ABD ve İsrail’i ateşkese zorlayan en önemli etkenlerden biri oldu. Çünkü her geçen gün artan vahşet, İsrail’in Gazze’de açık bir soykırım yürüttüğünü bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyordu.
Bugüne kadar İsrail’in tüm saldırılarını “Biz ortada bir soykırım görmüyoruz” diyerek meşrulaştıran, hatta bu vahşetin gerçekleşmesini sağlayan silahların ve bombaların %70’ini sağlayan ABD ile kudurmuşçasına Gazze’ye saldıran İsrail, artık dünyada tutunacak bir dal bulamayınca ateşkese mecbur kaldı.
Nihayet, dünya devletlerinin şahitliğinde ve garantör ülkelerin imzasıyla bir ateşkes anlaşması sağlandı.
Ancak herkes biliyor ki, ABD’ye de İsrail’e hiçbir konuda güven olmaz.
Nitekim Mısır’da, Trump önderliğinde ve dünya liderlerinin huzurunda imzalanan ateşkesin üzerinden yalnızca bir gün geçmişken; İsrail, bir insansız hava aracı saldırısıyla yedi sivili daha katletti.
Bu, onların güvenilmezliğinin ve vahşetinin son örneği oldu.
Aynı zamanda yine geçtiğimiz günlerde ‘ölü esirlerin tamamının serbest bırakılmamasını’ gerekçe göstererek – “Refah sınır kapısı açılmayacak - İnsani yardım girişi önemli ölçüde azaltılacak” gibi çirkef tehditlerde bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, “Şarm el-Şeyh Barış Zirvesi” dönüşünde yaptığı açıklamada, bu duruma son derece net bir şekilde dikkat çekmiştir:
“Varılan mutabakatın harfiyen uygulanması, bu süreçte Amerika'nın İsrail hükümeti üzerindeki etkisini sürdürmesi çok önemli. Evvela İsrail hükümetinin verdiği sözleri tutması temin edilmelidir. Çünkü İsrail tarafının bu konudaki sicili son derece kötüdür.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ifadeleri, hem İsrail’in güvenilmezliğine hem de uluslararası toplumun bu konuda göstereceği tutumun belirleyici önemine vurgu yapmaktadır.
Ancak geçmişte defalarca görüldüğü üzere, İsrail her türlü çirkefliği yapmaya, vahşi yüzünü sergilemeye devam edecektir. Hamas’ı bahane ederek yeni senaryolar üretecek, Gazze’deki zulmünü sürdürmek için her yolu deneyecektir. ABD ise bu çarpık senaryolara gönüllü baş aktör olarak yine destek verecektir.
Ne var ki, gelinen noktada ABD-İsrail işbirliğiyle gerçekleştirilen soykırım ve vahşet tüm yönleriyle deşifre olmuştur. Bu ikilinin inandırıcı hiçbir duruşu kalmamıştır.
ABD ve İsrail’de anket yapılsa, halkın büyük çoğunluğu bile Trump ve Netanyahu’ya destek vermeyecektir.
Gazze’de on binlerce masum insan, ABD-İsrail işbirliğiyle katledilmiştir. Trump, Netanyahu’ya ne kadar “el bebek gül bebek” muamelesi yaparsa yapsın, İsrail meclisinde ona “bebeğim” diye hitap etsin; bu, yaşanan gerçekleri değiştirmez.
Netanyahu, yürüttüğü kanlı operasyonlar, on binlerce masumun katledilmesi ve uluslararası hukuka yönelik ağır ihlaller nedeniyle hesap vermelidir. Bu eylemlerin sorumluluğunun sorulması, uluslararası hukuk ve insanlık vicdanı açısından bir zorunluluktur. Katil Netanyahu’nun savaş suçlusu olarak kadrosuyla birlikte yargılanması, insanlığın adalet arayışının ve mazlumların ahının tecellisi olacaktır. Hak ettiği de acı çekeceği bir idam olmalıdır.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin son değerlendirmeleri, bu süreçte dikkatli olunması adına ve katil Netanyahu’nun hesap vermesi gerektiğini vurgulayan net bir mesaj olmuştur: Asıl mesele, yapılan ateşkes anlaşmasının sahadaki uygulaması ve çatışan tarafların taahhütlerine sadık kalmasıdır. İsrail’in güven vermeyen askeri ve siyasi tutumu karşısında tedbirli ve ihtiyatlı hareket etmek kaçınılmaz bir gerekliliktir. 7 Ekim 2023’ten bu yana tarihin gördüğü en vahim savaş ve soykırım suçu İsrail tarafından işlenmiştir. Bu suçun cezasız kalması asla düşünülemez. Eninde sonunda İsrail Başbakanı ve soykırımda payı olanlar, küresel adalet ve vicdan huzurunda hesap verecek; Gazzeli şehitlerin dökülen kanlarının bedelini misliyle ödeyecektir.
GAZZE’NİN CESUR VE FEDAKÂR GAZETECİLERİ
Bu noktada Gazze’deki yerel ve ulusal gazetecilere özel bir parantez açmak gerekiyor. Zor şartlar altında yürüttükleri fedakâr ve cesur çalışmalar olmasaydı, Gazze’de yaşanan soykırım ve vahşet dünyaya hiç ulaşamayabilirdi; insanlık vicdanının harekete geçmesini sağlayan en büyük etken onlar oldu. Bombalamaları, anlık ölümleri, can çekişen mazlumları, kolları-bacakları kopmuş masumları, açlık ve kıtlık içindeki insanların çektiği acıları ve ölümleri ilk duyuranlar hep onlar oldu.
İsrail, bu yayınların yarattığı etkiyi bildiği için onları hedef alma yoluna gitti ve 300’e yakın basın mensubunu öldürdü. Bu kayıplar, Gazze’de gerçeğin sesini duyurmaya çalışanların ödediği ağır bedellerin acı göstergesidir.
Öyle ki, ateşkes ilan edilmiş, “Gazze’deki yaralar sarılacak” açıklamaları bizzat Trump tarafından dünyaya duyurulmuşken; şerefsizlikte sınır tanımayan Netanyahu, İsrail’in Gazze’de Hamas’a karşı bazı Filistinli aşiretleri “harekete geçirdiğini” itiraf etti.
İşte o harekete geçirilen hain çeteler, ateşkesin ardından Gazze’deki uyuyan sivilleri gece uyandırarak haberdar eden ve bugüne dek yaşanan soykırımı tüm dünyaya duyuran gazeteci Salih el-Cafaravi’yi şehit etti.
İsrail öyle planlı ve sistemli çalışıyor ki, şeytan bile yanında çırağa çıkar. Ateşkesten hemen sonra Gazze’deki hain çetelere gazeteci Salih el-Cafaravi’yi şehit ettiriyorlar; ardından da internet’in en büyük kamu arşivi olan Wayback Machine üzerinde Salih el-Cafaravi sayfasının arşivlenmiş görüntülerini siliyor veya erişilemez hâle getiriyorlar.
Bununla da yetinmeyip, şehit gazetecinin 4,5 milyon takipçisi bulunan, onaylı Instagram hesabını kaldırıyorlar. En önemli savaş tekniğinin "sosyal medya" olduğunu söyleyen katil Netanyahu işte bu etki yüzünden bunları söylüyordu.
Bu durum, İsrail’in Gazze’deki soykırıma dair delil bırakmama telaşının açık bir göstergesidir. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, gerçeği silemezler. Çünkü en büyük delil, şehit edilen on binlerce mazlum Gazzeli’dir. Vahşete ve soykırıma dair binlerce videoyu hafızalardan silinmeyecek şekilde dünyanın her yerinden gördüler.
ASIL MÜCADELE ŞİMDİ BAŞLIYOR…
İfade ettiğim gibi, İsrail çirkefliklerine devam edecek ve zulümlerine yeni bahaneler üretecektir. ABD de bu tür senaryolara hazır ve istekli davranmaktadır. Dünyadaki vicdan sahibi ve uluslararası hukuka bağlı tüm aktörler, işbirliği ve dayanışma içinde hareket ederek İsrail ile ABD’nin hareket alanını sınırlamalı; hukuku, insanî değerleri ve masumların korunmasını her şeyin önüne koymalıdır.
Gazze yeniden inşa edilmeli ve Filistin bağımsız bir devlet olarak tanınmalıdır. Şu an Gazze’de yaraları sarılmayı bekleyen; açlıktan, kıtlıktan midesi kurumuş, evleri dümdüz edilmiş yüzbinlerce insan var. Dünyanın vicdanı ve insanlık eli, teker teker hepsine uzanmalıdır.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin “1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğüne kavuşmuş, iç siyasi istikrar ve demokratik işlerliğe ulaşmış, bunun yanı sıra Birleşmiş Milletler’de tam üyelik statüsünü elde etmiş bir Filistin Cumhuriyeti kurulmadıktan sonra mevzi kazanımlarla avunmak boşuna bir hevestir.” sözü de hedef seçilmesi gereken yüksekliği işaret etmektedir. Dünya işte bu hedef etrafında birleşmelidir.
Gazze, mazlumların imanı, sabrı ve direnişiyle dimdik ayaktadır. 7’den 77’ye hangi Gazzeliye baksanız hep şu sözle karşılaşırsınız:
“Hasbünallâhu ve ni‘me’l-vekil” —
(Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.)
Böyle bir imanı nasıl yenebilirler ki?
Zaten Gazze’de, en modern İsrail–ABD silahlarına karşı, en amatör imkânlarla sürdürülen direniş bir iman sahnesi olarak hafızalara kazınmıştır. Aynı eşit şartlarda, aynı silahlarla savaş olsun; Hamas’ın karşısına çıkacak bir tane İsrail askeri olmayacaktır.
Bu akıl hastası olan, terör devleti İsrail’in tek cesareti, ABD’den aldıkları bombaları masumların, çocukların üzerine atmak olmuştur. Bunu yaparak da dünyanın midesini bulandırmış ve sonunda kusturmuştur…