Alçak İsrail yine soykırım, vahşet peşinde!
Yeryüzünün laneti, insanlığın illeti olan terör devleti İsrail, tıpkı Hüseyin Nihal Atsız’ın geneğini bozulmuş Yahudi tarifinde olduğu gibi “Sinsi, küstah, zelil, korkak, fakat fırsat düşkünü…” misali dur durak bilmiyor. İsrail’den bir devlet erdemi beklemek zaman kaybıdır; çünkü genetik bozukluktan nasibini almış bir yapının karakterine uygun davranışlar sergilemesi kaçınılmazdır.
Dünyanın gözü önünde, Trump önderliğinde ateşkes imzalandı ama İsrail ilk günden beri defalarca ateşkesi ihlal etti ve Gazze’deki sivilleri öldürmeye devam etti. Dünde Refah bölgesini yine bombalamaya başladı.
Bu genetiği bozuk İsrail’den elbette insani davranış ve uluslararası hukuka saygılı adım beklemek mümkün değil… Nihayetinde dünyanın gözü önünde soykırım yapmış bir yaratık topluluğundan bahsediyoruz.
Ateşkesten sonra “Dünyayı kusturan soykırımcı İsrail hesap vermeli!” başlıklı bir yazı yazarak İsrail ve arkasındaki Siyonizm hizmetkarı ABD’nin güven vermediğini şu cümlelerle yorumlamıştım:
- “Ancak herkes biliyor ki, ABD’ye de İsrail’e hiçbir konuda güven olmaz.
Nitekim Mısır’da, Trump önderliğinde ve dünya liderlerinin huzurunda imzalanan ateşkesin üzerinden yalnızca bir gün geçmişken; İsrail, bir insansız hava aracı saldırısıyla yedi sivili daha katletti.
Bu, onların güvenilmezliğinin ve vahşetinin son örneği oldu.” - “Ancak geçmişte defalarca görüldüğü üzere, İsrail her türlü çirkefliği yapmaya, vahşi yüzünü sergilemeye devam edecektir. Hamas’ı bahane ederek yeni senaryolar üretecek, Gazze’deki zulmünü sürdürmek için her yolu deneyecektir. ABD ise bu çarpık senaryolara gönüllü baş aktör olarak yine destek verecektir.”
- “İfade ettiğim gibi, İsrail çirkefliklerine devam edecek ve zulümlerine yeni bahaneler üretecektir. ABD de bu tür senaryolara hazır ve istekli davranmaktadır. "
***
ABD-İsrail ikilisi, bu tür değerlendirmeler konusunda ne yazık ki bizi yanıltmadı. Hamas, elindeki tüm canlı esirleri teslim etmiş durumda. Hayatını kaybeden esirlerin ise İsrail bombardımanları sonucu enkaza dönüşen binaların ve tünellerin altında kaldığı belirtiliyor. Ancak bu kişilerin çıkarılması için gerekli ekipman ve kurtarma araçlarının bölgeye ulaşmasına İsrail engel oluyor.
Örneğin, Türkiye’den AFAD ekipleri bölgeye gitmek istediğinde, İsrail yönetimi “Hamas’a destek olur” gerekçesiyle buna izin vermedi. Bu tutum, insani yardım faaliyetlerini sekteye uğratarak zaten zor durumda olan sivillerin ve mağdurların kurtarılmasını daha da güçleştiriyor. Aklı, mantığı, vicdanı ve iyi niyeti olan bir devlet, böyle bahaneler uydurur mu?
Hamas, elindeki tüm canlı esirleri İsrail’e teslim etmişken, hayatını kaybetmiş esirlerin teslim edilmesi konusunda neden engel çıkarsın yahut ayağını sürüsün ki?
Bu durum, açıkça İsrail ve ABD’nin soykırım ve insani krizlere bahane arayışını gözler önüne seriyor.
Ateşkesten hemen sonra 11 sivili öldüren İsrail’in, gerçekten “ateşkes, barış, vahşeti bitirme ya da soykırımı sonlandırma” gibi bir niyeti olabilir mi? Bu süreçte İsrail Maliye Bakanı Smotrich’in “Savaş!” paylaşımı da İsrail’in nasıl bir alçak zeminde bulunduğunu gösteriyor.
Gazze’deki Hükümet Medya Ofisi’nin açıklamasına göre, İsrail ordusu ateşkes kararına rağmen 47 ihlal gerçekleştirdi. Bu saldırılarda 38 kişi hayatını kaybederken, 143 kişi de yaralandı.
ABD Başkanı Trump, “Savaş tamamen bitti” diyerek ve “Dünyadaki birçok savaşı ben bitirdim” şeklinde övünerek ego tatmini peşinde koşuyor. Ya yine büyük bir ikiyüzlülük yapıyor ya da Siyonist lobilerin elinde esir düşmüş, kimse onu ciddiye almıyor.
ABD-İsrail ikilisi, "Hamas" bahanesiyle senaryolar üreterek Gazze'de sivil katliamını sürdürmeye kararlıdır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın; çünkü bu ikili, Gazze'nin tamamen işgal edilerek İsrail'in kalıcı kontrolüne geçmesini planlamaktadır.
Dünyanın vicdan sahibi ve uluslararası hukukun uygulanmasında kararlı devletleri, Gazze konusunda asla geri adım atmamalıdır. Bölgede süregelen uygulamalar soykırım ve savaş atmosferini sürdürmektedir; bu gerçek, uluslararası kurumların ve devletlerin dikkatini çekecek şekilde açıkça ortaya konulmalıdır.
Dünya devletleri, İsrail’in insan haklarını ihlal eden uygulamalarına ve bu tutumu kolaylaştıran ABD’ye karşı kararlı bir duruş sergilemelidir.
Ayrıca, bu süreçte utanç verici bir kayıtsızlık sergileyen İslam dünyası da harekete geçmeli; diplomasi, insani yardım ve ortak tavır ile sorumluluk üstlenmelidir. Bu manada Türkiye’ye de büyük sorumluluklar düşmektedir.
Her bir masum Gazzeli’nin hayatı artık korunmalı ve bunun için somut adımlar atılmalıdır.