KKTC seçimleri ve Kıbrıs Türk’ü adına duruş
KKTC’de geçtiğimiz hafta yapılan seçimlerde, merhum Rauf Denktaş’ın Kıbrıs Türklüğü için verdiği mücadeleyi kendine rehber edinen ve bu misyonu sürdüren Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın karşısında, CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman kazanan oldu. Seçim öncesine ve sonrasına ait tartışmalar ise hâlâ devam ediyor.
Tufan Erhürman, seçim sonrası yaptığı açıklamalarda dengeli, ölçülü bir üslup tercih etse de siyasi çizgisi itibarıyla Kıbrıs’ta federasyon temelli çözüm modelini savunan ve “Kıbrıs Türklüğü” misyonuna mesafeli bir yaklaşım sergileyen birisidir. Bu yönüyle Erhürman’ın, geçmişte benzer düşünceleri paylaşan Mehmet Ali Talat ve Mustafa Akıncı’nın politik anlayışından beslendiği çok nettir. Bugüne kadar hep onların ikliminde olmanın gereğini yapmıştır.
Zaten Tufan Erhürman, Türk düşmanlığında “Türkiye’nin bizi kurtardığını söyleyebilirsiniz, ancak Kıbrıs’ta yeterinden fazla kalmıştır.”, “Türkiye senin olabilir ama benim anavatanım değil.”, “Türkiye’nin Kıbrıs’taki varlığı uluslararası hukuka aykırıdır.” diyecek kadar pervasızlaşmış Mehmet Ali Talat sonrası CTP Genel Başkanlığı’na seçilmişti. Mehmet Ali Talat, geçtiğimiz günlerde gerçekleşen devir teslim töreninde de başköşelerde arz-ı endam ediyordu. Yani yeniden piyasaya çıktı.
Mehmet Ali Talat ve Mustafa Akıncı, geçmişte çok net Türkiye karşıtı, hatta “Türkiye KKTC’de işgalci” diyecek kadar düşmanlık olarak tarif edilebilecek politikalarıyla öne çıkmış; Kıbrıs meselesinde Rum tarafına daha yakın bir federasyon anlayışını savunmuşlardı. Tufan Erhürman ise onların siyasi çizgisini sürdürmekle birlikte bugüne kadar bu tutumu onlar kadar radikal olmasa da daha yumuşak ve diplomatik bir dille ifade etmeyi tercih etmiştir.
Tufan Erhürman, seçimlerden önce “KKTC” sıfatını, KKTC bayrağını hiç kullanmadı. Türklük adına sembolik de olsa bir duruşu olmadı.
“Varsa federasyon, yoksa federasyon.” dedi. Çünkü CTP’nin temellenmiş zihniyeti tam olarak “Türk askerini Kıbrıs’ta istemiyoruz; Kıbrıs federasyonla yönetilebilir.” noktasındadır.
Tufan Erhürman, seçim öncesinde sık sık “Kıbrıs’ta kalıcı çözüm için federasyon müzakerelerini yeniden başlatacağım.” şeklindeki düşüncesini tekrarlamıştı. Niyetini daha açık görmek isteyenler için bir örnekte şu gelişme olmuştu: Seçimlerden kısa bir süre önce KKTC Cumhuriyet Meclisi’nde, “Tanınma sürecini engellemeyi amaçlayan, tüketilmiş federal çözüm arayışlarına şu veya bu kelime oyunlarıyla dönülmesine asla onay verilmeyecektir.” diyerek “Kıbrıs Sorununa İki Devletli Çözüm Konusunda Karar Önerisi” oy çokluğuyla kabul edilmişti.
Cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman’ın partisi olan Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ise böylesine önemli bir oylamaya katılmamış ve genel kuruldan ayrılmıştı. Bu davranışıyla “federasyon” tezlerine bağlılığını somut biçimde bu şekilde göstermişti.
***
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) konusunda haykırmasının yegâne sebebi, Tufan Erhürman gibilerinin sicilinde açıkça görülen teslimiyetçi zihniyettir. Sayın Devlet Bahçeli’nin millî duruşu, hamasi bir çıkış değil; atalarımızın ferasetine dayanan bir uyarıdır.
Nitekim Vezir Tonyukuk’un dediği gibi: “Göz odur ki dağın arkasını göre, akıl odur ki başa geleceği bile.”
Bugün dağın arkasını görebilen, tehlikeyi önceden sezen bir devlet aklına her zamankinden fazla ihtiyaç vardır.
Yine Ahmed Yesevî, “Her göz görmez bu günden yarını.” derken; milletlerin kaderini şekillendiren vizyonun, günü değil yarını okuyabilme kudretinde olduğunu hatırlatır.
Atatürk’ün şu uyarısı da aynı çizgiyi sürdürür:
“Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi kâfi değildir; muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi lazımdır.”
Ve yine Atatürk’ün şu sözü bugün için bir ders niteliğindedir: “Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur.”
Bazıları, sanki ortada Rum ve Yunan tarafının memnuniyetle sarılacağı bir federasyon tezinin savunucuları yokmuş gibi davranıyor. Sanki Kıbrıs Türklüğünün değer yargılarını, sembollerini ve varlık iradesini adadan silmeye çalışan bir zihniyet yokmuş gibi...
Bu tabloya rağmen, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin tepkisini “kişisel çıkış” gibi göstermeye çalışıyorlar.
Hatta işi daha da ileriye götürüp onu demokrasiye ve sandığa karşıymış gibi göstermeye cüret ediyorlar. Oysa ortada duran gerçek, Kıbrıs Türklüğünün onuruna ve egemenliğine sahip çıkma kararlılığından başka bir şey değildir.
KKTC seçim sonuçları belli olur olmaz, Tufan Erhürman’ı destekleyen; Rum ağzıyla konuşan, zafer sarhoşu olmuş bazı gazeteciler televizyon ekranlarına çıkıp, “Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi yarın geri çekilmeli; yetkim olsa ‘persona non grata’ ilan ederdim!” diyerek kin ve nefret pompalamaya başladılar.
Henüz resmî sonuçlar bile açıklanmadan adadaki Türk varlığını sorgulayan bu zehirli diller, seçim sonuçlarıyla cesaret bulduğu için harekete geçmişti…
İşte tam da bu ortamda, MHP Lideri Devlet Bahçeli millî duruşun gereğini yaparak şu tarihî çıkışı gerçekleştirdi:
“KKTC Parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçlarını ve federasyona dönüşü kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır.”
***
Bu çıkış sıradan bir tepki değil; Türkiye’nin güvenliği ve millî bekasını doğrudan ilgilendiren stratejik bir uyarıydı. Çünkü Atatürk’ün 1937 yılında yaptığı, “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir.” uyarısı güncelliğini hiç yitirmemiştir.
Sayın Devlet Bahçeli’nin yüreğini ve inancını dayadığı gerçek buydu. Bu yüzden millî duruşunun ve çıkışının gerekçesini daha sonra açıkça şu sözlerle izah etti:
“Seçim öncesinde televizyon kanallarında ‘federasyon mu, iki devletli çözüm mü’ tartışmaları çok yapıldı. Bu yüzden federasyon fikrini savunan bir adayın kazanmasıyla o küçücük federasyon kıvılcımının ateşe dönüşmemesi gerektiğini düşündüğüm için hemen açıklama yaptım. Çünkü bunun bir beklenti hâline gelmesi Türkiye açısından çok tehlikeli bir durum oluşturur. KKTC’de federasyon tartışmalarının güçlenmesi, Suriye’de federatif yapı hedefleyen güçleri de tetikler. Bu da Türkiye açısından kabul edilemez. Bu çerçevede baktığımızda, en doğru karar KKTC’nin Türkiye’ye katılması olacaktır.”
***
Bu açıklama, Kıbrıs’ı sadece bir ada olarak değil, Türk milletinin stratejik varlık alanı olarak gören bir liderin ferasetini ortaya koymaktadır. O, günü kurtarmanın değil; “dağın arkasını görebilmenin”, yani Tonyukuk felsefesiyle hareket etmenin günümüz temsilcisidir.
En acı olan nedir, biliyor musunuz?
Türkiye’de millî güvenlik açısından tehdit oluşturan CHP’nin ve onun “kardeş partimiz” dediği, KKTC’de seçimi kazanan CTP’nin; MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin KKTC konusundaki millî duruşunu çeşitli manipülasyonlarla, kara propagandalarla çarpıtmaya çalışması anlaşılır ve kabul edilir bir gerçektir.
Ancak “Ağaca balta vurmuşlar, sapı bedenimden demiş.” misali, Kıbrıs Türklüğü için ömrünü vermiş merhum Rauf Denktaş’ın yanında, yöresinde bulunmuş olanların bunu yapması… İşte asıl acı olan budur.
KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'ın eski danışmanı sıfatını taşıyan Sabahattin İsmail isminde birisi, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin kime söylediği ifadelerinden çok net şekilde anlaşıldığı hâlde, onun “Kıbrıs Türklüğünün arasına yuvalanan mandacı ve teslimiyetçi kimi EOKA ve ENOSİS muhipleri şahsımı ve partimizi hedef alarak, ‘Size ne sonuçlardan! Sizi ne ilgilendiriyor!’ demek suretiyle ağız ve ahlak bozukluğunda seviyesiz ve dibe batan bir evreye geçmişlerdir. Bu gafiller iyi dinlesin; nasıl olsa Beşparmak Dağları’nda dökülen kanlar sizin değil. Nasıl olsa Akdeniz’de yankılanan çığlıklar sizden çıkmadı. Nasıl olsa gelene ağam, gidene paşam demeye alışkınsınız. Hamd olsun, tarihsel hafızada taşıdığımız vatan topraklarıyla bağımızı ve ilgimizi manen, fikren ve hassaten hiç kesmedik. Çünkü biz Kıbrıs’a bakınca vatan görüyoruz. Çünkü biz Kıbrıs denildi mi akan suları durduruyoruz.” sözlerini çarpıtarak fitneye ateş taşımaya kalkmıştır.
Sabahattin İsmail isimli şahıs ise haddini aşarak, zekâ düzeyini tartıştıracak bir üslupla, “BAHÇELİ’YE YANITIMDIR; BEŞPARMAKLARDA AKAN KAN BİZİMDİR, TÜRKÜN KANIDIR, ŞEHİTLERİMİZDEN ÖZÜR DİLEYİN!” çağrısında bulunmuş…
Ve yine hadsizce, “Kıbrıs Türk’ü olarak bu hakaretinizi reddediyor ve size iade ediyorum. Anavatana gönülden bağlı, Atatürk çizgisinde bir Türk milliyetçisi olarak, kardeşliğimizi hedef alan bu bölücü ifadeleriniz nedeniyle sizi şiddetle kınıyorum.” ifadelerini kullanmıştır.
Sayın Devlet Bahçeli’nin öznesi ve yüklemi belli olan açıklamalarını bu şekilde çarpıtmak için art niyetli bir karakter taşımak gerekir. Sabahattin İsmail’de de bu hâl fazlasıyla var.
Farsçada bir deyim vardır: “Men çe guyem, tamburem çe zened?” Anlamı: “Ben ne söylerim, tamburam ne çalar?” Sabahattin İsmail isimli şahsın tamburasının niye farklı çaldığını daha sonra sayfasında Ümit Özdağ paylaşımları yapmasından anladık.
Sabahattin İsmail şimdi Tufan Erhürman güzellemeleri yapıp ona, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’ye hadsizlikler yaparak sinyaller gönderiyor; da, daha bir yıl önce şu tespitleri yapan sen değil miydin?:
“Rum Komünist AKEL Partisi’nin Türkçe sayfasında paylaşmadığı bir fotoğraf, AKEL’in CTP’yi nasıl kandırdığını gözler önüne seriyor. AKEL, bir yandan CTP ile federasyon toplantıları düzenlerken, diğer yandan Enosisçi kilise ile birlikte, yarısı Yunan bayrağı yarısı Kıbrıs Rum bayrağı olan bir paçavra ile örtülü bir büst açılışı yapıyor. Önceki gün, CTP ile birlikte düzenledikleri “Federasyonda Ortak Eğitim” toplantısında CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman ile federasyon güzellemeleri yapan AKEL Genel Sekreteri Stefano Stefanos, “kahramanlar” olarak nitelediği Christakis Panagiotos ve Christos Georgiou adlı iki Rum’un (büyük olasılıkla Türk askerine saldırırken öldüler) bir kilise bahçesine dikilen büstlerinin açılışını Enosisçi bir papazla birlikte gerçekleştirdi. Konuşmasında, “Bunun bir zorunluluk değil, bir borç olduğunu; ülkeyi kurtarmak için en değerli canlarını feda eden gençlere borçlu olduklarını” söyledi. Ayrıca, o kahramanlara “yabancı orduların ve dikenli tellerin olmadığı özgür bir Kıbrıs” borçlu olduklarını da belirtti. AKEL’in peşine takılan ve hâlâ federasyon hayalleri gören CTP yönetimi, yarısı Yunan bayrağı, yarısı Kıbrıs Rum bayrağından oluşan fotoğraftaki paçavranın bir ucunu Enosisçi kilise papazının, diğer ucunu da AKEL Genel Sekreteri’nin tutmasının ne anlama geldiğini anlayamayacak mı? Bundan bir ders çıkarmayacak mı? Not: AKEL faaliyetlerinin yayınlandığı “AKEL Türkçe” sayfasında bu fotoğraf paylaşılmamış, Türk takipçilerden gizlenmiştir. Kendini barışçı ve Türk dostu olarak tanıtarak federasyoncu CTP yönetimini peşine takan sözde komünist, sosyal şoven, Enosisçi AKEL Genel Sekreteri; Rum Başpiskoposu ile birlikte yarısı Yunan bayrağı, yarısı sözde Kıbrıs Cumhuriyeti bayrağından oluşan paçavrayı itinayla katlıyor. Birçok işbirliği protokolü imzaladığınız, onca tavizi öngören Annan Planı’nı bile yetersiz bulup “Hayır” oyu veren AKEL’in, Kıbrıs’ı Yunan gösteren bu uyduruk paçavrayı kutsamasına sessiz mi kalacaksınız? Başka bir Rum partisi yapsa susmazdınız. AKEL’e neden susuyorsunuz?” (21 Nisan 2024)
***
Sabahattin İsmail, bir yıl önce yaptığın bu tespitler ortadayken, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin KKTC seçimleri özelinde CTP’nin “federasyoncu-Rumcu” misyonuna dair yaptığı uyarılar seni neden rahatsız etmeye başladı?
Tufan Erhürman ile nasıl bir menfaat ilişkisi kurmayı düşünüyorsun ki bu derece bir “U” dönüşünü tercih ettin?
Bir başka manipülasyon yapan isim de Serdar Denktaş olmuştur. Merhum Rauf Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş, babasının verdiği mücadeleyi unutarak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik açıklamasını “talihsiz” olarak nitelendirmiş ve “Bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu açıklama beni derinden yaralamıştır.” demiştir. Bak sen!
Serdar Denktaş, Kıbrıs Türklüğünü bağımsızlığa kavuşturmuş kendi babası merhum Rauf Denktaş’ın şu tespitlerini de dikkate alıyor muydu:
• “CTP, TMT’ye karşı kurulmuş bir komünist örgüttür.”
• “CTP, Enosis’in sol versiyonudur.”
• “Talat ve CTP, Rum’a ‘evet’ dedirterek Türk’ü ‘hayır’a mahkûm etti.” (2004 - Annan Planı Referandumu)
• “Bu seçim, Kıbrıs Türkü’nün intiharıdır.”
• 2005’te Talat’ın cumhurbaşkanı seçilmesi sonrası: “CTP, Rum’un Kıbrıs’ı ele geçirme planının sol kanadıdır.”
• "CTP, Türk’ü Kıbrıslı yaparak Rum’a yem yapıyor."
Serdar Denktaş, babasının bu düşüncelerini Kıbrıs Türkü’nün iradesine saygısızlık olarak mı görüyordu, yoksa kendi tutumunu buna rağmen mi şekillendirdi?
Kıbrıs Türkü’nün manevi lideri Rauf Denktaş, CTP’nin “iki toplumlu, iki bölgeli federasyon” tezini Kıbrıs Türklerini azınlık statüsüne düşürme girişimi olarak tanımlamıyor muydu?
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını talihsizlik olarak gören ve bundan derinden etkilendiğini söyleyen Serdar Denktaş, asıl talihsizliği ve derinden yaralamayı merhum Rauf Denktaş’ın bu duruşuna karşı kendi tutumuyla yaşatmaktadır.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Atatürk’ün “Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir.” ölçüsünde ve Rauf Denktaş’ın Kıbrıs Türklüğü için verdiği mücadele zemininde gelişmeleri değerlendirmektedir.
KKTC seçim sonuçları sonrası Rum, Yunan, İsrail bir bayram havasına giriyorsa elbette MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, Türk milliyetçilerinin lideri olarak uyarı ve önlem duruşu gösterecektir.
Zaten o duruştan sonra, partisi CTP’nin karanlık misyonu belli olan, seçimden önce “federasyon” odaklı çok farklı konuşan yeni KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman, Türkiye odaklı “Türkiye Cumhuriyeti evet, Ada'nın tamamının garantörüdür, böyle olacak. Ve bugünkü koşullarda daha da önemli hâle geldi. Çünkü bizim kendimizi güvende hissetmemiz daha da güçleşiyor günden güne.” şeklinde makul açıklamalar yapmaya başlamıştır.
Umarım “taç giyen baş akıllanır” sözüne uygun davranışlar sergilenmeye devam eder.
Ne diyordu Sayın Devlet Bahçeli:
“Kıbrıs’ın güvenliği ve geleceği, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik ve geleceğiyle bir ve aynıdır. Bu kapsamda Kıbrıs Türk’tür, hep de böyle kalacaktır. Herkes aklını başına devşirip hesabını buna göre yapmalıdır.”
Altına imza atmayacak Türk var mı?