TARIMSAL teknolojinin niteliğinde meydana gelen köklü değişiklikleri ve yeni teknolojinin sosyoekonomik yapıda yol açtığı dönüşümü görmek için Kovid-19 adlı virüsün sebep olduğu krizin sonrasını beklemek gerekecektir.

Ülkemizde sınırlı bir alanda modern tarım hayata geçirilmişti. Bu süreç sonrası yoğun bir “tarımsal modernizasyon” hareketi başlatılmalıydı. Bu hareketle mevcutta olan biyokimya ve genetik bilimlerinin tarımda daha modern uygulanması, yerli tohumlarımız ve bitki türleri ile adeta verimlilikte ülkemizde “devrim” niteliği taşımalıdır.

Ülkemizin ekonomik, toplumsal ve kültürel gelişiminde belirleyici bir rol oynayan yarım kalmış Anadolu Rönesansı: “Köy Enstitüleri”. Tarımsal eğitimin parlayan yıldızı, yaşayarak öğrenme, öğrenirken öğretme, bilgi ve estetiğin harman edilmesiyle oluşmuş, uygulamalı tarımsal eğitim modelimizdir. Ülkemizin yüz akı, UNESCO tarafından tüm dünyaya önerilmiş yerli ve milli bir modeldir. Kaldığı yerden günümüz şartlarına uygun, modernize edilerek “tarımda yeni bir çalışma modeli”nin geliştirilmesi ikinci bir devrim niteliği taşıyacaktır. Köyler canlanacak ve kentten köye nüfus akışı olacaktır. Dolayısıyla kırsalda modern tarım uygulamaları ülkemizin işsizlik sorununa çözüm olacaktır.

Bu modern dalgadaki amaç, tarımsal eğitim ve modernizasyonla üretimi arttırarak gıda güvencesinin sağlanması ve tarım sayesinde ülkemiz ekonomisinin yeniden ayağa kaldırılmasına kaynak oluşturmaktır. İşlenen toprakların artık artmadığı bir zaman dilimi yaşıyoruz.

Bu süreçten sonra çiftçilerimiz için tarımda temel parola “üretimin arttırılması, eşittir tarımsal modernizasyon” olmalıdır.

Ülkemiz tarımının dolayısıyla çiftçilerin temel sorunu “çalışma modeli, teknolojik ilerleme ve verimliliktir.” Biz net olarak ithalatçı bir ülke değiliz. Ama şu gerçeği de kabul etmemiz gerekir. Çiftçi ailelerinin büyük bir çoğunluğunun çok az üretebildiği ve sefalet içinde yaşadığı, çünkü bu aktif nüfusun yeterince tarımsal teknik bilgiye sahip olmadığı, alet, ekipman, kimyasal gübre ve iyi cins tohumluk kullanamadığı, yaz boyunca yaşamını tarlada geçiren çiftçilerimizin eline kalem alıp masa başına geçemediği yadsınamaz bir gerçektir. Bu gerçeklerden yola çıkarak zaman; tarımı konuşma, tartışma, modern teknoloji ile donatma zamanı; zaman, verimliliği arttırma zamanıdır.

KOVİD-19 KALICI KRİZ OLUŞTURABİLİR Mİ?

Bugünkü krizin en belirgin özelliği süresidir. Küresel boyutta olduğu, genelleşmiş ve belirsiz olduğu için bu krizden çıkmak uzun zaman alabilir. Bu salgın hastalığa neşteri vurup bir an önce hastalık yayılımının önünü kesmemiz lazım. Öncelikle temizlik, sonra maske kullanımı ve sosyal mesafeye dikkat ederek, hayatımızdan bu sıkıntıyı kısa sürede çıkarabiliriz. Aksi halde hayatın kuralı haline gelerek, olabildiğince hızlı bir şekilde tedavi edilebilecek ara sıra nükseden rahatsız edici bir hastalık değil de alışmak zorunda olduğumuz gündelik bir sorun haline gelerek milyonlarca insanın kaderini belirler ve geleceğimizi etkileyebilir.

BU AŞAMADA ÇİFTÇİLERDEN BEKLENTİM

Sizler üreticiler olarak örgütlenmiş bir yapıda, tek ses olarak hareket etmeli, kişisel kaynak ve potansiyellerinizi daha etkin ve verimli kullanmalısınız. Böylelikle ulusal tarım politikalarının oluşturulmasında söz sahibi olabilirsiniz. Bu aşamada bir beklenti içine girmeden kendi göbek bağınızı kendinizin kesmesi gerektiğini görmelisiniz. Tarımda örgütlenmeyi; Batılı güç ve sermaye odaklarının, hatta üyesi olmak için gayret içinde olduğumuz Avrupa Birliği’nin öneri ve dayatmalarına göre kesin ve kesin yapmıyorsunuz. Siz dünyadaki gelişmeleri bilerek, takip ederek tüm paydaşlarla birlikte kendinizin katkısıyla ulusal ve milli politikalar üretmelisiniz. Unutmayınız ki, Kovid-19 adlı bu virüs sürecini daha önce hiç tecrübe etmediğiniz için sizleri derinden etkileyecek ve en başta ekonomik sonra psikolojik sonuçları mutlaka olacaktır. Görünen o ki bizler Kovid-19 ile aylarca yaşayacağız. Bu süreçte paniğe kapılmayalım. Çok çalışalım, üretmeye devam edelim. Bu gerçekle yaşamaya uyum sağlayalım ve sonuçta mutlu olalım.