Yandaş tabiri siyasi lügatimizde iktidar gücüne olan aşırı yakınlıkla tanımlanmış. Sıradan bir vatandaşın ülke yönetiminden beklentileriyle iktidarın siyasi pratiklerinin kesişim noktası, yandaş etiketini yapıştırmaya en müsait alan. Yandaşlığın bu minvalde tanımlanışı mikro iktidar yapılarına sırtını dayayan ve muhalif olmanın sürüm getirisinden faydalananlar adına oldukça bereketli. Çünkü orada, hem iktidar gücüne karşı omurgalı bir duruş fotoğrafı verip hem de mikro iktidarın dağıttığı ulufeden sessizce faydalanma durumu söz konusu. Ekrem İmamoğlu’nun “Sanatçı konuşacak” deklarasyonundan sonra dili çözülen çalgıcı takımı İBB musluğundan mahrum kalmamak adına İstanbul’un üstüne çöken kötü yönetime kör, sağır, dilsiz kaldı.

Mesela Marksist entelektüel Zülfü Livaneli, ANAP’tan devşirme CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun İBB seçimlerini kazanmasını “bir köyün çığ korkusunu yenen çocuk” hikayesiyle taçlandırmıştı. Özne yüklem uyumsuzluğuna rağmen dokunaklı bir hikayeydi. Fakat “köyün çığ korkusunu yenen çocuk” meteorolojinin günler öncesinden haber verdiği kar uyarısına karşı tedbir almadığı için şimdi “bütün köy” mağdur oldu. İnsanlar aileleriyle arabaların içerisinde saatlerce mahsur haldeyken o, İngiliz büyükelçi ile balık restoranında “en az kar yağışı kadar önemli” görüşmeler yaptı. İstanbul selle cebelleşirken Bodrum’da, Elazığ depreminde insanlar sokakta uyurken Erzurum’da kayak keyfindeydi. Temel atmama töreniyle biyolojik arıtma tesisini iptal ederek Marmara’nın müsilaj sorununa davetiye çıkardı. “Her şey çok güzel olacak” korosundan bütün bu yönetim beceriksizliklerine karşı en ufak bir eleştiri bile gelmedi. Çünkü ülkemizde muhalefet doğruyu bulmanın ve göstermenin değil güce ve iktidara tapınmanın aracı. İktidar denince sadece hükümeti akla getirme yanlışına düşmemek lazım. Bir belediye, bir STK, bir holding de maddi olanakları çerçevesinde mikro iktidar temsilleri.

Türkiye entelijansiyasında muhalif elbisesi altında mikro iktidar yandaşlığı yapmanın dayanılmaz keyfini sürenlerin sayısı hiç de az değildir. Aslında iktidara karşı çıkmak kârlı bir yatırım aracı. Devlet erkânına hakaretlerde bulunup tutuklanan, tutuklanınca popülerliği ve izlerkitlesi artan ve bununla ilintili biçimde Muhalif A.Ş’den aldığı pay tavan yapan “dik duruşlular”dan söz ediyorum. Yandaş medyadan, hükümet yalakalığından bahis açarken biraz da 3-5 gün hapis yatmayı ömürlük bir krediye dönüştüren, iktidara karşı durmayı geçim kapısı görenlerin vurgunculuğundan söz açılmalı. Nedense Cumhurbaşkanına “hayvan” benzetmesi yapan Sedef Kabaş’ı canhıraş savunanları muhalif medyada “işletmenin gereklerinden kaynaklanan nedenlerle” işsiz bırakılan basın emekçilerinin hakkını hukukunu korurken göremiyorsunuz.

Çünkü bu literatürde aykırı tavır, hak ve hukuk arayışı sadece iktidara karşı sergilendiğinde muteber. Muhalif belediyelerin yandaşlarına kamu kaynakları akıtması etik bir problem sayılmıyor. Yaklaşan büyük İstanbul depremi öncesi kentsel dönüşüme 450 milyon TL ayıran İBB, reklam giderlerine 849 milyon TL kaynak oluşturarak yapmadığı hizmetleri ve yaşattığı hezimetleri kamu kaynaklarıyla kamufle etme peşinde. Yanlışa yanlış diyen herkese de yandaş etiketi. Öyle mi?