Türk milletinin milli mücadeledeki önderi, Türk tarihinin cihana namzet olmuş lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşının bulunduğu Anıtkabir’de, Türk’ün selamı olan bozkurt işareti yasak, ama terörist safının sembolü haline gelen zafer işaretini rahatça yapabilirsiniz…

Türklük ve Türkçülük siyasi sınırlar içerisine sıkıştırılmaya çalışılıyor, Türk'üm diyen, siyasi görüş beyan etmişçesine bir tavra maruz kalıyor, dolayısıyla Türk’ün selamı olan bozkurt da bir siyasi sembol yaftası yiyor … Türk tarihini kaynak edinmekten aciz yorumların, kural ve kaidelere sıkıştırdığı asılsız tanımlarla oluşturduğu algı, Türklük işaretini bir siyasi sembol olarak akıllara kodluyor. Oysa ki tarihin şanlı aktörü olan Türklerin, bir sancağı da göğe doğrulttukları bozkurt işaretidir … Milliyetçi-ülkücü hareket varlık felsefesini, Türklük töresince teşkilatlanma üzerine kurarken; varlık felsefelerini mühürleyen bozkurt işaretini de ezelden gelen bir selamı ebede yollarcasına göğe doğrultur. Bu işaret Türk hakanları ile var olmuş Türklüğün çağdaş nidası olan Milliyetçi-ülkücü harekette de yerini bulmuştur.

Tarihe danıştığımızda, Türk hakanları tarafından başarıyı, gücü temsil etmek için kullanılan bir zafer işaretidir bozkurt ve “Ben Türk'üm” anlamını taşımaktadır. 10. yüzyılda Firdevsi’nin Şeyhname’sinde, Türk kadınlarının minyatürlerini bozkurt işareti ile resmettiği görülmektedir. Aynı şekilde Çin’de çıkarılan eserlerde Türk hakanı, bozkurt işareti yapmaktadır. Göktürkler döneminde yani İslamiyet öncesi Türk toplumlarında bozkurtun bir zafer işareti olduğu, tarihi kaynaklarca apaçıktır.  6. yüzyıla ait eserlerde bozkurt işareti yapan Türk hakanları olduğu da görülmektedir. Anlaşılacağı üzere, Türk mitolojisinde de yerini alan bozkurt işareti, son döneme sıkıştırılmayacak kadar derin ve tarihi bir maziye sahiptir…

Türklüğün motiflerini doktrinlerle medeni çerçeveye taşıyan, töre ve ahlak adabını ülkücülük lafzı ile tanımlandıran milliyetçi-ülkücü hareket, davalaştırdığı varlık mücadelesini, varlık simgesi ile taçlandırmıştır. 1991 yılında Bakü’de Ebulfez Elçibey’in düzenlediği mitingde bir milyon insanın Başbuğ Alparslan Türkeş’i bozkurt işareti ile selamlaması sonucu milliyetçi- ülkücü hareket ile tanınan bu işaret, Alparslan Türkeş tarafından yeni dünya düzenince yorumlanmış ve şöyle ifade edilmiştir; “Serçe parmak Türk'tür, işaret parmağı da İslam, işaretin arasında kalan boşluk cihan, üç parmağın birleştiği nokta ise mühürdür, bu mührü cihana vuracağız.” Bozkurt işareti milliyetçi-ülkücü hareket tarafından uydurulmamış, Türk milletini temsilen sahiplenilmiştir. Al bayrağın gökte dalgalanması ne kadar tabii ise bir bozkurtun göğe doğrultulması da bu topraklar üzerinde o kadar tabiidir.

Bugün baktığımızda Türk'ün selamı olan bu işaretin, bazı ülkelerde alerji yaptığını görebilmekteyiz, misal Avusturya geçtiğimiz günlerde bozkurt işaretini yasaklamıştır, bu gayet normal karşılanabilir. Bir milletin zafer işaretini başka bir millet tehdit algılayabilir ama kendi milletinin zafer işareti, siyasi sembol tanımına sığdırılmaya çalışılıyorsa, ötekileştiriliyorsa yasaklarla karşı karşıya geliyorsa, o milletin tarihi aklı kurcalanmaktadır, işte asıl tehdit de buradadır.

Küreselleşmenin getirisi olan, “ayrımların hiçleştirilmesi politikası” kendi kültür kaidelerimizden bizi arındırmaya yöneltirken, dünya kültürü popülasyonu oluşturmaya çalışmakta … Misal bu gün teröristlerin de kullandığı, zafer işareti evrensel bir tanımla var olmuş ve kabulleniliyor. Milliyetçi motifleri siyasi uç noktalara yerleştiren bir algı operasyonu ile, zafer işareti evrensel bir kabul görme çabası gösteriyor. Nitekim teröristler tarafından evlat edilen bu işaret rahatsızlık vermezken ve de yasaklarla karşılaşmazken, milliyet ilanı olan bozkurt işareti de yasaklarla muhatap bırakılıyor…

Artık emperyalizm gözle görülür biçimde değil, karşısında durduğumuz ve zafer kazandığımız her şeyin tanımı güncellenmiş. Bayrağımız gökte hürce dalgalanırken de hürriyet kaidelerimiz kısıtlamalarla ve kendi irademizle sömürülebiliyor. Ben Türk'üm cümlesinden ar ettiğimiz bir dönemdeyiz, milliyetimizi haykırışımız ya cesaret unsuru olarak alkışlanıyor yahut bir siyasi taraf veya ayıp etmiş gibi öteleniyoruz. Kendi vatanımızdayız, milli bir hareket ile mücadele ederek bu günlere vardık, o milli duruşu diri tutan sedanın sahibi olan Atatürk’ü ziyaret ederken, milli selamımızı yapamıyoruz… Buna hak verdiğimiz sürece, milli hürriyetimize bir zincir daha vuruyoruz. Hürriyet, bağımsızlık, özgürlük … Bunların hiçbiri sadece ahlaki sınırlar içerisinde değildir, görüyoruz ki günümüzde bayrağımızın hürce dalgalanması da yetmemektedir. Küresel emperyalizmin, milli hürriyetimizi zincirlemesine müsaade ettiğimiz sürece hür bir millet olamayız, dolayısıyla hür bir birey olamayız; yani popüler kültürün kölesi olmaktan öteye geçemeyiz. Zihnimizi işgal etmesine irademizle müsaade ettiğimiz popüler akımlar, bizleri çağın tutsak özgürleri haline getiriyor…

***Bizler dünya birlikteliğinde, hiçleştirilemeyecek, tarihin şahit olduğu muhteşem bir ayrıma sahibiz; biz Türk'üz göğe doğrulttuğumuz selam da maziden atiye varlık selamımızdır.