Kayseri’de virüs önlemleri kapsamında toplu taşımalarda ‘zorunluluklar dışında’ konuşma yasağı getirildi. Bu olay üzerine kaos ekibi harekete geçti. Sanki milletin konuşma hakkı keyfi olarak ellerinden alınmışçasına tencere çalmaya başladılar. Tedbir için uygulamaya konan yasağın bir gerekçesi var, bu gerekçe sağlık. Konuşurken çevreye daha fazla partikül yayıldığı bilimsel bir gerçek.

Toplu taşımalar, küçük ve kapalı bir alana sahip ve insanlar mecburi olarak kullanıyor. İçinde bulunduğumuz virüs sürecinde, mecburi olarak bulunduğumuz alanlarda özenli olmak mecburiyetindeyiz. Bu durumdan siyasi bir pay çıkarıp “aşağı bakmayacağız” tarzında yalan bir propaganda ile milleti ayaklandırmak her açıdan sağlıksız bir tavır. Hatırlarsınız, Boğaziçi olayları sırasında polisin “in aşağı, aşağı doğru” cümleleri ile eylemcilere yol gösterişini “aşağı bak” olarak çevirerek yine kaos oluşturmaya çalışmışlardı.

Kör kuyulara atılan her taşın peşinden atlayan binlerce deli de #AşağıBakmayacağız sloganıyla olayı, Ulu Önder Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir.” sözüne kadar bağlamışlardı. Kimse olayın aslına bakma tenezzülünde bulunmamıştı, uydurulan yalanın peşinden gitmek işlerine geldi. Çoğu sanatçı, çoğu aydın, akademisyen… Olmayan bir şeyin protestosunu yaptılar, kendileri çaldı, kendileri oynadı. Şimdi bakıyoruz yine aynı hesap…

Sosyal medyada #KayseriSusma tagı açılmış, olay evrilip çevrilip sunulmuş ve millet ayaklanmış. “Bizi susturamazlar!” sesleri yükseliyor. “Sağlığınız için susun, etrafa daha fazla mikrop saçılmasın” deniyor, bunlar da bir mikrop olup zihinlere saçılıyorlar. Sanki özgürlük üzerine bir baskı var, sanki istediklerini konuşamıyorlar, sanki konuşma hakları gasbedilmiş…

*Kim kimi susturabiliyor..?

Yahu herkes herkese istediği gibi sövüyor, daha ne kadar özgür olunabilir ki… Sövdüğünüz insanın size açtığı dava da onun özgürlüğü değil mi..? İster Cumhurbaşkanı olsun ister vatandaşın biri, söversen dava açma hakkı var, al sana herkes için özgürlük.. Bunun daha ötesi nedir..?

Bu ülke, iktidara yazdığı eleştiri yazıları yüzünden iktidar tarafından tabutluklarda yargılanan fikir adamlarını gördü… Şimdi iktidarın yedi ceddine sövüyor herkes istediği gibi… İşin garibi de bu “özgür değiliz, bizi susturamazlar!” çığlıkları atanlar, milletin özgürlüğünü tabutluklarda gasbedenlerin taraftarları… Kimse neyi savunduğunu ve neye karşı çıktığını bilmiyor sanki… Gelişine sallıyor.

Vatandaşın biri yazmış, “Kayserililer, bugün sesinizi kesen yarın nefesinizi keser, ağzınızı kapatan eli tutup atın.” Bu dediği olsaydı zaten kendi bu lafı orta yerde edecek cesareti bulamazdı. “Bu kölelik! Maske sadece bir sembol, ağzını kapat konuşma diyorlar..” demiş bir başka vatandaş da… Bunlar en çok etkileşim gören, beğenilen paylaşımlar bir de… “Susma sustukça sıra sana gelecek” sloganları yükseliyor.

Düşünme ve konuşma yetisini koordineli olarak kullanamayanlar, olayı virüsle mücadeleden çıkarıp “muhalefet susturuluyor”a getirmişler… Evet çok ince ayrıntı düşünülerek getirilmiş bir yasak ama içinde bulunduğumuz süreç içerisinde mantıklı bir gerekçesi var. “İktidar yanlıları konuşabilir, muhalefete yasak var.” gibi bir ayrım da yapılmamış. Sadece kapalı bir alan olan ve tehdit oluşturan toplu taşımalar içerisinde, tehdidi azamileştirmemek adına getirilmiş bir yasak. Buna rağmen olayın “söz milletindir.” sloganına bağlanması akıl uçuklatıyor.

Söz elbette ki milletin, kimse kimsenin muhalefet etme özgürlüğünü kısıtlamıyor. Hatta bu ülkede; vara-yoka, iyiye-kötüye düşünmeksizin had hudut tanımadan muhalefet olmak popüler bir şey, modası geçmeyen bir moda akımı, herkes kapılıyor. *Konuşun, yine konuşun da düşünerek konuşun.*