Hiçbir şeyin tadı tuzu kalmadı Mirim, eski bayramları arar gibi eski solcuları da arar olduk… Nerede o eski günler, ah ah!...

Eski solcuların kahir ekserisi iyi çocuklar, iyi kızlardı(!) hani… En azından benim tanıdıklarım, ileride müzeye koyarım dediklerim, öyleydi… Kantinde veya kampüste karşılaşır, tatlı sert bir göz selamı ile birbirimizi tartar, geçer giderdik o yıllarda…

Zaman su gibi akıp gidiyor işte. Berlin duvarı yenice yerle yeksan olmuştu, büyük dayıları SSCB henüz yıkılmış ve Türkiye’den başka yedi Türk Devleti daha bağımsızlığını kazanmıştı… Bu ilk şok da onları çok sarsmıştı.

Çok geçmedi bütün demir perde ülkeleri birer birer blok çatlatmaya başladı. Mek Danıls, Kokakola, Madonna ve Maykıl Ceksın bu ülkelerde tavan yapıyordu…

İlk gençlik yıllarımdı, çok iyi hatırlıyorum… SSCB yıkılmıştı, yıkılmıştı lakin Ruslar hala Türkiye için en büyük tehditti. “Sıcak denizlere inme” emelleri bir türlü dizginlenemiyordu! Sonunda olanlar oldu, Ruslar Karadeniz üzerinden sıcak denizlere inme yolunu buldular. Deli Petro, Stalin ve Lenin o kızcağızları(!) görse hepsini alınlarından öperdi, ama neyse, bu konuya girmeyelim…

Garip bir münasebetimiz vardı bizim solcularla… Kendi aralarında bir köşede toplanıp şarkı türkü söylüyorlardı…  Ellerine kan bulaşmamış, bölücülük vahşetinden uzak durmuş çocuklardı.

Dedim ya benim tanıdıklarımın çoğu iyi çocuklardı. Bazen ders notları alışverişinde bazen de yemek fiyatlarının yüksek olması sebebiyle yakınlaştığımız da olurdu. Ama ille de gözlerimiz okuduğumuz kitaplarda olurdu! Onlar ağabeylerinden miras parkalarının ceplerine taşırlardı kitaplarını, biz ise elimizde veya kantindeki masamıza koyardık… Hele hele bizim Dosto, Tolstoy, Gorki, Kemal Tahir ve Atila İlhan okuduğumuzu gördüklerinde ise dumura uğrarlardı…

Bir de hiçbir “istemezük” eylemini de kaçırmıyorlardı. Ağabeyleri birinci Boğaz Köprüsüne karşı çıkmışlardı. Bizimkiler de ikincisine… Beş otobüs İstanbul’a gitmişlerdi, iyi hatırlıyorum. Bunlara “istemezük” zemini olsun da dilerse “Fizan”(1) da olsun giderlerdi… Eylem yapmayı seviyorlardı yani…

Devir yavaş yavaş değişiyordu… Özal’lı yıllardı. Para her kapıyı açmaya başlamıştı… Eski tüfek solcular parayla tanışınca çok şeyden vazgeçtiler elbette. Müteahhit olanlar, şirket kurup hayali ihracat yapanlar, adı skandallara karışanlar ve dolar milyoneri olanlar dahi oldu.

Övünülen son solcular seksen öncesi soydukları, bombaladıkları ve yaktıkları bankaların reklamlarında oynamaya başladılar sonra... Bir kısmı içkiye vurdu kendini, batakhanelere düşenleri ve uyuşturucu illetine bulaşanları da oldu. Bittiler sonra. Sol bitti.

Bir gün gelecek bana bu solcuları arayacaksın deseler, yemin olsun inanmazdım… Gerçekmiş, arar oldum, keşke olsalar… Yine bir yerlerde rastlaşsak, bir numaralı sert bakışlarımızla klark çeksek(2) birbirimize… Üretim vasıtalarının adil dağılımından dem vursak veya emek sermaye çelişkisini tartışsak, olmadı; alt yapı ve üst yapı üzerine saatlerce konuşsak…  Sonra tekrar aynı kantinden çay alsak, aynı kötü fakat pahalı yemeklerden yesek, olmaz mı?

Ah, eski solcu arkadaşlar ah!

Ben seviyorum yine onları. Hiç olmazsa solculuk adına bebek katilleriyle saf tutmaz, darbecileri savunmazlardı… Cemaat imamlarının çantacısı olmazlar, CİA oyunlarında figüran olarak rol almazlar ve Lefter’i de iyi tanırlardı! (3)

Özledim o ilk gençlik yıllarımda akranım olan solcuları, özlemedim desem yalan olur… İyi çocuklar, iyi kızlardı…

Dip notlar:

1) Fizan: Libya’nın üç bölgesinden biridir. Bugünkü Libya'nın güneybatısında bulunur… Osmanlı’nın sürgün memleketidir. Uzak olduğu için dilimize de geçen değimde kullanılır.

2) Klark Çekmek: Ünlü oyuncu Clark Gable’ın bakışından dilimize kazandırılan bir sözcüktür. Bir kaş yukarda olmak suretiyle hafifçe bir gülümsemeyle birlikte atılan bakıştır. Hatırlayalım: Cüneyt Arkın, Ayhan Işık, Göksel Ersoy gibi yıldızlarımız filmlerinde bu bakışı çokça yapardı…

3) Aaa! Yine mi CHP’ye laf söyledim yoksa?