Milletimizin büyük çoğunluğu içinde bulunduğumuz “milletler mücadelesi” ni anlamaktan uzak duruyor… Çok da görmeyelim, zira insanlarımızın arka planına göre “öncelikli meselelerimiz” de değişebiliyor.

Hoş, herkesten aynı hassasiyetleri beklemek de yanlış olur.

Tabii ki Ülkücü başka…  O, Liderimizin dediği gibi “gecelerini dahi ülkeyi düşünerek geçirecek”

***

Takdir edersiniz ki yıllardır Türkiye Gündemin en önemli konularından biri de hiç şüphesiz “Beka Sorunu” dur.

“Benim aklım hep Türkiye’dir” diyen Liderimiz Devlet Bahçeli Beyefendi, karşı karşıya olduğumuz tehditleri tam isabetle tespit ettikten ve çözüm yollarını açık bir şekilde ortaya koyup siyaset geliştirdikten sonra Türkiye’de, bölgemizde ve gönül coğrafyamızda birçok şey değişmeye başladı.

Bilhassa “Milli Savunma” alanındaki atılımlarımız, Suriye, Irak, Libya ve Azerbaycan’ımız ile birlikte kazandığımız Karabağ Zaferlerimiz bu değişikliklerin başında yer aldı.

Esasen FETÖ ve PKK başta olmak üzere DHKP-C, MLKP ve DAEŞ gibi terör örgütü faaliyetleri; ABD, Avrupa eksenli ve Yunanistan maşalı sıkıştırma politikaları karşısında Türkiye’nin dimdik durması, mütekabiliyet esasınca taarruz ve teyakkuz halinde olması hep Sayın Bahçeli’nin siyasi içtihatlarının temelleri üzerinde yükseldi.

SAHİBİNİN SESİ CHP ve DEM

Muhterem karilerimiz “CHP içindeki gizli ‘el’ ne yapacak?” adlı yazımızı hatırlayacaklardır…

O yazımızda ABD muhibi Kasım Gülek sayesinde o günlerden bu günlere CİA kontrolüne geçen CHP’den uzun uzun bahsetmiştik…

Şimdi de tafsilata girmeden ABD’nin CHP, DEM-PKK ilişkileri üzerinde durulması gerektiğinin altını çizmek istiyorum…

***

Geçtiğimiz günlerde CHP’nin Afyonkarahisar Belediye Başkan Adayı Burcu Köksal Hanımefendi’nin DEM-PKK ile ilgili çıkışı ve bu güruha karşı koyduğu mesafeyi alenen ilan etmesi “bir oku çıkan” CHP içindeki gizli kalmış büyük bir kavgayı da ortaya çıkarmış oldu.   

Halk Fırkasının “Hüllecisi Özgür Özel” başta olmak üzere, İstanbul Adayı Ekrem İmamoğlu ve avaneleri Burcu Hanıma şiddetle karşı çıkarak DEM-PKK’dan yana tavır koydular… Hatta İmamoğlu, Köksal’ı partiden dahi kovdu…

İlginç olan, daha dün Rahmetli Atatürk ile iletişime geçtiğini söyleyen Hülleci Özgür Özel’in partisinden sahibin sesi olarak bölücüleri koruyan açıklamalar gelmesiydi…

Bir de buna demokratik ve masum bir kılıf buldular? “Herkesin Belediye başkanı olmak” istiyorlarmış…

Sevsinler.

Pekiyi bunun Türkçesi ne?  “Teröristlerin de belediye başkanı olacağız, bölücülere de kadro vereceğiz ve onlara finans aktaracağız”…

Dekodere gerek yok biz şifreyi çözdük!

***

Neyse… Sayın Köksal’ın milli hassasiyetleri son derece yüksek olan Afyon’da böyle bir tavır takınması siyasal bir adım ve söylem olabilir…  Normaldir. Ama CHP içinden yapılan çıkışlar hiç de normal değildir, hiç de Atatürkçü değildir!

Geçelim…

ABD’nin, PKK-PYD eliyle bölgemizde bir terör devleti kurmak istediği artık herkesin malumu…  ABD bu planın Türkiye ayağında PKK terörüne siyasi ve toplumsal alanlarda destek zemini oluşturmak için HDP-DEM yapılanmasını kullanıyor.

Daha dokuzyüz ellilerin başında Kasım Gülek sayesinde ABD etkisine giren CHP’nin Türkiye merkezinden git gide uzaklaşmasını da yine bu yapılanmadan uzak olarak düşünemeyiz.

Etnik bölücülerin sızma harekâtlarıyla CHP içerisinde hâkim duruma gelmesi de yine yıllardır bu planın uygulama alanlarından biridir diyebiliriz.

Son yıllardaki CHP’ye bakınca bölücülüğün en etkili maske alanını oluşturduğunu çok rahat görebilir, “bazı bölücülerin niçin CHP içinde Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı olduğunu da çok kolay anlayabiliriz.”

ABD ve CHP İLİŞKİSİ

Evet, demokrasilerde devletler siyasi partiler marifetiyle yönetilirler… Çünkü demokrasilerde iktidar aygıtı ancak siyasi partiler ve seçimler yoluyla elde edilir.

Türkiye gibi Dünyanın Merkezi konumunda olan bir ülkede de siyasi partiler, liderleri ve kadroları bu bakımdan çok önemlidirler…

Çağımızda egemen güçler hedeflerindeki ülkelerin topraklarını işgalden kaçınırlar. Zira askeri işgal ekonomik ve sosyal maliyetleri çok ağır sonuçlar doğurur. Dünya kamuoyunun tepkisini çeker ve gayrı meşru bir hal oluşturur…

Emperyalistler bunun yerine daha az masraflı ve sosyal maliyetleri çok daha düşük olan başka yöntemler kullanırlar. Bu da yönetmek istedikleri ülkelerde istedikleri doğrultuda hareket edecek siyasi partileri kurma veya ele geçirme yöntemidir.

Bu metot askeri işgalden veya savaştan çok daha az maliyetli ve görünüşte de meşru bir hüviyet taşır.

Bu noktada da ABD dostları Kasım Gülek’in, Ünal Çeviköz’ün, Kemal Derviş’in, Faik Öztrak’ın, 00705 CİA kodlu Sezgin Tanrıkulu’un ve Jeremy Rifkin’in CHP gibi Sosyalist Enternasyonal Üyesi bir partinin içinde yer almaları hayli anlamlı hale getiriyor.

***

Böyle bir CHP’nin Türkiye’nin yükselişini engellemek, parçalamak ve Türk Yüzyılı’nı durdurmak için tahkim edilmiş bir akrep yuvasına dönüşmesi sizce de büyük bir tehlike değil mi?