ALLAH’ın kelamı ile muamele ettiği şu süreçte, üzerimizdeki şer bulutlarının içinden dökülen rahmet yağmurlarıyla hayra sarılıyoruz, ibret üslubunca terbiye ediliyoruz, şükretmek üzere…

Ayrılıklara gark olduğumuz şu vakitler bize şer gelirken; şanlı milliyetimiz bizi, varlığımızın nişanesi olan İstiklal Marşı’mıza, bir avazda ses olan bir sedada buluşturdu. Ardından sedamız minarelerden yükselen duaya “amin” oldu ve Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı ramazan-ı şerif ile vaktimiz şahlandı…

Allah’ın kelamı ile şereflenen vakitte Allah’ın kelamının muamelesiyle, şer gelenin ardındaki hayırla kucaklaştık.

Yaradılış şeklimize şükürle, Başbuğ Alparslan Türkeş’in “Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur.” sözüne itikat ederiz… Yani baktığında görmesini bilene, milli bayramımız ardından cuma ile gelen maneviyatımızın sultanı, muhakkak ki vaktin bize verdiği bir mesajdır… Vakit, bizi milli ve manevi bir kıyama davet etti: Biz de istiklalimize, tarihte yankılanacak cihana timsal olan bir seda olduk… Tarihin şanını geleceğe vardıracak olan çocuklara atfedilen, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mızda, dünü yarına taşıyan çocuklarımızın gülüşlerinde, maziden atiye gür bir seda bıraktık… Ayrılıkların mümkün olmadığı birliğimizle, varlığımız şahlandı ve minarelerden yükselen sesle vaktin şahlanışına erdik. Sayın ki vakit bir ‘at’tı, ayların sultanı belirince şahlandı ve biz de, milliyetimizin şahaneliğinde şahlanan varlığımızla bindik o yağız atımıza, gök kubbeye doğru kıyam ettik… İşte öyle bir şey Türk olmak ve hak dine tabi olmak! Davet edildiğimiz şükre, şerefle icabet ettik…

Milli beraberliğimiz ve maneviyatımız karşısında ayrılıkların ve ayrılıkçıların hükmü yok… Etrafta biten ayrık otları, orantısız muhalefet erbapları, memnuniyetsizler ve ermeniciler… Ben burada “ermeniciler” yazıyorum Word kırmızı çizgi çekiyor altına, yanlış kelime diye, Word bile kabul etmiyor ama onlar yakıştırıyor kendine… Tarihe de yazılmadı, gelecekte de yazılmayacak… Satır aralarında hain diye geçecekler, maalesef bugünler tarih olduğunda o tarihle müşerref olan nesil acımasız davranıyor… Yani tarih, toplu iğnenin ucu kadar olan bir hainliği geleceğe gülle olarak fırlatıyor, şimdi bunlar gülleyi geçen hainlikleri ile gelecekte büyük ihtimal topa tutulacaklar… Dün vahşetle ırkımıza saldıranlarla, bugün aynı safı paylaşanları biz affetsek, tarih affetmez... Çünkü tarih, 24 Nisan’da Ermenilerin uyduruk acısına ortak olanları değil; 23 Nisan 2020 akşamı, İstiklal Marşı’nı tüyleri diken diken eden, ayrılıklara ve hainlere meydan okuyan bir birliktelikle seslendirenleri yazacak, neslimiz her zaman 24 Nisan’a dünün gururuyla uyanacak! Biz tarihle saf tutuyoruz, o yüzden gelecekte yazılacaklar bizim eserimiz olacak. Popülarizmin cezbeden muhalefetçi ve ayrılıkçı tavrına kanmayın, hakikatli olan birliktir. Onlar Ermeniler saçlarını okşasın, Avrupa pışpışlasın diye vazgeçtikleri şerefleri ile uyutuluyorlar… Biz memleketin bağrına sığınmışız ve uyanığız, şahidiz tüm güzelliklere ve şikâyetçiyiz, bu güzelliği kirletmek mümkün değilken kirletmeye meyleden cüretkârlardan… Tarih yargıladığında, emin olun ki neslimiz bizle övünecek!

O yüzden açın pencereleri, huzur girsin içeri… Nefreti, kini, korkuyu kovun! Huzuru şükürle ağırlayın… Bedence bir olmasak da baki olan ruhlarımızla biriz! Vakti şahlandıran, bizi ezan ile sofralarda bir kılan imanımıza şükürle; bir köşeye geçin ve vaktin manasını kavrayın… Hani çok sevdiğimiz bir yiyeceğin tadı ağzımızdan gitmesin isteriz ya, işte 23 Nisan gecesini o milli ve manevi şahlanışın tadını hissedin, aman ağzımızın tadı kaçmasın…