Acı reçeteden ilk yudumlar alındı. Kemer sıkma dönemi vergi düzenlemeleri ve zamlarla başlamış oldu. Yenilerinin de yolda olduğu anlaşılıyor. Seçim öncesi ‘sağlı-sollu’ bütün ekonomi uzmanları seçimlerin ardından kemer sıkma politikasının zorunlu olduğunu dile getiriyorlardı.

Yeni ekonomi yönetimi, Dolar’ın önüne merkez bankası rezervlerini bariyer olarak çıkarma politikasını terk edince üretim ve tedarik süreçleri Dolar’a bağlı piyasalarda hızlı tepkimeler oluştu. Akaryakıttaki ÖTV desteğinin kaldırılması da maliyetleri artırıp enflasyonu şişirecektir. Türkiye’nin tasarruf tedbirlerini artırmaktan başka bir seçeneği görülmüyor.

Ekonominin gemisi, vergi ve zam girdabının içinden geçerek istikrarlı sulara ulaşacaksa Türk milleti her türlü fedakarlığa elbette göğsünü gerecektir. Bu geçiş sürecinde toplumdaki hissiyatı iyi yönetmenin en az ekonomi yönetimi kadar mühim olduğu da kavranmalıdır.

Hükümet yükselmesi mukadder olan enflasyona karşı ücretleri önceden yükselterek tedbir almaya çalışsa da -mesela emekliler- bu iyileştirmelerden ilk etapta faydalanamadılar. Emeklilerin zam yağmuru altında korumasız ve güvencesiz bırakılmaması öncelikli hedeflerden birisi olmalı.

Gelir dağılımının adaletsiz olduğu bir ülkede vergilendirme politikasını eşitlik üzerine oluşturmak bir adalet sorunu yaratır. Kemer delici aparatın bazı kemerlerde yeni delikler açarken bazılarını pas geçmesi toplumdaki fedakarlık duygusunun altını boşaltabilir. Herkesten gelir düzeyine uygun vergi alınarak dolaylı vergilerden olabildiğince uzak durulması piramidin alt basamağındaki büyük çoğunluğu ezdirmemek adına temel prensip olmalıdır.

Muhalefetin adayı Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilseydi ‘acı reçete’nin daha ağır şartlarda uygulanacağı bir gerçektir. Muhalefetin ekonomi vitrininde yer alan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve İP’in Ekonomi Politikaları Başkanı Bilge Yılmaz da seçim öncesi konuşmalarında Dolar’ı baskılayan politikalardan vazgeçeceklerini ifade ediyordu. Fakat Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığında acı reçetenin içeriği kemer sıkma politikalarıyla sınırlı olmayacaktı.

“Yapısal reform” denilerek yerel yönetimlere özerklik verilmesi, terörle mücadele yasasının değiştirilerek PKK/FETÖ başta olmak üzere terör örgütleriyle mücadelenin yasal altyapısının boşaltılması, terörden tutuklu/hükümlü olanların serbest bırakılması, Anayasanın değiştirilmez maddelerine dokunulması AB’den kaynak aktarma paketinin temel başlıkları olacaktı. Bunlar Kemal Bey’in meşhur tahtasına yazmaya cesaret edemediği politikalardı.

Acı reçeteyi milli güvenliği cepte tutan bir hükümetin eliyle içmek, her şeye rağmen ulusal güvenliğin emin ellerde olduğunu bilmek bu yüzden kuru bir avuntu malzemesi değil.

CHP’nin TV kanallarında yorumculuk yapan Levent Gültekin’in Kemal Kılıçdaroğlu’yla aralarında geçen özel görüşmeyi ifşa etmesi Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir zihniyetle Türkiye’yi yönetmeye hazırlandığını gösterdi. Levent Gültekin o özel görüşmede Kılıçdaroğlu’nun ‘Ülke bitti hiçbirimizin kurtarma şansı yok' dediğini söyledi.  Bu da gösteriyor ki muhalefetin kazanan olarak çıktığı bir seçim sabahında ülkenin gönderlerinde iflas bayrağı dalgalanacak,  icraattan çok nazlanmaların, dövünmelerin, yerine getirilmesi gereken hizmetlerin eski hükümete beddua seanslarıyla savsaklandığı bir dönem başlayacaktı.

Türk milleti 14-28 Mayıs seçimlerinde bu senaryoyu her açıdan bozmuştur. Şimdi de hükümetin Türk milletini rahatlatacak politikaları en hızlı ve kararlı biçimde uygulaması gerekiyor. Öngörülebilirlik, şeffaflık, adalet; önümüzdeki sürecin kilit kavramları. Sosyal medyada her zam haberinin altını “Oh olsun” mesajlarıyla dolduran tuzu kurular karşısında devletine ve hükümetine güvenen insanların yüzü kara çıkmamalı…