Borç, geri vermek koşuluyla alınmış ya da başka bir nedenle ödenmesi gereken mal, para vb. gibi ederlerdir. Borç çiftçinin kamçısıdır sözünde ise, bahsettiğim borç almak çiftçiyi üretime, çalışmaya teşvik eder, borcu ödeyebilmek için daha fazla çalışmak gerekir. Çünkü borcu ödemesi gerektiğini bilir ve o borç bir kamçı gibidir.

Çiftçiyi borcun varlığı rahatsız eder ve bu kamçının pençesinden çabucak kurtulmak için çabalar ve borcunu hasat sonrası bir an önce bitirmeye çalışır. Genel olarak üretimde kullanılacak sermayeyi sağlamanın ve sermaye miktarını arttırabilmenin iki temel kaynağı vardır. Birincisi, çiftçinin hasat dönemi sonunda elde ettiği gelirin bir bölümünün tasarruf edilerek öz sermayeye eklenmesi ve bunun üretime yönelik olarak kullanılması. İkincisi ise çiftçilik dışı kaynaklardan, borç-kredi temin edilmesidir.

Öz sermaye eklemesi yapabilen çiftçilerimizin sayısı çok azdır maalesef. Genel olarak çiftçilerin büyük çoğunluğu üretime devam edebilmek için; tarımsal girdileri, traktör ve makine parkının yenilemesi için hasat dönemini bekler ve bu dönemde borçlarını kapattıktan sonra kendine tekrar sıfırdan bir kredi açar, yani yeniden borçlanır. Çiftçi yaşamının ve tarımsal üretimin devamlılığı aslında borçlanarak sürer. “Borçlanmak, çiftçinin mal sahibi olmasına vesile olmaktır.”

ÇKS’ye kayıtlı 1 milyon 803 bin çiftçimiz içinde sermaye miktarı ve birikimi yapan, maliyet hesaplarını iyi bilen ve piyasayı-borsayı takip eden, dijital okuryazarlığı yüksek, tarımsal girdilerini peşin alıp indirim oranlarını kullanan, hasat sonrası piyasanın durumuna göre ürünlerini değerinde satan çiftçilerimiz de var. Ayrıca Bakanlığın vermiş olduğu hibe, destek ve tarımsal kredileri takip edip, bu imkânları modern bir işletme inşa etmek için kullanan, sayıca çok az genç girişimci çiftçilerimiz de var. Bu durumdaki çiftçilerimiz her türlü imkâna sahiptir. Yaşantıları da abartısız Avrupa çiftçisiyle aynı standartlardadır. Gönül ister ki, bu tipte çiftçi sayımız fazla olsun.

BORÇLAR ÇİFTÇİNİN, KONTROLÜ KİMİN?

Çiftçi yardım edenleri asla unutmaz, fırsatı olduğunda onlara yardım eder. İnancının ekmeğini yer, suyunu içer. İnanmak çiftçi için amacına giden yolda haritasıdır, pusulasıdır. Tohumu toprakla buluşturduktan/ sonra etrafına hep yüksek frekanslı enerji (pozitif düşünce) yayar. Tohumdan hasada kadar üretim sürecinde hiçbir zaman düşük frekanslı enerjiye (negatif düşünce) yer vermemiştir. Çiftçinin karnı kırk ambar gibidir; bu yıl dolmazsa, gelecek yıl dolar diye yoluna devam eder.

Tarım, ülkemizde her dönem siyaset malzemesi olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Geçmişten günümüze her hükümetin- idarenin yumuşak karnı olmuştur maalesef. Sıkışınca tarımı çok iyi bilmenize gerek yok. “Rüzgârsanız esip geçersiniz, tayfunsanız alıp götürürsünüz, çekiçseniz çakar gidersiniz.” Bu bakış açısı ne ülkemize ne de ülke tarımına zerre kadar katkı sağlamamıştır. Geçtiğimiz günlerde, haftalarca ana haber bültenlerinde tarım haber yapıldı. Meyve sebze fiyatları ve kadersiz kısmetsiz iki ürün patates, soğan konuşuldu.

Diğer taraftan çiftçi borçlarını ödeyemiyor, dönem borcu beş milyar, her şeyi icralık, haciz olacak, üretimi yapamayacak hâle geldi. Bana göre “yanlış algılarla” öncelikle çiftçinin itibarını düşürerek, daha sonra da özellikle küçük işletme sahiplerinin üretimde tarladan-tapandan uzaklaşmasının hesapları yapıldı. Bu algı sahiplerinin ortak noktaları; ülkemiz çiftçilerini iyi tanımamaları, üretimden ve sahadan bihaber olmalarıdır. Sırf siyasete malzeme çıkarmak, muhalefet yapmak için çiftçiyi karın tokluğuna çalışan, her zaman zarar eden, hasat dönemlerinde ağlayan, sızlayan, eğitim seviyesi düşük, yaş ortalaması büyük bir grup olarak göstermeye çalışmanın da bir anlamı yok! Bu yanlış algılar sonucunda çiftçiler ben çiftçiyim demeye çekinir, utanır hâle geldi. Bu algılardan dolayı önümüzdeki dönemlerde çiftçiler kredi kullanamaz duruma gelirse hiç şaşırmamak gerek!

Evet, çiftçi borçlu! Borçlanarak ve kısmen kredi kullanarak üretim ve yaşam döngüsünü sağlıyor. Bunu kimseden saklamıyor ve inkâr da etmiyoruz. Yalnız burada çiftçilerin borçluluk durumuna bölgelere ve üretim dönemine göre bakmak doğru olacaktır. Yani Akdeniz Bölgesi’ne ayrı, İç Anadolu’ya ayrı, Ege ve Marmara Bölgesi’ne ayrı bakılması lazım. Yozgat’ta bir çiftçi yılda bir defa hasat yaparken, Akdeniz Bölgesi’nde açıkta iki ürün hasat ederken, serada üretim yapan bir üretici 3 veya 4 dönem hasat yapabiliyor. Dolayısıyla borçluluk bölgesel olarak ayrı ve dönemsel olarak da farklı değerlendirilmelidir. Şayet “hasat öncesinde beş bin ya da beş milyon borç hasat sonrasında değişmiyor, borç miktarı artarak yeni döneme giriliyorsa, evet o zaman sıkıntı var demektir.”

1 milyon 803 bin çiftçimiz içinde yanlış beklentiler içine giren çiftçilerimiz de yok değil. Ödeme imkânı olsa bile borcunu ödemeyip, kredisini erteletip, nasıl olsa devlet affeder, borçları siler beklentisiyle yaşayan (istisnalar hariç) çiftçilerimiz de var maalesef. Bu da geçmişte siyaseten yanlış yapılan uygulamaların yansımalarıdır.

TARIMDA SADECE BAŞARILI OLMAYA İNANMALIYIZ, ODAKLANMALIYIZ!..

Dünyanın en iyi otomobiline sahipsiniz, depoya su kayarsanız araç çalışmaz. Doğru araca, doğru yakıta sahip olabilirsiniz. Fakat kontak çevrildiğinde ateşleme yapmıyorsa, sonuca ulaşamazsınız!

Çiftçinin gündemi farklı, il ve ilçe tarım müdürlüklerinin gündemi farklı Bakanlığın gündemi farklı olursa, siyaseten de ateşleme yapmazsanız/ yapamazsanız kontak çevrildiğinde tarımda yol alamazsınız!...

Yıllarca Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Avrupa Birliği bize “plasebo” denilen kendisi ilaç olmadığı hâlde, bize ilaçmış gibi verilen boş hapların etkisini iyi biliriz. Bu etkiyi hiçbir zaman unutmamamız da gerekir. Tarımda başarısız olmayı değil, sadece başarılı olmaya inanmalı ve düşünmeliyiz, odaklanmalıyız.

Son söz: Tarımda can suyuna şiddetle ihtiyaç var, Çiftçide ambarın, ahırın gelecek yıl dolmasını bekleyecek hâl kalmadı, çok iyi biline !...