Gara'nın ne anlama geldiğini analiz etmeden önce bölgedeki son gelişmeleri hatırlamak gerekir. Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü YPG’nin saldırılarında ciddi bir artış yaşanıyor ve Rusya’nın yönlendirmesi sayesinde Esad rejimi ile yürütülen görüşmelerde SDG adı altında YPG’nin mesafe almaya başladığı görülüyordu. Bir yandan IŞİD/DEAŞ’ın yeniden canlandığı ve Türkiye’den de destek aldığı iddiaları Batı medyası tarafından işleniyor, diğer yandan da İran destekli Haşdi Şabi milisleri Türkiye’nin PKK’ya yapmış olduğu operasyonlarına karşı çıktığını duyuruyordu.

Kısacası herkes ABD Başkanı Biden’ın izleyeceği Suriye politikasının detaylarını beklerken bir yandan da bu politikayı etkileyeceğini düşündüğü çeşitli hamleler yapmaktaydı. Böylesi bir dönemde Türkiye de Gara operasyonunu gerçekleştirerek uzun bir zamandır ortaya koyduğu terörle mücadeledeki kararlılığını; aktörlerin veya izleyecekleri politikaların değişmesinden etkilenmeyeceğini, güney sınırı boyunca uzanacak bir terör koridoruna asla geçit vermeyeceğini tüm dünyaya duyurmuş oldu. Bu nedenle Gara operasyonunun gerçekleştirilip PKK’ya ağır darbe indirilmiş olması çok büyük bir öneme sahiptir.

Türkiye tüm muhataplarına ne kadar beslerse beslesinler, ne kadar desteklerlerse desteklesinler, terörün kökünü kazıyacağını çok gür bir sesle haykırmıştır. Bu haykırış, terör yuvaları Sincar ve Kandil’in yakın zamanda yerle bir edileceğinin de ayak sesleridir.

Gara operasyonu terör örgütü PKK’nın alçaklıkta sınırının olmadığını da tüm dünyaya göstermiştir. Silahsız 13 vatandaşımızı katletmesi PKK’nın ne denli alçak bir örgüt olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Batı tüm alçaklığını görmesine rağmen PKK’yı “Kürt asiler” olarak tanımlamakta, cani katillere “gerilla”, “militan” gibi benzetmeler yapmaktan çekinmemektedir. Buna paralel olarak ABD tarafından PKK’nın katliamını “şayet doğruysa kınıyoruz” ifadesi, PKK’lı hainlerin dolaşıma soktuğu “biz yapmadık Türkiye yaptı” iftirasına destek verecek şekilde savunulmasıyla ABD’nin ikiyüzlülüğünü bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Batı’nın kendi meşrebine göre davranmakta çekinmediği ortadadır. Burada anlamlandırmakta güçlük çekilen en önemli husus ise Türkiye’deki muhalefetin durumudur. Batı’nın ikiyüzlülüğünü anlamak mümkündür ama muhalefetin terörü kınarken PKK’nın adını anmamasını, Türkiye’nin operasyonda başarısız olduğu iddiasını dillendirmesini ve operasyonu gerçekleştiren isimleri istifaya davet etmesini izah etmek mümkün değildir.

İzahı mümkün değildir diyorum çünkü konunun muhatabı muhalefet partisi HDP değil bizzat CHP’dir. Atatürk’ün kurduğu partinin başındaki genel başkanın Türkiye’nin gerçekleştirdiği bir askeri operasyon sonrası kurduğu sözleri PKK’nın yürüttüğü kendini aklama operasyonunda kullanılıyor olması en az verilen şehitlerin acısı kadar üzücü ve bir o kadar da düşündürücü bir durumdur.

Ülkemiz yaklaşık 40 yıldır terör belasına muhataptır. Terörle mücadelede doğru adımların atıldığı kadar yanlış adımların da atıldığı dönemlerin yaşandığı bir gerçektir. Türkiye gelinen son noktada hem iç hem de dış politikada terör sorununu kökünden çözecek güvenlik politikalarını benimsemiş ve büyük bir titizlikle uygulamaya koymuştur. Sonuçta PKK’lı terörist sayısı yurt içinde neredeyse bitme noktasına gelmiş ve terörle mücadelede pek çok başarıya imza atılmıştır.

PKK terörünün kökünün tamamen kazınması için atılması gereken en önemli adımlardan birincisi kuşkusuz terörle tavizsiz mücadeledir. Türkiye bu adımın gerekliliğini uzun yıllardır yerine getirmekte, gerek yurt içi gerekse de yurt dışı operasyonlarla teröre büyük darbeler vurmaktadır.

Terörle mücadeleyi nihai sonuca ulaştıracak en önemli adımlarından bir diğeri de kamuoyunun teröre karşı yekvücut olmasıdır. Türk milleti yıllardır teröre karşı dik bir duruşun sahibidir. Milletimizin kavradığı bu gerçeği siyasetin de benimsemesinin yolu, terör destekçisi partilerin varlığı yerine terörle arasına mesafe koymuş partilerin politika üretmesidir. Bu adım terörle mücadeleyi başarıya ulaştıracak kamuoyu ve siyaset şuurunu beslemesinin yanı sıra küresel güçlerin teröre destek vermesini de önleyecektir.

Bu nedenle kendi ağzıyla teröristbaşının talimatıyla kurulduğunu birçok kez itiraf etmiş, Kandil’e göbek bağıyla bağlı olduğunu açıklamış, sırtını PKK/PYD/YPG’ye yasladığını çekinmeden söylemiş HDP’nin kapatılması ile cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün partisi CHP’nin ve diğer muhalefet partilerinin günümüzde terör oluşumlarına destek olacak ve kamuoyunun terörle mücadele noktasında dikkatini dağıtacak şekilde açıklamalarda bulunmayı terk etmesi elzemdir.

CHP ve peşine takılan partiler özgürlükler, insan hakları gibi konularda sık sık örnek gösterdikleri Batı’yı doğru bir şekilde incelediklerinde, Batı’nın geçmişte maruz kaldığı ETA gibi etnik terör sorununun çözümünde siyasetin kamuoyunu teröre karşı neden birleştirdiğini, teröre destek veren partilere niçin yaşam hakkı tanımadığını, bu sebeplerle etnik terörün hedef aldığı ülkelerin komşularının ve küresel güçlerin kendilerini hedef alan teröre destek verecek zeminin oluşmasının önüne nasıl geçtiklerini anlayabileceklerdir.

Bunu kavradıkları gün Türkiye’nin sahada güçlü adımlar atarak elde ettikleri önemli kazanımları sözde “özgürlük”, “insan hakları” gibi kılıflara sarılmış terör koruyucusu tezlere kaybettirmek uğraşında olan Batı’nın kuklası olmaktan kurtulacaklardır.

Ama Türk milleti oynanan oyunun farkındadır. Türkiye’nin Batı ile bağlarının yeniden kurulmasının ancak yeni bir hükümetin göreve gelmesiyle mümkün olacağı dolduruşuna gelenlerin ülkemizi yönetmek uğruna hangi dayatma ve tehditlere boyun eğeceği bilinmektedir.

Gara operasyonun bir milat olduğu, Gara sonrası hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağı da Türkiye’nin verdiği mesajlarda açıktır. Zira Türkiye, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde kendisini hedef alan terör oluşumlarına asla müsaade etmeyecektir. Türkiye’de muhalefet başta olmak üzere Avrupa, ABD ile Rusya ve İran gibi komşularımızın bu idrake bir an önce varmaları kendi faydalarına olacaktır.