Cumhuriyet Halk Partisi’nin 9 Eylül 1923’te kurulmasının üzerinden 100 yıl geçti. CHP 100 yaşını üç gün boyunca bir dizi etkinlikle kutladı. CHP’nin 7. genel başkanı Sayın Kılıçdaroğlu 13 başlıkta, nasıl bir Türkiye istediklerinden bahsetti. Bir ülkenin ana kaynağı olan tarım bu 13 maddenin içinde yer almamış! Tarım ve paydaşlarından hiç bahsedilememiş, maalesef. Dolaysıyla “ne tarım var ne de gıda!” Oysaki Tarım Politikaları ve Tarım Örgütlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı kadrosu CHP ‘ye aitti. Dolaysıyla şimdilerin burjuva ruhlu CHP’sinde “Tantana var iş yok. Gürültü var ses yok.”

CHP’ye gönül vermiş, hatta oy vermiş kardeşlerim bu CHP kadrosuna “Şu an sizin de hayatınızı etkileyen ve çözülmesini istediğiniz Türkiye’nin en önemli 3 sorunu nedir?” diye sorsanız? (CHP’nin 100 yılında istedikleri Türkiye’nin 13 maddesini gördükten sonra…) İnanın böyle bir zihniyetteki CHP kadrosu bu soruya cevap veremeyecektir. Bu sorunun cevabını yine dönüp dolaşıp Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan verecektir. İster kabul edin ister etmeyin; “ülkemizde uzunca bir zamandır Sayın Erdoğan hem hükümet hem de muhalefet…”

“Bu ülkenin en büyük açığı: milletin değerlerini benimsemiş, halkın sesi, ülkenin nefesi olacak, kaliteli, yerli ve milli muhalefet açığıdır.”

Muhalefetin kaliteli olması ve denetlenme duygusu, iktidarı hatadan alıkoyar hale getirir. Hata yapmayalım korkusu denetimle beraber, hesap verebilirlikte taşır siyasete. Ülkemizde “kaliteli”, “öngörü sahibi” ve “yetenekli” muhalefetler yerine: “Dünya siyaseti ve ekonomisini iyi okuyamayan”, “öngörüsüz”, makro düşünemeyen, “sahadan bihaber”, “çözüm ve öneri mantığından uzak” muhalefetler hâkim!

Muhalefet olan kardeşlerim hemen haykıracaklar; 20 yıldır bu ülkeyi CHP’mi yönetiyor, muhalefet mi yönetiyor diye? Sevgili dostlar tabi ki muhalefet yönetmiyor. Ama mevcut hükümete karşı hiçbir zaman bir alternatif oluşturamadılar, oluşturamıyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu döneminde hiç kazanılan seçim var mı? Yok! Bunca kaybedilen seçimler; hükümetin başarılı olmasından mı? Yoksa CHP’nin başarısızlığından mı? Bu sorunun cevabını siz okurlarıma bırakıyorum.

KİMLER GELDİ KİMLER GEÇTİ!

Atatürk’ün vefatının ardından 26 Aralık 1938 tarihinde toplanan 1. Olağanüstü Kurultayda, İsmet İnönü “değişmez genel başkanlığa” seçildi ve 33 yılı aşkın bu görevi sürdürdü. Sonra sırasıyla; Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Hikmet Çetin,  Altan Öymen ve Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlık koltuklarında oturdular.

Ve tam 13 yıl süren Kemal Kılıçdaroğlu dönemi CHP’nin 38. Olağan Kurultayında sona erdi. 4 Kasım 2023’te Özgür Özel, CHP’nin 8. genel başkanı seçildi. Bütün hikâye böyle…

İyi bir politikacı, bürokrat, yönetici ve iş adamı; devleti, parayı, imanı, bilgiyi ve insanı iyi yönetebilen kişidir.

1950 yılından bu yana CHP 73 yıldır, tek başına iktidar olamadı. CHP 16 yılda 13 seçimden mağlup ayrıldı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlık kariyeri boyunca, Başkan Erdoğan’a karşı girdiği bütün seçimleri kaybetti. CHP’nin 38. Olağan Kurultayı, genel başkanın değiştiği ilk kurultay olarak tarihe geçti.

CHP VE DEĞİŞİM(?) (!) (…)

CHP tabanında Kemal Kılıçdaroğlu, 13 yıl boyunca “CHP’ye seçim kazandıramayacak olan bir lider olarak algılandı.” Sayın Özgür Özel geldiğinde de bakış açısı; çok fazla beklentiye girilmemesi yönünde olacaktır.  Çünkü CHP’de kişiler değişilebilir ama zihniyet, bakış açısı vs. aynı… Dolaysıyla “ha kel Hasan, ha Hasan kel” durumu.  Şimdilerde bile kazanılan kurultayın mimarı Sayın Ekrem İmamoğlu olarak ön plana çıktı bile… CHP ‘de seçmene verilen mesaj “seçim kazanmayı hayal etmekten vazgeçin, ikinci parti olmayı benimseyin.” Bu duygunun, önü alınmazsa; siyasete, CHP ‘ye ilginin yitimi ve siyasetten kopuşa dönüşebilir. 2024 seçimlerinde daha az CHP’linin sandığa gitmesi bu durumda hiç şaşırtıcı olmaz.

TANTANA VAR, İŞ YOK!

Bilenler bilir; ülkemiz tarımı nasıl kurtarılır sorusu, gazete köşelerinde, televizyon ekranlarında, seminerlerde hatta köy kahvehanelerinin vazgeçilmez konusunu teşkil eder her zaman. Şimdilerin yeni tartışma konusu ise; CHP nasıl kurtulur? Oldu.

Ülkemiz tarımının en önemli hastalığı…

Her atanan bakana göre proje, model ve politika değiştiren başka bir ülke var mı? Varsa kalkınabilmiş mi? Ülkemizde bakan değiştikçe destekleme modeli ve tarım politikasının değişmesi artık normal bir durum gibi algılanır oldu. Lakin getirisinden daha çok götürüsünün olduğundan hiç kimse farkında değil!... Çünkü biz plandan çok pilava bakarız. Ülkemiz tarımının en önemli hastalığı; bakan değiştikçe değişen, projeler, modeller ve planlamalardır.

Siz tarım politikalarını oluşturursunuz sizden sonra gelen de mevcut duruma göre güncellemelerle mevcut politika üzerine inşa ederek devam etmelidir. Devlette devamlılık esastır!

Bir yanda uzun yıllardan beri planlı kısa, orta ve uzun vadeli bir tarım politikası hem varlığı hem yokluğu(!) Diğer yanda günü-dönemi kurtarma, hedefi, amacı belli olmayan politikaların uygulanmaya çalışılması. Temel düşünce; ülke tarımını geliştirmek, büyütmek, katma değer yaratmak yerine öyle projeler ortaya koyalım ki başta Cumhurbaşkanlığı ve siyasiler vayy bee! desinler. Dolaysıyla gelen her bakan kendi kafasına göre bir politika uygulamaya çalışıyor, uyguluyor! Son 20 yıldır iktidar değişmedi ama görev yapan 8 farklı bakan üstelik aynı partinin bakanları olmasına rağmen her biri farklı projeler, farklı politikalar ve farklı destekleme modelleri uygulamaya çalıştı, çalışıyor. Birçoğunun sonuçları bile alınmadan bakanlar görevden alındı. Her şey sil baştan! Göreve gelen her bakan kendisinden önceki bakanın önce ekibini değiştiriyor sonra uygulamalarını ya rafa kaldırıyor ya da gündemine almıyor! Yapmayın, etmeyin devlette devamlılık esastır!

Aslında son 21 yıldır görev yapan bakanların değişiminde sadece projeler, modeller, destekleme ve tarım politikası değişmiyor. Bunun yanında atamalardaki liyakatsizlik aşağıya doğru sirayet ediyor (ne yazık ki hiç kimse bunun farkında değil). Sektörden uzak, düşük profilli yönetici yapısı, bırakın tarımın acil ihtiyacı olan devrimsel adımların atılmasını, günlük rutin işlerin yapılmasına bile engel oluyor. Bu yapıdan kaynaklanan tehlike çanları ülkemiz tarımı için gün geçtikçe daha hızlı ve daha güçlü çalmaktadır.

Dolaysıyla hem ülkemiz tarımını hem de CHP’yi Nazan Öncel’in seslendirdiği “Aynı nakarat” şarkısının sözleri çok veciz bir şekilde anlatıyor.

Kimi yükseklerden uçuyor. Kimi gerçeklerden kaçıyor.

Kimine bir haller oluyor. Kimi hep bir şeylere takıyor.

Açıyor gülleri birinin. Çalıyor zilleri birinin.

Aynı nakarat. Hep aynı aynı. Yarısı bayat hep aynı aynı.

Anlat anlat…

Kiminin öfkesi yangın kiminin tövbesi.

Kiminin gözleri baygın. Kiminin sözleri.

Kimi hep muzır işlere bayılır. Kimi her gün bunalım takılır.

Tantana var iş yok. Gürültü var ses yok…

Son Söz: İnsanlar bekliyor!... Gençlik gelecek, çiftçi üretimde devamlılık, anne babalar çocuklarına daha fazla mahcup olmamayı, nişanlılar evlenmeyi, emekliler eş, çocuk, torun ve çevrelerine daha fazla mahcup olmamayı, memur ay sonunu rahat getirmeyi, işçi, asgari ücretli ve günlük çalışanlar yapılacak iyileştirmeleri bekliyor! İnsanlar bekliyor…  İnsanlar bir ümit bekliyor!

Sağlıcakla kalın.