Türkiye’nin Rusya’dan S-400 satın alma planı, ABD’nin Türkiye’ye yönelik yaptırımları için bir gerekçe olacak gibi görünüyor. Geçtiğimiz hafta ABD Savunma Bakanı Vekili Patrick Shanahan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a bir mektup göndererek, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 satın almasının F-35 savaş uçaklarının teslimatının engellenmesinden öte sonuçlar yaratacağını belirtti. Aba altından sopa gösteren Shanahan’ın mektubu, meşhur Johnson mektubunu hatırlattı.

ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, Başbakan İsmet İnönü’ye, tam 55 yıl önce, 5 Haziran 1964 tarihinde bir mektup göndermiş, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmesine engel olmak istemişti. Johnson, tehditkâr bir dille kaleme aldığı mektupta, olası bir müdahalenin ekonomik yaptırımlara sebep olacağını, böylesi bir askerî operasyonda ABD malı silâhların kullanılamayacağı, Türkiye’ye saldırılırsa NATO üyesi olmasına rağmen Türkiye’nin NATO tarafından savunulmayacağı ifade etmişti. Bu mektup sonrası İnönü ABD’ye gitmiş, Kıbrıs’a müdahale de 1974 yılına dek ertelenmişti. Türkiye, uluslararası hukuktan kaynaklanan müdahale hakkını ABD’den gelen baskı sebebiyle kullanmaktan imtina etmiş, Kıbrıs Türklüğü bir müddet daha Rum ırkçıların insafına terk edilmişti.

Aradan çok uzun yıllar geçmiş, Soğuk Savaş sona ermiş, yeni bir dünya düzeni kurulmaya başlamış ve Türkiye o zamana kıyasla çok daha güçlü ve önemli bir ülke hâlini almış olsa da ABD, hâlâ aynı üslupta davranıyor. Zira Shanahan mektubu da Türkiye’nin S-400 teslimatını gerçekleştirdiği takdirde F-35 alamayacağı, F-35’lerin üretiminden dışlanacağı ve Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası (CAATSA) uyarınca yaptırımlarla karşılaşacağı tehditlerini içeriyor. Bu açıdan bakıldığında, Shanahan mektubunun “ikinci Johnson mektubu” olarak anılması yanlış olmaz.

ABD, yaptırım tehditlerinin hayata geçirilmeye başlayacağı tarihi de 31 Temmuz olarak ilân etmiş durumda. Ne tesadüf(!) ki, bu tarih aynı zamanda Rusya’nın S-400’lerin teslimatına başlamak için öngördüğü tarih. Dolayısıyla ABD, Türkiye’ye Rusya’dan teslimat başlamadan önce bu alım anlaşmasını iptal etmesini, aksi takdirde yaptırım uygulanacağını söylüyor. Bu durumda Türkiye’nin “ne şiş yansın, ne kebap” diyebilme lüksü pek de yok gibi görünüyor.

Burada önemsenmesi gereken bir husus, ABD’nin NATO’yu her zaman ve her yerde desteklemiş olan Türkiye gibi güçlü bir müttefikine yönelik pervasızca hasmâne bir tutum sergileyebilmesi. Dostane ilişkilere ve müttefiklik hukukuna uymayan bu tavır, Johnson döneminde öne sürülen “Soğuk Savaş” gerekçesi ile kısmen açıklanabilirken, bugün hangi gerekçe ile izah edilebilir? Yoksa kimilerinin iddia ettiği gibi Soğuk Savaş aslında hiç bitmedi mi? 1990’ların başında biten Soğuk Savaşların ilkiydi de hâlihazırda “ikinci Soğuk Savaş” mı yaşanıyor?

Türkiye ile ABD arasındaki mevcut gerilimin Soğuk Savaş döneminde Johnson mektubunun yarattığı gerilime benzediği bir gerçek. Gelinen noktada, sanki ABD ile Türkiye çatışan iki kutuplu dünyanın iki ayrı tarafındaymış gibi bir pozisyon almış durumdalar. Türkiye S-400 kararında ısrar ederse bu pozisyon biraz daha sağlamlaşacak, S-400’den vazgeçmesi hâlinde ise ABD ilkinde olduğu gibi bu mektupla da Türkiye’den istediğini, en azından belli bir süre için, almış olacak. 

Şu an için Türkiye’nin ABD baskısına direnmesi ve S400 alımından vazgeçmemesi daha yüksek ihtimal gibi görünüyor. Zira Cumhurbaşkanı ve kabinesinden gelen açıklamalar, Türkiye’nin millî güvenlik gerekçesiyle S400 projesine davam edeceğine işaret ediyor. S-400 alımı gerçekleşir mi, Türkiye ABD’nin yaptırımlarına maruz kalır mı çok yakında belli olacak.