Mayıs sonu ve Haziran’ın ilk haftası boyunca Irak’ta DAEŞ üyeliği ile suçlanan zanlıların duruşmaları gerçekleştirildi. Çok kısa süre içerisinde kararın açıklandığı ve kimilerinin hukuk garabeti olarak nitelendirdiği duruşmalar, zanlıların idam ile mahkûm edilmesi ile sonuçlandı. DAEŞ gibi hunharca katliamlara imza atmış bir terör örgütüne mensup oldukları gerekçesiyle onlarca kişinin idam ile cezalandırılması ilk bakışta şaşırtıcı gelmeyebilir. Ancak konunun dikkat çeken bir yanı var.

Öncelikle belirtmeliyim ki idama mahkûm olanların 11 tanesi Fransız vatandaşı. Irak’taki bir mahkemenin Fransız vatandaşlarını yargılayıp yargılayamayacağı, yargılayabilirse bunun için hangi şartların sağlanmış olması gerektiği baş gösteren tartışmanın bir boyutu. Bu tartışmada önemli bir husus ise, bu 11 Fransız’ın Irak’ta değil Suriye’de ele geçirilmiş ve oradan yargılanması için Irak’a gönderilmiş olması. Sözkonusu kişileri geçtiğimiz şubat ayında Irak’a teslim eden ise bir diğer terör örgütü olan SDG/YPG. Yani, hukuken hiçbir meşruiyeti ve yetkisi olmayan SDG, Suriye’nin kuzeydoğusunda ele geçirdiği Irak’ta terör eylemlerine karışmamış Fransız vatandaşlarını Bağdat mahkemelerinde yargılanması için Irak’a teslim etmiş.

Irak yasalarına göre, bir yabancının Irak’ta yargılanabilmesi için ya suçun Irak topraklarında işlenmesi ya da suçun Iraklılara karşı işlenmiş olması gerekiyor. Dolayısıyla, Suriye’de yaşanan ve hiçbir Iraklının etkilenmediği bir terör eyleminin Irak mahkemelerinin yetki alanına girmediği iddia ediliyor. Buna rağmen yargılamanın Irak’ta yapılması, hem de göstermelik duruşmalarla âdeta yargısız infazların sahnelenmesi, birçok insan hakları örgütünün tepkisini çekiyor. Irak’ın ise yetki tartışmalarını bir kenara koyup, Fransız vatandaşlarını yargılamak için çok hevesli olduğu anlaşılıyor. Zira mesele, suçluların cezalandırılması falan değil. Irak’ın Fransa’dan bu infazlar için ciddi miktarda para ve askerî yardım aldığı konuşuluyor.

İnsan hakları örgütleri, alınan idam kararların ikinci derece ve şüpheli “kanıt”lara veya işkence altında itiraflara dayandırıldığı gerekçesiyle mahkemeleri eleştiriyor. DAEŞ militanlarının tekrar Fransa’ya dönmesini istemeyen Fransız yetkililer ise “idama karşıyız” demenin ötesine geçmediği gibi Irak mahkemelerinin “âdil yargılama yapacağına inandıklarını” söylüyor. Türkiye’yi hukukun üstünlüğü ve demokrasi açısından eleştirme konusunda birbiriyle yarışan Batılıların, iş kurtulmak istedikleri kendi teröristlerine geldiğinde nasıl Irak’taki garabete ses çıkarmadıkları ibretlik bir durum olarak not edilmeli.

Irak ise bu işi ticarete dökmüş durumda. İddialara göre, Irak hükümeti Fransa ve ABD vatandaşı olan DAEŞ mensuplarını ülkesine kabul edip yargılama ve cezalandırma karşılığında bu ülkelerden milyarlarca dolar mali yardım talep ediyor. Irak hükümetinin ABD’den öncelikle 10 milyar dolar istediği, her bir sene için ayrıca bir milyar dolar talep ettiği ve Irak’ta yargılanan her bir zanlı için de bunlara ilaveten 2 milyon dolar daha istediği Batılı basına yansıyan iddialar arasında.

Bunun kısaca anlamı şu: Irak, kelle başına alacağı paralarla, ABD ve Fransa gibi ülkelerin vatandaşı olan DAEŞ militanları kendi ülkelerine dönmesi ihtimalini kökten hallemeyi taahhüt ediyor. Bu kirli anlaşma uygulanmaya devam ederse, Batılı ülkeler para karşılığında Irak ve Suriye’de ele geçirilen DAEŞ’li teröristlerin ipini Irak’a çektirmiş olacak.

Hukuk, demokrasi, insan hakları ve adil yargılanma gerekçeleriyle Türkiye’ye bile çamur atanların, kendi teröristlerinden kurtulma yolu olarak gördükleri Irak mahkemeleri, Batı’nın iki yüzlülüğünün sergilendiği de bir sahne olacak. Türkiye’nin FETÖ teröristlerinin kamudaki işine son vermesine bile yaygara koparanların, Irak ya da Suriye’de teröre bulaşan kendi vatandaşlarını Irak mahkemelerinin insafına bırakmasını kim nasıl açıklayacak merak ediyorum.