Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik 2014’te başlattığı saldırının ikinci safhası bir hafta önce fiilen başladı. Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski ve halkın işgal girişimine yönelik sert tepkisi ise başta Rusya lideri Putin olmak üzere hemen herkesi şaşırttı. Ukrayna’nın gösterdiği kararlı direnç, Rusya’nın kısa sürede Kiev’i kontrolü altına alacağına dair izlenimin dayanaksız olduğunu ortaya çıkardı. Muhtemelen ne Putin işinin bu kadar zor olacağını düşünmüş ne de Avrupa ülkeleri Ukrayna’nın bu kadar dayanabileceğini tahmin etmişti.

Ukrayna’nın beklentileri boşa çıkartan performansının altında yatan sebeplerden birinin Avrupa’nın gecikmeli de olsa Kiev’in yanında durduğunu net bir şekilde ortaya koyması olduğu açık. Zelenski, işgal girişiminin öncesinde Avrupa ülkeleri ve AB’ye yaptığı çağrılardan çok da tatmin edici cevaplar alamamıştı. Ancak Rusya’nın askerî harekâta başlaması ile savaşın patlak vermesi neticesinde Avrupa’nın tavrında Kiev lehine önemli bir değişim yaşandı. İlk başta Rusya’ya karşı gösterilen cılız tepkiler, giderek ağırlaşan ve genişleyen bir yaptırım listesine dönüştü.

Avrupa’nın desteğinin arttığını en somut şekilde gösteren ülke Almanya oldu. Ukrayna ordusuna “5000 çelik kask” ile destekte bulunacağını açıklayan Almanya, krizin savaşa dönüştüğünü ve Kiev’in direnebildiğini görünce temkinli politikasında ciddi bir değişikliğe gitti. Almanya, 1000 tanksavar ve 500 Stinger füzesi vereceğini duyurarak, hem sadece kask gönderdiği için kendisine yöneltilen alaycı eleştirilerden kurtulmuş hem de Ukrayna’nın savunma kapasitesine önemli bir katkı sunmuş oldu.

Almanya Başbakanı Scholz, “dönüm noktası” olarak nitelendirdiği savaşın “2. Dünya Savaşı sonrası oluşan düzeni tehdit ettiğini ve Putin’in işgalci ordusuna karşı ellerinden geldiğince Ukrayna’nın kendisini savunmasına destek olacaklarını” açıkladı.

İngiltere ve AB ülkelerinin Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımları genişletmesi, hava sahalarını Rusya’ya kapatması ve Ukrayna’ya yönelik silah yardımlarını artırması, Rusya açısından meselenin Ukrayna’nın çok ötesine geçmesine de sebep oldu. Zelenski de bu gidişatı iyi değerlendirdi ve durumu Ukrayna ile Rusya arasında geçen bir ikili mesele olmayıp, Rusya’nın Avrupa’ya savaş açması olarak takdim etmeye çalıştı. Zelenski’nin bilinçli bir şekilde, Rusya’nın asıl hedefinin “liberal, demokratik Avrupa” olduğunu, bir diktatör tarafından yönetilen Rusya’nın esasen Batı dünyasına savaş açtığını dile getirerek Avrupa’yı Rusya karşısında bir bütün halinde cepheye çekmeye odaklanmış durumda. Hatta Zelenski, krizi fırsata çevirip bu savaşın Ukrayna’nın AB üyesi olması gerektiğini ortaya koyduğunu savunup AB’den üyelik için yeşil ışık almaya çalışıyor.

AB ise Ukrayna’nın düşmesi halinde Doğu Avrupa ve Baltık başta olmak üzere tüm Avrupa’nın güvenliğinin tehdit altında olacağına iyice kanaat getirmiş durumda.

Rusya’nın tam teşekküllü bir işgale girişmesi, Avrupa’ya risk altında olanın sadece enerji güvenliği olmadığını gösterip, sınırların dahi değişebileceğini hatırlattı.

Alman Başbakanının parlamentoda yaptığı konuşmada silahlanma ve güvenlik için ilave 100 milyar dolarlık bir fon oluşturacağını açıklaması da bunun bir sonucu oldu.

Rusya’nın başlattığı savaş, Rusya ile Avrupa arasındaki ayrımı körüklerken Avrupa içinde safların sıkılaşmasına sebep oluyor. Avrupa, AB ve NATO üzerinden birliğini muhafaza etmek, bu birliği de Rusya karşısında bir silah olarak kullanmak konusunda uzlaşmış görünüyor.

Rusya adım adım Avrupa’dan dışlanırken, Avrupa’da Rus karşıtlığı yeni bir mutabakat zemini haline geliyor. ABD’nin de bu birliğin Rusya karşısındaki duruşunu cesaretlendirdiği dikkate alınırsa, Rusya Ukrayna’ya saldırmakla kendisine karşı büyük bir cephenin oluşmasına yol açtı diyebiliriz.

Bundan sonraki süreçte, eğer sahada işler Rusya’nın istediği gibi gitmez de Kiev Rus saldırısını bertaraf edebilirse, Rusya öfkeyle kalkıp zararla oturan taraf konumuna düşebilir. Bu durum ise, Rusya’nın Avrupa’dan kopuş sürecini hızlandırır.