Ticaret savaşları tüm hızıyla devam ediyor. Karşılıklı adımlar atılıyor, bazen adımlar geciktiriliyor. Ancak Amerika tarafından atılan her adıma,  Çin tarafından bir karşılık veriliyor.

Ticaret savaşları, özünde “korumacılık” tedbirlerinin yoğun şekilde uygulanması ile oluşan bir durumdur. Ülkeler kendi yerel sektörlerini geliştirmek üzere, dış rekabetten korunmak, dış ticaret açıklarını azaltmak, tüketicileri istenmeyen ürünlerden korumak amaçlarıyla tedbirler alabilirler. Bu tedbirler, gümrük vergileri, ithalat kotaları, yerli teşvikler, ticarete örneğin standartlar aracılığı ile teknik engeller, sağlık kontrolü engelleri, politik baskılar gibi araçlarla uygulanıyor.

2008 krizinden önce düşük olan dünyada toplam korumacı uygulama sayısı, 2008 krizi sonrasında, 2009’da 1328 olarak olurken, 2018’de ülkeler toplam 1688 korumacı uygulamaya maruz kaldı. [1] Dünya gittikçe de korumacılığın normalleştiği hale doğru ilerlemektedir.

Son 10 yıllık döneme bakıldığında başka ülkelere kısıtlayıcı müdahale uygulayan ilk 3 ülke ABD, Almanya ve Hindistan olurken, kısıtlayıcı müdahaleye maruz kalan ilk 3 ülke ise Çin, Almanya ve ABD olarak görünmektedir.

Mart 2018’de Trump’ın bir tivitinde “Ticaret savaşları iyidir ve kazanması kolaydır” demesiyle de ABD ve Çin arasında pahalı bir savaşın ilk bildirgesini halk görmüş oldu. Gerçekten de bu sıralarda konulan çamaşır makineleri, güneş panelleri, çelik ve alüminyum tedbirleri, Çin’den karşı tedbirlerle karşılandı, bugünün ticaret savaşı başlamış oldu.

Peki neden? Amerika açısından durum vahimdi. ABD’nin net dış ticaret açığı 900 milyar doların üzerinde ve bu açığın 375 milyar doları Çin’e verilirken, Çin’i, Meksika ve Kanada takip ediyor. Trump ilk göreve geldiği günlerde bir cep telefonunun önünü göstererek “Bu bizim gurur kaynağımız” demiş, sonrasında telefonunun arkasını göstererek “Çin malı” yazısına atıfla, “Bu da bizim utanç kaynağımız” demişti. İşte Trump’ın yapmaya çalıştığı da yerli üretimi geliştirmek için bir fırsat oluşturmak, tekrar içeri kaydıracağı üretimle de bu dış ticaret açığını azaltmaya çalışmak. Bu, Trump’ın “Amerika’yı yeniden büyük yapmak” seçim vaadiyle de uyuşan bir politikadır. Olağan akışta radikal adımlar gerektirebilecek bu ilerleyiş tam da Trump gibi celallendiğinde normal karşılanabilecek bir liderle çok da yadırganmıyor.

Bu durum elbette sadece bu iki ülkeyi değil, dünyayı etkilemektedir. Bu şekilde giderse ABD reel gelir olarak daralırken Çin, ABD’nin yüzde olarak 4 katı daralacaktır. Bu korumacı tedbirlerin otomobil sektörüne de uygulanması halinde dünyanın toplam reel gelirinin %0.8 daralması beklenmektedir. [2] Gerçekten de 2018’de korumacı tedbirlerin uygulanmaya başlanması sonrasında küresel ticarette de küresel sanayi üretiminde de düşme gözlenmiştir. Aslında beklenen biraz da budur, bu hava şartlarında, ülkeler kendi içlerinde, kendilerine daha yeter hale gelmeye çalışmaktadırlar, dolayısıyla ülkeler arası ticaret azalacaktır.

Bununla beraber ülkeler kendi içlerinde de üretim yaparken daha pahalı ara malı, ham madde kullanmak durumunda kalabilecek ve ürün birim maliyetleri ve fiyatları artabilecektir. Örneğin ABD’de çelik ürünlerinde fiyatlar ortalama %9 artmıştır. [1] Maliyetin artmasına karşın satış fiyatını arttıramayacak şirketler kârlılık ve ihracat azalmasıyla karşı karşıya kalacaktır.

Savaşın şiddeti burada henüz pek hissedilmese de yuvarlak masalarda ve şirketlerde yüksek derecede seyretmektedir. 21'inci yüzyılın başındaki bu ticaret savaşları, her ne kadar ABD tarafından, kendi iyiliği için başlatılmış olsa dahi, beklenmedik etkileri olabilecek bu savaşın kazananını zaman gösterecektir.

Kaynaklar:

[1] HBV Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Çetinkaya’nın Ankara Sanayi Odası Ekonomi Komisyonu 21. Yüzyılda Ticaret Savaşları konulu sunumu

[2] IMF Dünya Ekonomik Görünüm Raporu