ABD Başkanı Trump “Golan Tepelerini İsrail toprağı olarak tanıma vaktinin geldiğini” söyleyerek bu yönde bir karar alması, Ortadoğu Barış Sürecine indirilen yeni bir darbe oldu. Daha önce de benzer bir tutumla, İsrail’in başkenti meselesi yüzünden bölgede gerginliği tırmandıran Trump, tartışmalı kararları ile uluslararası huzur ve güvenlik için yeni riskler yaratmaya devam ediyor.

Hatırlanacağı üzere ABD; Kudüs’ü “İsrail'in başkenti” olarak tanımış ve bundan yaklaşık 6 ay sonra, ABD Büyükelçiliği Mayıs 2018’de Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmıştı. Bu gelişme nasıl Filistin sorunu başta olmak üzere tüm bölgenin istikrarı açısından tehlikeli olmuşsa, Golan Tepeleri kararı da benzer bir süreci tetikleyecektir. ABD, İsrail’in uluslararası hukuka aykırı eylemlerini görmezden gelmekle kalmayıp bunu meşrulaştırmaya yönelik girişimlerde bulunarak bir türlü kaostan kurtulamayan bölgedeki yangını körüklüyor.

BM Güvenlik Konseyi’nin sözkonusu bölgenin Suriye’ye ait olduğunu teyit eden kararları mevcut. Dolayısıyla İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki sözde egemenliğini tanıma kararı, uluslararası hukuka kesin bir aykırılık teşkil ediyor. Dahası, bu kararın uluslararası hukukun en temel kuralı olan ülkelerin toprak bütünlüğünün işgal suretiyle bozulmaması ilkesine aykırı. Yani hem BM Güvenlik Konseyi bir kenara itiliyor hem de uluslararası hukuku yok sayılıyor. Arap-Müslüman karşıtlığının yansımaları olan bu tür kararlar bölgede çok vahim ve yeni gerginliklere yol açma potansiyeli taşıyor.

Bu kararın birçok yansımasının olabileceği açık. Örneğin, ABD’nin bu tutumu Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ABD’nin piyonu olan bölge ülkeleri tarafından desteklenirse, Arap dünyasındaki bölünmüşlük daha da derinleşebilecektir. Golan Tepeleri’nin İsrail toprağı olarak tanınması çağrısı, Katar’ın ablukaya alınması, Kaşıkçı cinayeti gibi olaylarda da görülen Araplar arası uzlaşmazlığı derinleştiren bir adım olmaya çok müsait. Bu noktada, Trump’ın iş başı yaptığından bu yana ABD’nin Tel Aviv, Riyad ve Abu Dabi ile işbirliğini derinleştirirken İran’a karşı bir cephe açmaya çalıştığı ve Suriye’deki rejimin en büyük destekçilerinden birinin de İran olduğunu hatırlatmakta fayda var. 

Esad’ın 52 yıl önce işgal edilmiş toprakları İsrail’e peşkeş çekilirken sessiz kalması hâlinde, Suriye’nin toprak bütünlüğü tezini savunanların sesi ister istemez kısılacaktır. Esad rejimi, Golan Tepeleri’nin İsrail’i kaptırılmasına göz yumarken, Fırat’ın doğusunun PKK/PYD işgaline itiraz etmesinin zaten çok zayıf olan inandırıcılığı iyice azalacaktır. Dolayısıyla, işgale ses çıkarılmaması halinde PKK/PYD’nin işgal ettiği topraklarda kalma ısrarı ve buna karşı yürütülen baskılara direnme gücü artabilecektir.

Suriye’nin bu girişime itiraz etmesi halinde ise Suriye-İsrail arasındaki gerginlik tırmanıp bir krize dönüşebilecektir. Bunun ise sonuna yaklaştığı düşünülen Suriye iç savaşının bir süre daha devam etmesine yol açması kuvvetle muhtemeldir. Türkiye, İran ve Rusya’nın paydaş olduğu Astana Süreci çerçevesinde Suriye’nin toprak bütünlüğünün vurgulandığı da dikkate alınırsa, bu adımın ABD ile Astana süreci ortakları arasındaki fikir ayrılıklarını derinleştireceği açıktır. 

Yaklaşan seçimler öncesinde zor durumda olan İsrailli dostlarına seçim hediyesi veren ABD’nin bu tür davranışları, Netanyahu gibi çatışmacı ve uzlaşmaz liderlerin iktidarını uzatmak suretiyle de bölgede barışı tehlikeye atıyor. Diğer bir ifadeyle, Trump’ın bu hukuk tanımaz ve taraflı politikaları, ABD gibi bir gücün desteğini alan Başbakan Netanyahu’nun pervasızlaşması ve Filistin’de masum kanı akıtmaya devam etmesinin de sebeplerinden biri oluyor. Trump’ın İsrail sevdası, Ortadoğu’nun geleceği için karamsar bir tablo çiziyor.