ABD Başkanı Trump’ın alışık olmayan tavrı ve zikzaklarla geçen iki yılı, kendisinden beklenmeyen bazı somut gelişmelerin yaşandığını da gösterdi. Göreve başladığında Kuzey Kore ile “savaş” ihtimalini dahi dile getiren Trump, şimdi Kim Jong-un ile ikinci kez bir zirve toplantısında buluşuyor. Geçtiğimiz sene Haziran ayında Singapur’da ilke kez görüşen iki lider, “düşman” algısını yıkıp müzakereler yoluyla diplomatik ilişkilerini geliştirme niyeti sergiliyor.

Kuzey Kore uzun zamandır, Asya-Pasifik bölgesinde ABD ve müttefikleri Güney Kore ve Japonya için en büyük tehdit kaynağı olarak kabul edildi. Hatta nükleer ve balistik denemeler yüzünden giderek tırmanan tehdit algısı, Trump’ın sert açıklamaları yüzünden daha da gerilmişti. Ne var ki, Trump beklenmedik bir şekilde Kuzey Kore devlet başkanı ile masaya oturma ve nükleer sorununu diplomatik yoldan çözme politikası izleme kararı aldı. Şaşkınlık ve tereddütlere sebep olan politika değişikliği meyvelerini vermeye başladı bile.

İki lider arasındaki sert atışmaların samimi pozların verildiği zirvelere bırakmış olması, ciddi bir değişimin açık göstergesi. Bir zamanlar ABD, Kuzey Kore ile diplomatik ilişkileri olan ülkelere bu ilişkilerini sonlardırmaları için baskı yapan bir güçtü. Almanya, İngiltere ve İsveç gibi ülkeler ABD’nin bu baskısına cevap vermedi ve ilişkilerini devam ettirdi. ABD baskısına direnme gücü olmayan Portekiz, Uganda, Singapur gibi ülkeler ise Kuzey Kore ile diplomatik ilişkilerini kesmek durumunda kalmıştı.

Az sayıdaki Batılı diplomatik temsilcilikler, ABD dahil Batı dünyasının Kuzey Kore’yi takip etmesi için gerekli. İngiltere ve Almanya gibi az sayıdaki ülkenin temsilcilikleri, adeta Batı’nın Kuzey Kore’deki gözü kulağı. ABD’nin son bir yılda geliştirdiği yeni ilişki biçimi ise bu ülkelerin Batı için oynadığı rolün kısmen de olsa önemini yitirmesine sebep olacak gibi görünüyor.

Trump-Kim görüşmelerindeki nihai amaç Kuzey Kore’nin nükleer yeteneklerini geliştirmekten vazgeçirmek ve nükleersiz bir Kuzey Kore ortaya çıkarmak. Esasen Kuzey Kore’nin nükleer geliştirme iddiasının bir sebebi de ABD’yi müzakere masasına çekerek üzerindeki baskının kaldırılmasını sağlamaktı. Yani, Kuzey Kore açısından bakıldığında nükleer silahlar baskıya sebep olmaktan ziyade baskıdan kurtulmanın bir yolu olarak görüldü. 1953’te sona eren Kore Savaşı’ndan bu yana komünist Kuzey’ın Batı dünyasından uzak kalması ve tecrit sürecinin Soğuk Savaş’tan sonra dahi devam etmesi, Kuzey Kore’yi özellikle ekonomik anlamda zor durumda bırakıyordu. Kuzey Kore bu durumu tersine çevirmek için kontrollü bir şekilde gerginliği artırmak ve ABD’yi masaya çekmek istedi. Gelinen noktada, Kuzey Kore istediğini alıyor denebilir. Trump-Kim müzakereleri, Kuzey Kore’nin nükleer programdan vazgeçmesi karşılığında tecritten kurtulması ve ekonomik avantajlar elde etmesine odaklanmış görünüyor.

Kuzey Kore dünyaya açılmak ve ekonomik açıdan rahatlamak isterken, ABD’nin bu müzakereden beklentileri daha stratejik ve küresel politika ile daha yakından ilgili. ABD, Kuzey Kore tehdidini abartarak 1950’lerden bu yana Japonya ve Güney Kore’nin sorgusuz sualsiz işbirliğini temin ediyordu. Ancak, Çin’in bölgede etkinliğini giderek artırması ve ABD ile sürtüşmelerinin sıklaşması, ABD’nin yeni küresel politik sistemde Çin’i dengeleme ve sınırlandırma stratejisinde değişikliği gerektirdi. Bu sebeple ABD, Çin’in müttefiki olan Kuzey Kore’yi önce tehdit sonra da diplomatik ilişki kurma yollarını deneyerek Çin’den uzaklaştırmaya çalışıyor. Bu açıdan bakıldığında buzları eriyen ABD-Kuzey Kore ilişkilerinin geleceği her iki taraf için de yeni fırsatlar sunacak gibi görünüyor. Yine de Trump’ın zikzakları dikkate alındığında ihtiyatlı olmakta yarar var.