Rusya’nın Ukrayna işgaline ilişkin Batılı kaynaklarca yapılan değerlendirmelerde, Rus ordusunun beklendiği kadar etkili olamadığı ve Moskova’nın büyük bir hayal kırıklığı içerisinde olduğu sıkça dile getiriliyor. Bu yorum sahiplerinin, Rus ordusunun yavaş ve etkisiz ilerlemesinin arka planında üç önemli faktör olduğu konusunda hemfikir olunduğu anlaşılıyor. Söz konusu üç etkenden biri, Rus ordusunun lojistik konusundaki zafiyetleri. Bir diğeri Ukrayna devleti ve milletinin beklenenden çok daha güçlü bir direniş göstermesi ve üçüncü önemli etken ise Batı tarafından sergilenen birlik görüntüsünün çok ciddi yaptırımlar uygulama konusunda önemli mesafe almış olması.

Rus ordusuna ait tank ve araçların yakıt tedarikinde yaşanan sıkıntılar yüzünden yolda kalmış olması, Batı tarafından alaya alınır derecede gündemde tutuluyor. Rus ordusunun plansız ve stratejik hatalarla dolu bir süreç yürütmesinin sahada ciddi sorunlarla karşılaşılmasına sebep olduğu değerlendiriliyor. Oysa Moskova, üç gün içinde Kiev’e ulaşılacağı, Ukrayna halkının Rus ordusunu çiçeklerle karşılayacağı ve Zelenski iktidarı yerine Rus yanlısı bir hükümetin başa getirileceği konusunda propaganda yapıyordu. Moskova’nın bu beklentilerinin hiçbirinin gerçekleşmemesi ve sürecin uzaması, kısa süreli bir operasyon için hazırlık yapmış olan ordunun ciddi zafiyetlerle karşılaşmasına yol açtı. Yakıt ve mühimmat tedarik zincirindeki aksamalar, ilerleyişin çok yavaşlamasına ve hatta durma noktasına gelmesinin temel sebebi olarak öne çıkıyor. İşgal süreci uzadıkça, Rusya’nın daha büyük sorunlarla yüzleşmesi gerekecek gibi duruyor.

Moskova’nın Ukrayna halkının ve yönetiminin tepkisinin ne olacağı konusunda da doğru öngörülerde bulunamadığı anlaşılıyor. Oysa, Ukrayna halkının seçimle işbaşına gelen kendi iktidarına karşı bile 2014’te Maidan direnişi esnasında çok kararlı bir şekilde direnç gösterdiği, polis zulmü sebebiyle onlarca kişinin hayatını yitirmesine rağmen protestolardan vazgeçmediği, Rus yanlısı Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in ülkesini terk etmesine kadar sokak protestolarından vazgeçmediği unutulmuş değil. Ukrayna halkının, “Ukraynalılık kimliği” ve “Batı ile bütünleşme” konusundaki kararlılığını açıkça ortaya koyan 2014 eylemleri, Moskova’nın öngörüde bulunurken hesaba katması gereken en önemli husustu. Ukrayna halkının Rus yanlısı bir iktidara bile direndiğini görenlerin, Rus ordusunun işgaline direnmeyeceğini beklemek büyük bir hata oldu.

Moskova’nın stratejik hatalarından biri ise Batı’nın tek sesli olamayıp etkin bir muhalefet gerçekleştiremeyeceğine dair yanlış beklentisi idi. 2014’te Kırım’ı işgal eden Rusya’ya ya da 2008’de Gürcistan’a müdahale eden Rusya’ya verilen tepkinin bir benzerinin yaşanacağını sanan Moskova, öncekilere kıyasla çok daha büyük çapta bir tepkiyle karşılaştı. Hatta tepkinin büyüklüğü, AB ülkeleri arasında bir bölünme bekleyen Putin’in tahminlerinin aksine, Avrupa’da bir bütünleşme ve dayanışmaya vesile oldu. Batı’nın Ukrayna’da bu sefer daha etkin bir şekilde Rusya’yı karşısına alması, geç de olsa önemli bir fark yarattı.

Bu noktada, acaba AB ve ABD, şimdiki duruşu 2008’de veya 2014’te verse ne olurdu sorusu akla geliyor. Eğer Batı 2008’de Gürcistan’a askeri müdahale yapıldığında Rusya’ya bu derece geniş yaptırımlar uygulasaydı 2014’te Kırım ilhak edilebilir miydi? Kırım ilhak edilince bu tepki ortaya konsa, Rusya şimdiki operasyona cesaret edebilir miydi? Buna kesin bir cevap vermek zor olsa da, Batı şimdiki kararlılığı geçmişte gösterebilse şu an milyonlarca Ukraynalı göçmen durumuna düşmemiş, binlerce insan hayattan kopmamış olurdu.

Batı, müttefik olarak gördüğü bir ülkenin arkasında durma noktasında tereddüte düştüğünde ve birlik sağlayamadığında mevzi kaybettiğini, bir ve beraber olduğunda ise stratejik kazanımlara erişebildiğini artık görmüş olsa gerek. Ukrayna krizi, Batı içerisindeki fikir ayrılıklarının giderilmesi ve AB ve NATO gibi kurumların müttefiklerinin arkasında durmaktan çekinmemesi gerektiğini bir kez daha göstermiş oldu. Batı’nın bu krizden çıkarması gereken birçok dersten biri bu.