Şehit Nadir’in ve nicelerinin aziz hatırasına…

Türkgün gazetesinde yazmaya yeni başladığım zamanlardı, birkaç karalama yapıyor, gazeteye gönderiyordum, onlar da sağ olsunlar nazımı çekiyor, bozuk Türkçemi de anlayışla karşılıyorlardı. (Bu iki durum hâlâ da devam etmektedir) Yine bu gazeteye yazmaya başladığım ilk zamanlardaydı ki, doğduğum il Zengilan’ın işgal tarihi yaklaşmaktaydı, ben de mutlaka bu konuyla ilgili bir şeyler yazmalıydım. Uzun uzun düşünerek, duraksayarak Zengilan’ın şanına ve ruhuna yakışmasa da bir şeyler yazdım. Şüphesiz Zengilan’ı anlatmak bir cesaret isterdi ve ben de bu cesaretimden ötürü yazımda ilk önce 25 yıldır hasretle kıvranan Zengilanlılardan ve orada şehit düşenlerden özür diledim. 29 Ekim, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve bizim ilin de işgal tarihiydi. Her 29 Ekim’de işgal tarihimizi andık, hem de Türkiye’ye sevgiden, cumhuriyete saygıdan dolayı kutlama mesajları paylaştık. Hep içi buruk bir şekilde, utanarak paylaştık…

27 Ekim 2018 yılında yayınlanan Zengilan başlıklı köşe yazımdan bir kesit: “…Kasabada, yol kenarında askeri bir araç durmuştu. Askeri üniforma giyen bu kişiyi tanıdığım için kendisine doğru yaklaştım. Fırsat bu fırsat. Üniformasının koluna dikilen bayraktan ben de isteyecektim. Nadir amca arabanın tamiriyle uğraşıyordu. “Ne yapacaksın?” diye sordu. “Üzerimde taşıyacağım.” dedim. Gülümseyerek aracın içine girdi, içeriden küçük bir bayrak alıp bana uzattı. İlk defa bayrağımıza dokundum. Bizim bayrağımız... Hem de askerlerin koluna dikilen bayrak. Onu bana hediye eden insan, Nadir Feyziyev ise birkaç ay sonra şehit oldu. Hayalimdeyse hep o gülümsemesi kaldı.

İki yıl sonra kış aylarında bir telefon geldi. Genç bir kız merhaba deyip, ismini söyledi. Öğrencilerimden biri olduğunu düşündüm, ismini söyledikten sonra böyle birini tanımadığımı fark ettim. Konuyu anlamak için buyurun, dinliyorum dedim. “Hocam, ben Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde eğitim alıyorum. Yazınızı okudum, sizi çok aradım. Bana biraz babamı anlatır mısınız? Ben doğmadan önce şehit düştü…” Yerimde donup kaldım, uzun süre sustum, kendimi toparlamaya çalışıyordum. Adın nedir diye tekrar sordum. “Adım Nadire. Hocam, babam Nadir 11 Nisan 1993 yılında şehit düştü, 3 Haziran 1993 yılında ben doğdum. Onun hatırasına ismimi Nadire koydular.” Paramparça oldum, boğazım düğümlendi. Bana babasını soran bir şehit evladına cevap vermem gerekiyordu. Toparlandım ve babasının mert ve vatansever bir insan olarak hep hatıramda kaldığını anlattım. Benden hikâyede geçen bayrağı sordu, anlaşılan bayrağın emanetçisi, baba yadigârını isteyecekti. İstedi de, ama ne yazık ki, o bayrak bende değildi. Emanete sahip çıkamamıştım. 29 Ekim’de, Zengilan işgal olduğu zaman bayrak da işgal edildi. Utandım, özür diledim. Olgunlukla karşıladı.

20 Ekim 2020. Zengilan kurtuldu. Vatan, sahiplerine döndü. Azerbaycan ordusu bu tarihte güzel yurdumuzu işgalden kurtardı. Sevincimizi anlatacak kelime yoktu, söz kudretini kaybetmişti. Tebrik telefonları ve mesajlar sevincimize sevinç katıyordu. Bir mesaj geldi, “Ay Allah, gözümüz aydın” diye kısa mesaj. Yazan, şehit Nadir’in kızı Nadire’ydi.

29 Ekim 2020. Şükürler olsun ki Zengilan’ın işgalinden 27 yıl geçmedi.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mız kutlu olsun!