Türkiye’de uluslararası ilişkiler disiplininde çalışanların ağırlıklı olarak ilgilendiği ve uzmanlaştığı alanlar Türkiye’nin yakın bölgesi ve genel olarak Batı olmak üzere Avrupa’dır. Ülkemizde Uzak Doğu-Pasifik, Latin Amerika ve Afrika bölgelerine yönelik ilgi az olduğundan bölge dillerine vakıf uzmanlarımız da son derece kısıtlı. Ülkemizde dış politika gündeminin Ortadoğu, ABD ve AB gibi konular üzerinde yoğunlaşması da bu durumda ciddi pay sahibi. Türkiye’nin orta ölçekte bir güç olması ve bölgesel gelişmelerin yoğunluğu ister istemez uzak bölgelerdeki gelişmelerin yeterince takip edilememesini beraberinde getiriyor. Sonuç olarak, uzak ve önemsiz sandığımız birçok siyasî ve ekonomik gelişmenin küresel çaptaki yansımalarını okumak, değerlendirmek ve Türkiye’yi bunlara göre hazırlamak konusunda ciddî zafiyetler ortaya çıkabiliyor.

Buna en güzel örneklerden biri Çin’in başlattığı “Bir Kuşak Bir Yol” projesi. “Yeni İpek Yolu” olarak da bilinen bu devasa proje, Çin’in artan ekonomik gücünün tüm dünya üzerine nasıl yayılacağını gösteriyor. 2013’te Çin Devlet Başkanı Şi Cinping tarafından ilân edilen proje, Asya, Afrika ve Avrupa’yı ulaşım ve ticaret ağlarıyla birbirine bağlayarak Çin’in doğusundan Avrupa’nın batısına kadar yayılan bir sahada yeni bir ekonomik kalkınma modeli öngörüyor. Çin, yeni ticarî kanallar açmak suretiyle ürünlerini uzak noktalara daha hızlı ulaştırmak gibi ekonomik açıdan rasyonel gerekçelerle bu projenin bütünüyle hayata geçmesine çabalıyor. Bu çerçevede, kara, deniz ve demir yolları ile uzak noktalar birbirine bağlanıyor, çeşitli enerji, altyapı, üstyapı projelerine muazzam kaynaklar aktarılıyor.

Çin, ticaret ve ekonomi odaklı bu entegrasyon sürecinde, yatırım için finansmana ihtiyacı olan birçok ülkeye kredi sunmaktan da geri kalmıyor. Çin, karşılıklı fayda sağladığını savunduğu bu kredilerle bu sisteme dahil olacak bazı ülkelerde yol, köprü, liman, enerji santrali gibi projelerin hayata geçirilmesini temin ediyor. Ancak, bu kredilerin Çin’e bağımlı ülkeler yaratması ve bazı ülkelerin borç yükü altında ezilmesi de ihtimal dahilinde. ABD’nin Çin’in kredilerle yürüttüğü projenin birçok gelişmekte olan ülkeyi zor duruma düşürdüğü iddiaları epeydir gündemde. Örneğin, ABD Başkan Yardımcısı Pence, Çin’in İndo-Pasifik bölgesinde altyapı projeleri için altından kalkılamayacak krediler sunduğunu dile getirmişti. Hatta bu projenin küçük ülkeler için bir tuzak olduğunu savunanlar dahi var.

Tuzak mıdır değil midir, bu proje Çin’in Batı üzerindeki nüfuzunu ne derece artırır, ABD’nin Çin’e karşı başlattığı ticaret savaşı projeyi baltalama girişimi midir ve Çin’in bu hamlesi jeostratejik dengeleri nasıl etkiler gibi sorulara cevap vermek için henüz erken. Çin ekonomik gücü ve ticaret kapasitesi ile nasıl bir kalkınma planı hazırlayacağı, bunun Çin ve diğer ülkelere faydasının nasıl dağılacağını zaman gösterecek.  Şu an için Çin’in bu proje kapsamında birçok ülkeyle finansal açıdan bir karşılıklı bağımlılık kurduğunu söylemek mümkün.

Pekin’de 25-28 Nisan tarihleri arasında gerçekleştirilen “Kuşak ve Yol Forumu”nda 64 milyar dolarlık anlaşmaya imza atılması da halihazırda var olan bağımlılığın artacağını gösteriyor. Proje kapsamında yapılacak tüm yatırımların toplam değerinin 3 trilyon doları aşacağı beklentisi projenin büyüklüğüne işaret ediyor.

Türkiye’nin de doğu-batı güzergâhı üzerinde Yeni İpek Yolu’nun bir bileşeni olduğu dikkate alınırsa, bu konunun siyasî, ekonomik ve jeostratejik boyutlarının yakından takip edilmesi gerektiği açık. Bu düşünceyle, bir sonraki köşe yazımda bu konu hakkında durmaya devam edeceğim.