Basketbolda Dünya Kupası sürprizlerle geride kaldı. Herkesin beklediği ABD-Sırbistan finalinin aksine İspanya, Arjantin’i yenerek şampiyon oldu. 40 yaşındaki Scola’nın önderliğinde genç sayılmayacak üç oyuncu ile finale gelen Tangocuların gücü, yıllarca aynı oyuncularla oynayan Matadorlara yetmedi.

Turnuvaya iyi başlamayıp, elenmenin kıyısından dönen İspanya, bildiği oynadığı basketboldan ödün vermedi. Uzunları üçlük atan, asist yapan Matadorlar, zengin kısa rotasyonu, müthiş iç dış dengesiyle finali zorlanmadan geçti. Kupanın finalini en yaşlı iki takımın oynaması, en yaşlısının da kazanması kalitenin yanı sıra deneyimin de önemini hatırlattı.

ABD tarihinin en kötü sonucunu aldı, Sırbistan, Bogdanovic’in yalnız kalması, geniş uzun kadrosundan verim alamamasıyla beşincilikle yetindi. Litvanya, Yunanistan gibi takımlar ilk sekiz dışında kaldı. Polonya,Çekya performanslarını en üste çeken takımlar oldu. Kupada belli seviyedeki ülkeler arasında en kötüsü herhalde bizdik. Rahat çıkacağımız gruptan çıkamadık. Stratejimizi uygulayamadık. ABD maçının etkisinden kurtulamadık. Eksiktik, sakattık, şanssızdık. Hepsi söylenebilir. Gerçek şu ki, Dünya 17’ncisi gittik, 22’ncisi döndük. Geride bıraktığımız ülkelerden yalnızca biri, o da ikinci turda yendiğimiz Karadağ. ABD maçının dışında bizi heyecanlandıran maçımız olmadı. Olimpiyat eleme maçlarına katılma hakkını kazanmak başarı, ancak bu da bizi yanıltmasın.

Gelecek on yılı takımını şekillendiriyoruz da, unutmayalım bir iki takım dışında birçok takımda aynı durumda geldi kupaya. Değişimin bu kadar sert olduğu, bütün yükün aralarında genç oyuncuların da olduğu birkaç ismin üstünde kaldığı takımımız, gruptan çıkabilirdi, ancak yukarıları mümkün değildi.

Evet basketbol bir takım oyunu. Ama artık bireysel performansların da öne çıktığı bir takım oyunu. Yani üst düzey oyuncuların… Öyle bir iki tane değil. Oyunu her yönü ile oynayabilen, fazla sayıda isme ihtiyacımız var bizim. Herkesin söylediği, istediği bu değil mi? Yetiştirip, geliştirmek. Bunun için çalışmak, eğitim, istek, fedakarlık vs. şart.

Yine tüm basketbol adamları söylemiyor mu? Oyuncu, oynayarak yetişir. Elimizde bu topun peşinden koşan çok genç var. Kulüplerimiz, antrenörlerimiz var. Ya yabancı sayısını düşürelim ya da öğretelim, eğitelim, geliştirelim, onların seviyesine çıkaralım. Oynatalım bu gençleri. Oynamalarına engel olan, çocuk yaşta paranın peşine, simsar menajerlerin eline düşmelerini sağlayan düzeni değiştirelim. Fırsat eşitliği yaratalım.

Sporun her alanında olduğu gibi, bir dönüşüme ihtiyacımız var. Milli takımda ülkenin en iyileri olur. Biz yetiştirdiklerimizi, kolay kaybediyoruz, yeterince faydalanamıyoruz, bazen de yok sayıyoruz. Yerine yenisini de çabucak koyamıyoruz. Sonra jenerasyon değişimi falan diyoruz. Bunu bütün dünya yaşıyor. Ama onlar daha az hasarla bulundukları yerin bir kademe altında atlatıp yola devam ediyor. Bizim gibi sert düşüşlerle değil. Çünkü sağlıklı bir sistemleri, ekolleri var.

Bakın Bandırma Teksüt’e. Alt yapıya yatırımın karşılığını alıyorlar şimdi. Tonla oyuncu yetiştirdiler. Banvit bitti ama yola devam ediyorlar. Hazırlık turnuvası da olsa Eurolig şampiyonuna kafa tutuyorlar çoluk çocukla! Yoksa kapıya kilidi çoktan asmışlardı.