Ana muhalefet partisinin siyasi heybesine yüklediği “Açız aç” söylemi, HDP’nin varlık gösterdiği illerde açlığın fizyolojik gereksinime vurgu yapan ilk anlamını nedense kaybediyor ve başkalaşıyor. Batı’da market raflarına, faturalara, benzin fiyatlarına göre dikilen açlık elbisesi, Doğu’da kimlik siyasetinin ve bölücü açlığın beklentisine uygun bir kılıfa sokularak pazarlanıyor.

Türkiye’de bir avuç kaymak tabaka dışında toplumun ekseriyeti birbirine oldukça benzeyen hayat koşullarıyla mücadele halindeyse, çözüm önerilerinin bölgeden bölgeye bu denli başkalaşım göstermemesi gerekir.

Vatandaşların öncelikli talepleri ilden ile farklılaşabiliyorsa, mesela Ankara’daki bir seçmen faturalardan şikâyet ederken Diyarbakırlının beklentisi “Anadilde eğitim”e kanalize olmuşsa o zaman önümüzdeki seçimlerin tek belirleyicisinin ekonomi olduğunu söylemek mantıksızdır, dayanaksızdır.

Ve yine, ekonomiyi düzeltme formülü kapsamlı bir demokrasi atılımına indirgeniyorsa, terörden hüküm giyen Selahattin Demirtaş’ı salıverme vaadi de bu paketin içine sokuluyorsa ana muhalefet partisi temel iddiası olan “Hukuk devleti olmadan ekonomi düzelmez” önermesini en baştan ve kendi elleriyle yok ediyor demektir.

Kılıçdaroğlu’nun Demirtaş ve Kavala’yı kast ederek, “Az kaldı, bekleyin. Çıkaracağız sizi” sözleri, iktidara gelmeleri halinde yargıya talimatla karar aldıracaklarının beyanıdır. “Yeniden yargılayacağız ve kararı bağımsız mahkemelere bırakacağız” bile diyemiyorlar. Çünkü bağımsız hiçbir mahkeme terörün kanlı siyasetinin meşrulaştırıcısı olan Selahattin Demirtaş’ı hak ettiği cezanın süresi dolmadan serbest bırakmayacaktır.

Kendisine yapılan siyasi eleştirilere hakaret davası açarak, yazanın yargılanmasını ve ceza almasını murat eden Kılıçdaroğlu’nun, binlerce can kaybından mesul olan bölücü örgüte milletvekili maskesi takarak hizmet eden Demirtaş’ı serbest bırakmayı vadetmesindeki ikircikli yaklaşım, demokrasiye değil gizli gündemlere bağlılıkla izah edilebilir.

Eğer altılı yapının sakız gibi çiğnediği şekliyle, hukuk devletinin dayanaklarını sağlamlaştırmak tüm sorunların ilacıysa, hukuk tarafından hüküm giydirilen bir terör suçlusunu talimatla serbest bırakmak, yargının bağımsız karar alma gücünü de yok saymaktır. Yargı işleyişine yapılacak bu türden bir siyasi müdahale, Türkiye’yi bir hukuk devleti yapmayacaksa, muhalefetin “Hukuk devleti olmadan ekonomi düzelmez” önermesi çöpe gitmiyor mu? Görülüyor ki muhalefet devasa çelişkilerle, mantık hatalarıyla ve gizli gündemlere bağlılıkla ilerliyor. Ayrıca şunu da söylemeden geçmeyelim. Yargıya talimat vereceğini söyleyen bu dil, yargısız infazların ve keyfe keder tutuklamaların da şimdiden habercisi.