Zorlu yaşam olayları karşısında insanların çeşitli stres tepkileri göstermesi beklenen bir durumdur. On ilimizde büyük yıkıma neden olan, tüm Türkiye’de ve komşu ülkelerde hissedilen, yüzyılın felaketi olarak nitelendirilen Kahramanmaraş merkezli deprem toplumumuzun her kesiminde korku, endişe, panik atak, psikolojik travma ya da travma sonrası stres bozukluğuna neden olduğunu gözlemliyoruz. Psikolojik travma, kişinin beklemediği, olağan dışı olaylara sınırlarını zorlayan bir şekilde maruz kalması sonucu gösterdiği bir tepkidir. Bu tepkiler anormal tepkiler olmayıp olağanüstü durumlara verdiğimiz normal tepkilerdir.

Depreme ve deprem sonrası durumlara her yaş grubundaki kişilerin yani çocuk, genç, yetişkin ya da yaşlıların tepkileri farklı olabilmektedir. Özellikle felaketlerde en fazla etkilenen kişilerin genellikle okul öncesi ve ilkokul dönemindeki çocuklar olduğu bilinmektedir. Bu bakımdan çocukların depreme tepkilerini içinde bulunduğu gelişim döneminden dolayı iyi anlamak ve ona göre davranmak çok önemlidir.

Çocukların deprem sonrası durumu anlaması, kabullenmesi ve uyum sağlaması pek de kolay değildir. Çünkü zihinsel gelişimi bakımından kötü şeyler kötü insanların, iyi şeyler ise iyi insanların başına gelir diye düşünmektedirler. Bu nedenle olayın meydana gelmesinde kendilerini suçlayabilirler.

Depremi doğrudan yaşayanlar ile dolaylı yaşayanların verdikleri tepkiler ve psikolojik durumları doğal olarak birbirinden farklıdır. Ancak depremden etkilenen okulöncesi ve ilkokul çocuklarının deprem sonrası tepkileri genelde birbirine benzer özellikler taşır.

Okulöncesi çocuklarda deprem sonrası anne baba ya da yakınlarının yanından hiç ayrılmama, sürekli ağlamaklı olma ya da ağlama, huysuz ve sinirli olma, karın ağrısı gibi fiziksel şikâyetler, parmak emme, altını ıslatma, hayaletler görme, konuşma güçlüğü ya da kekemelik gibi tepkiler gösterebilirler.

İlkokul çocuklarında ise deprem sonrası akademik başarının düşmesi, içine kapanma, dikkat eksikliği, karın ağrısı, baş ağrısı gibi fiziksel şikâyetler, alınganlık gösterme, kavgacı olma, uyku problemleri, asılsız korkular geliştirme, mutsuz olma ve yeme bozuklukları görülebilir.

Okulöncesi ve ilkokul öğrencilerinde yaşadığı olayın etkilerini azaltmak ve normalleşme sürecinde psikolojik sağlamlıklarını artırmak önemlidir.

Peki neler yapılabilir?

Birincil olarak deprem sonrasında yetişkinlerin toparlanmasının çocuklar için en önemli yardımlardan biri olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bu konuda aile bireyleri ya da çocukla ilgili diğer kişiler sorunlarının üstesinden gelebilmek için birlikte hareket edebilirler. Zorlandıkları durumda gerekirse bir uzman yardımı almaları önemlidir.

Deprem gibi travmatik yaşantılar sonrasında çocukların en çok ihtiyaç duyduğu güdü güven duygusudur. Bu temel anlayışla çocuğa olup bitenler kısa ve öz olarak anlatılmalı, dünyanın aslında güvenilir bir yer olduğu duygu ve anlayışı oluşturulmaya çalışılmalıdır. Örneğin çocuğa “Deprem oldu, biraz sallandık, bazı binalar yıkıldı, biz güvendeyiz” denilebilir. Artık güvende olduklarına dair çocuklara moral verilmelidir.

Deprem konusunda gereksiz ayrıntılardan kaçınılmalı, çocukların yanında depremin etkileri ve olumsuz sonuçları konuşulmamalı, aşırı duygusal tepkiler verilmemelidir.

Depremi yaşamış, enkazın altında çıkmış, yaralanmış, anne-baba ya da her ikisini de kaybetmiş, yakınlarını, alıştığı yerleşim yerini, okulunu kaybetmiş çocuğa her görenin depremle ilgili sorular sorması doğru değildir. Çocuğun tekrar tekrar depremi yaşamasına, travma sonrası psikolojik rahatsızlıkları tekraren yaşamasına neden olur.

Deprem ve etkileri hakkında sorular sorulmamalı, ancak onların sorularına içtenlikle doğru ve anlaşılır cevap verilmelidir.

Çocukları dinlemek, soru sormalarına izin vermek, sohbet etmek, birlikte resim yapmak ya da oyun oynamak onların normale uyum sağlaması için yapabilecek önemli etkinliklerdir.

Çocuğa samimi bir şekilde onu sevdiğinizi söylemek önemlidir. Sevildiklerini ve değer verildiklerini hissettiklerinde çocuklar daha mutlu ve umutlu olurlar.

Olumlu davranışlar görüldükçe bu davranışlar için onlar takdir edilmelidir. Çocuklarınızı övmeniz, onları şımartmaz; tam tersine bu iyi ve olumlu davranışları yeniden yapmak için onları cesaretlendirir ve kendilerine olan güvenin artmasını sağlar.

Bu nedenle çocuklarınızın yemek, oyun, ders, kurs ya da uyku saatlerinin değişmemesine mümkün olduğunca özen gösterin.

Kendinize ve çocuklarınıza yardımcı olmak için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biri de doğru kaynaklardan bilgi almaktır. Çocukların normal hayata tekrar uyumunu sağlamak için psikososyal destek konusunda Üniversiteler ya da Milli Eğitim Bakanlığı gibi psikoeğitim konusunda eğitim veren kurumlarda eğitim alan profesyonellerin işe koşulması önemlidir. Özellikle bazı üniversitelerin psikolojik danışma ve rehberlik uygulama ve araştırma merkezleri ile psikoloji uygulama ve araştırma merkezlerinin, Mili Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının sahaya ve uygulamaya yönelik önemli çalışmaları ve uzman personelleri olduğunu biliyoruz. Şu anda deprem bölgesinde seferberlik ruhu ile yetişmiş profesyoneller çalışmalarını yürütmektedirler. Okulların açılmasıyla tüm okullarımızdaki okul psikolojik danışmanların (rehber öğretmen), öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin öğrencilerimize uygun desteği vereceğine inanıyoruz.

Çocuklara uygulanan psikoeğitim programlarının genel amaçlarını; zorlayıcı yaşam olaylarının psikolojik etkileri hakkında bilgilendirmek ve farkındalıklarını arttırmak, tepkilerinin doğal olduğunu göstermek, okul ile iletişimini güçlendirmek, başa çıkma yöntemlerini, sosyal destek kaynaklarını fark etmelerini sağlamak, geleceğe ilişkin olumlu bakış açısı kazandırmak, duygu ve düşüncelerini ifade etmelerini sağlamak, psikolojik sağlamlıklarını güçlendirmek, öğrenme becerilerini ve gelişimlerini desteklemek olarak açıklayabiliriz.

Özetle; anne-babalara, öğretmenlere, uzmanlara ve sosyal çevrelere çocukların travmatik yaşantılarının normalleştirilmesinde ve onların normal hayata uyum sağlamalarını kolaylaştırmada önemli görevler düşmektedir.

Çocuklarımıza daha güzel, daha yaşanabilir bir ülke ve dünya bırakmak, onları huzur, güven ve barış ortamında geleceğe hazırlamak herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi ile mümkündür. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin şu anlamlı tespiti bu noktada en temel yol göstericimiz olmalıdır: “Çocuklarımız gelecektir. Gelecek riske atılamaz. Yetimlerimiz, öksüzlerimiz, kimi kimsesi olmayan evlatlarımız asla yarınsız ve çaresiz değildir. Kimsesizlerin umudu olmak, huzuru olmak, aşı olmak, sıcak kucağı olmak manevi görevimizdir. Bu görevin ifası için gün bugündür.”