Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik başlattığı işgal girişimi üçüncü haftasını doldurdu. Rusya’nın beklediği gibi kısa ve zahmetsiz bir iktidar değişikliğinin yaşanmayacağı, savaşın uzayacağı şimdiden görülüyor. Zelenski’nin yerine Rusya’ya yakın duracak bir liderin iktidara geleceğine ilişkin beklentinin de gerçekleşmeyeceği ortaya çıktı. Ukrayna devleti ve milletiyle Rus yayılmacılığına karşı kararlı bir şekilde mücadele ediyor. Ancak savaş ilerledikçe ve Rus ordusu başkente yaklaştıkça şiddetin ve zayiatın arttığı da dikkatlerden kaçmıyor.

Havadan ve karadan devam eden Rus saldırıları, işgal sürecinin uzamasının Rusya’da yarattığı hayal kırıklığı ve endişe yüzünden daha pervasız bir hal aldı. Rusya, sivil direnişi kırmak ve Ukrayna yetkililerini müzakere masasında daha büyük baskı altına almak amacıyla sivillere yönelik saldırılarını artırmış durumda. Sivil yerleşim yerlerine yapılan saldırılar ve sivil kayıpların artması önümüzdeki günlerde daha trajik olayların yaşanacağına işaret ediyor. Savaşın bile bir hukuku olduğu, savaşta bile hastane gibi bazı belli başlı yerlere saldırılamayacağı, savaş ve insanlık suçlularının uluslararası hukuk tarafından kovuşturulup bunlardan dolayı cezalandırılabileceği unutulmuşa benziyor.

Rusya, direnişi kırmak için sivillere yönelik daha sert davranıyorken, Ukrayna’da sivillerin askerlerin arasında sokak savaşına hazırlık yaptığı görülüyor. Rus askerleri ve araçlarının Kiev gibi büyük şehirlerin içerisine girmesiyle, şimdiye kadar gördüğümüzden çok daha kanlı sahnelerin yaşanması kuvvetle muhtemel. Sokak savaşlarının başlamasıyla kim bilir ne büyük katliamlardan, savaş ve insanlık suçlarından bahsetmek zorunda kalacağız.

Vladimir Putin, Ukrayna üzerinden Batı’ya mesaj vermenin derdinde olduğu için Kiev’i ne pahasına olursa olsun dize getirmek derdinde. Çeçen savaşındaki acımasız ve vurdumduymaz tavrına büründüğü izlenimini veren Putin, temelsiz ve çarpık tarih ve millet anlayışıyla teorize ettiği “Ukrayna kimliği”ni silahla, zorla kabul ettirebileceğini düşünüyor. Ancak Putin, Rusya ile Ukrayna’nın aynı millettin evlatlarına ait iki devlet olduğu tezini benimseyenlerin sayısını artırmak şöyle dursun, iki devlet ve iki millet arasındaki ayrılığı daha da keskinleştiriyor. Zira savaşın ortaya çıkardığı sivil yıkım, Putin’in “hayali cemaat”ine inanmayı daha güç hale getiriyor.

Putin, iki devleti bir araya getirmek suretiyle kendi küçük SSCB’sini inşa etmek niyetiyle giriştiği işgal sonucunda Ukrayna ile Rusya arasındaki ayrılığı iyice körüklemiş oldu. Önümüzdeki dönemde Ukrayna’da Rusça konuşanların da Rusya’ya sempati ile bakanların da sayısında ciddi bir azalma olacak. Bir diğer ifadeyle Rusya, yanı başında duran Ukrayna’yı içine almak isterken kendinden daha da uzaklaşmasına sebep olacak. Bu açıdan bakıldığında, savaşın sonucu ne olursa olsun, Ukrayna ile Rusya arasında daha keskin bir ayrışma söz konusu olacak. Yeniden “Soğuk Savaş” yaşanacaksa Dinyeper Nehri belki de yeni Berlin Duvarı olacak. Belki de 1945 sonrası bölünmüş Berlin’in yerine de Rusya’ya karşı direnişin karargâhına dönüşen Kiev geçecek.

Putin, Rus İmparatorluğunun kurucusu Petro’ya özeniyor, emperyal dönemin büyüklüğüne erişmeyi hayal ediyor olabilir. Ancak, imparatorluklar çağının bir asır önce sona erdiğini, daha 30 yıl önce SSCB boyunduruğundan kurtulup bağımsızlık kazanan ülkelerin artık Sovyetlerin gölgesinde yaşamak istemediğini, bu ülkelerde yaşayan Rusça konuşan azınlıkların Rusya’nın işgali için meşru bir gerekçe olamayacağını hâlâ kabullenememiş durumda. Ayrıca Putin, Hitler’in “Almanları birleştirme” hedefinin hem Almanya hem de Hitler’in şahsı için nasıl bir hüsranla bittiğini de unutmuşa benziyor. Aklıselim kaybedilir, gerçeklikten kopulur, meşruiyet göz ardı edilir ve şovenist bir ihtirasla siyaset yapılırsa sonucun ne olacağını böylelikle bir kez daha görüyoruz.