Orta Doğu, kan gövdeyi götüren bir ortamda. Dünyanın en büyük açık hava cezaevinin dünyanın en büyük bombalı katliamına dönüştürüldüğü şu günlerde; bana göre gündem; “toprakları satılan Filistin’den ziyade, Filistin’i satma ihaneti…”

Aslında sözü çok da fazla eğip bükmeden, tarihi bir bilgi öğrenimi ve tespit amaçlı olarak siz okurlarıma soruyorum: Şu günlerde Filistin’i satanlar; bekledikleri gün geldiğinde bizi neden satmasınlar ki? Şua anda Filistin’in satılan toprakları üzerinden bir gündem oluşturmanın bir “cambaza bak” taktiği ile odak şaşırtma taktiği olduğunu düşünüyorum.

Biraz tarihi araştırdığımızda aslında her şey ortaya çıkıyor ve “Çanlar Kimin İçin Çalıyor?” cümlesi hemen hepimizin aklına “acaba sıra kimde?” sorusunu getirtiyor.

Amerika ve İsrail genelde “karanlıkta göz kırpma” taktiğini kullanırlar. Amerika, kimsenin anlayamayacağı bir işarette bulunur veya bir söz söylerdi.  Abi Amerika artık küçük kardeşine çaktırmadan işmar etmiyor. Artık açıkça destekliyor ve yanındayım diyor! Abi kardeş için yıllardır aynı terane, “masumları katlet, yurtlarını gasp et, geride kalanları tahrik edip kendine saldırt, ardından onları da terörist ilan edip öldür.” Kısaca bu şekilde de formüle edilebilir.

Orta Doğu denkleminde “siyasal iletişimde” ve “sosyal psikolojide” özellikle “Türkiye Cumhuriyeti olarak güçlü olmak ve dik durmak zorundayız.” Siyasal iletişimde temel mantık mesajın tekrarıdır. Tekrar ne kadar güçlü ve etkili kullanılırsa düz değiştirmecelerle hedef kitle o kadar güçlü algılar. Sosyal psikolojide ki pekiştireç etkisi burada kendine yer edinir. Mesajın açık uçlu ve yorumlanabilir çoğaltımı kitleler üzerinde etkisini artırabileceği gibi kitleleri de bir arada tutar. Bu örneği en güzel güzel şekilde dile getiren Bilge Lider Sayın Devlet Bahçeli Bey olmuştur.

İSRAİL’İN BU DURUMA GELMESİNDE FİLİSTİN TARIMININ ROLÜ!

Formül çok açık; terörist ilan edip öldür! Bu formülü öğrendikten sonra sizlere benim ağırlıkla bahsetmek istediğim, İsrail’in bu duruma gelmesinde Filistin tarımın rolü! Bu konuya değinmek istiyorum. Çünkü çok uzaklara gitmeye gerek yok, kısmen de olsa ülkemiz tarımı olarak Filistin çiftçisine uygulanan ve bizim çiftçilerimize uygulanmak istenen benzer uygulamada yok değil!

Osmanlı nüfus sayımlarına göre Filistin’de 1881’de 9500; 1896’da 12500; 1906’da 14200; 1914’de 31 bin Yahudi yaşamaktadır. Dolaysıyla Filistin olayında sonuç odaklı düşünmek yanlış anlaşılmalara sebep olabilir, bizi yanıltabilir. Nüfusları düzenli olarak artıyor ve topraklar satıldı! Ama hangi topraklar? Satılan toprakların sahiplik ilişkileri ne? Asıl detaylı irdelenmesi gereken konu başlıkları bunlar olmalı.

Birinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1918 yılı itibarıyla Yahudiler bölge topraklarının yalnızca yüzde 1,5’luk kısmına sahipti. Bu oranı sağlayan toprak satışlarını da çoğunluğu Lübnanlı Maruni Hristiyan olan toprak ağaları gerçekleştirdi. Toprak ağalarının bu geniş arazilerinde yaşayan köylüler çiftçilik yaparak bu toprakları işliyor ve hayatlarını sahibi olmadıkları bu topraklarda devam ettiriyorlardı. Dolayısıyla baktığımızda bu satışları sıradan halk yapmadı! Satışı yapan toprak ağalarının çoğu Filistin’de yaşamayan, batıda kendilerine yeni hayatlar kurmuş olan dar bir elit sınıftan oluşuyor.

Araplar, ekonomik yönden zor duruma düşürülerek topraklarını satmaya mecbur ediliyor. Mesela “hasat zamanı limana yanaşan ürünlerle (örneğin buğday) yüklü gemiler, ürünlerin (buğday) fiyatının düşmesine sebep oluyor; bu hâdise ertesi sene de tekrarlanınca, evvelce toprağını ipotek ettirmiş olan çiftçi, köylü bu sefer toprağını satmak mecburiyetinde kalıyor.”

Hasat zamanı limana gemilerin yanaşması, ürünlerin iç piyasa da yer bulamaması, çiftçinin maliyetinin altında satışlar yapması… En son olarak paramız var ki alıyoruz, meseleleri! Sevgili tarım dostu ve çiftçi okurlarım; bunlar bizlere hiçte uzak meseleler değil!

KİŞİSEL MENFAATLERİ İÇİN İŞ BİRLİĞİ YAPANLAR!

Kaynakları incelediğimizde Filistinlilerin arazilerinin iddia edildiği gibi gönüllü bir şekilde Yahudilere ve Siyonistlere sattığının asılsız olduğu anlaşılıyor. “Osmanlı döneminden başlayarak Filistinli köylülerin arazilerinin çeşitli baskı, borçlandırma, hile ve sahtecilik gibi yöntemlerle ellerinden alınmıştır.” “Bu faaliyetler yürütülürken hiç şüphesiz Filistin’deki birtakım kesimler (rüşvet alan asker ve sivil bürokratlar) kişisel menfaatleri için Yahudilerle iş birliği yapmışlardır.” Ancak bu iş birliği Filistinlilerin değil, aksine onların arazilerinin Yahudilere transferini sağlamak için yapılan bir iş birliğidir. Yahudilere intikal ettirilen araziler ise, arazilerini gönüllü olarak Yahudilere satmakla itham edilen Filistinli köylülerin arazileridir.

Filistinliler İngiliz Mandası döneminde de kamulaştırma tehdidiyle satın almalar, göçler, zorla yerinden etmeler, ekonomik nedenler gibi gerekçelerle çoğunluğu dolaylı yoldan Yahudilere toprak satışı yapmıştır. “1930’lu yıllarda arazilerin çoğu arazi sahiplerinden satın alındı. Yahudilerin satın aldığı toprakların yüzde 52,6’sı Filistinli olmayan toprak sahiplerinden (1858 Arazi Kanunnamesi neticesinde toprak sahibi olmuş, toprakla doğrudan bağı olmayan ve şehirlerde yaşayan zengin Suriyeli ve Lübnanlı fertler) yüzde 24,6’sı Filistinli toprak sahiplerinden, yüzde 13,4’ü hükümetten, kiliselerden ve yabancı şirketlerden ve yalnızca yüzde 9,4’ü toprağı doğrudan işleyen çiftçilerden satın alınmıştır.”

Dolaysıyla olayın özetine baktığımızda; Filistin halkının topraklarını sattığı iddia edilen topraklarının yüzde 80’inin hazine yani devlet arazisi olması. Yani koparılan tüm bu yaygara geriye kalan yüzde 20’lik arazinin büyük kısmı üzerinde hak sahibi olan toprak ağalarının şuursuz tutumlarından kaynaklandığı ortaya çıkıyor.

 “KRAL ÇIPLAK” DESEM Mİ?

Ülkemizin kalkınması, çağdaşlaşabilmesi, yeniden büyük bir aktör ve güç haline gelebilmesi için tarıma yönelmemiz gereklidir, şarttır. Ülkemizin dünya da söz sahibi olmasının yolu tarımdan geçer!

Dolayısıyla tarım; savunma, güvenlik ve diğer sektörlerinden daha önemlidir!...

Hemen herkes tarafından bilinen “kral çıplak” hikâyesinde “problem kralın çıplak olması mı yoksa krala çıplak olduğunu söylemek mi?” Bu durum kral ve hakikat tarafının bakış açısına göre değişir. Eğer kral tarafından bakarsak kralın çıplak olduğunu söylemek problem ama hakikat tarafından bakarsak da kralın çıplak olması problemdir.

Son Söz: Yıllar geçiyor, biz aynı şeyleri konuşuyoruz, konusu aynı olan filmleri izlemeye devam ediyoruz. Çok şikâyetimiz var ama çözüm yolumuz yok! İçimizde ne orta doğuya yön verememenin hüznü var, ne de Amerika ve İsrail’e kafa tutmanın neşesi var…

Hem ülkemiz hem de ülkemiz tarım sektörü ve paydaşları olarak “Nasılsın” samimiyetsizliği ile  “İyiyim” sahtekârlığı arasında bir yerdeyiz.

Çocuk ve sivillerin katledilmediği bir hafta diliyorum.