Türkiye'de İslamcılar, liberaller, Marksistler, sosyal demokratlar ve Atatürkçü geçinenler dönem dönem Kürtçülük bayrağının altında toplanmıştır. İslamcılar, Kemalizm’in pratiklerine karşı ümmet idealinin pekiştirilmesine adanmışlardır. Marksistler, Kızıl Devrim’in meşalesini etnik bir isyanla harlayarak sosyalist ihtilali kestirme yollardan sağlamayı isterler. Liberaller, özgürleşim boyası altında, ulus-devlete savaş açan küresel kapitalizmin sadık hizmetkârlarıdır.

Aktüel Kürtçülük, HDP ve ona müzahir siyasi spektrumun tentesi altındadır. Kürtçülerin iddiası, Türkiye’de Kürt sorunu çözülmeden toplumsal ittifakın sağlanamayacağı üzerinedir. Bu tez baştan marazlıdır. Önce özerklik sonra müstakil devlet şiarını benimsemiş bir yapının -2011 yılındaki DTK’da demokratik özerklik ilan etmişlerditoplumsal bir ittifaka katkı sunması akıl ve gerçek dışıdır.

HDP, Kürdistan emellerinin tutsağıdır. Ülkenin bir adım ilerlemesi Kürtçülüğün gerilemesi demektir. Türkiye’nin güçlenmesini istemeleri, varoluş sebeplerinin ve planlarının temelden reddi olacaktır. HDP’nin demokrasi, çevrecilik, insan hakları bağlamındaki retoriği, bir çeşit sahne söylemidir. Demokrasi, insan hakları, fırsat eşitliği Kürtçüler nezdinde hedefe giden yolun tali araçlarıdır.

PKK yıllardan bu yana, Doğu ve Güneydoğu’nun “mahrum bırakılmış bölge” imajını güçlendirmek için cinayet işlemekte, adam kaçırmakta, şantiye basmakta, HDP ise ortaya çıkan algıyı “Bölge devlet tarafından geri bırakıldı” herzesiyle pekiştirmektedir. HDP’li Remziye Tosun’a, Doğu’daki koronavirüs vaka artışını “Hükümet istiyor ki Kürt halkı ölsün” şeklinde anons ettiren “bilgelik” bu propagandanın feyzidir. Konya’da iki aile arasında uzun yıllara dayanan husumet sonucu işlenen vahşi kıyım, HDP’nin resmi söylemine “Kürtlerin ırkçı Türkler tarafından katledilmesi” olarak yansımıştır. HDP, münferit hadiseleri bile “etnik ezilmişlik” yaygarasıyla çarpıtmakta ve her olayı örgütün propaganda diliyle ajite etmektedir. HDP’nin ne olduğu ve ne olmadığı sakıt bir tartışmanın konusudur. Daha asıl ve çözümlenmesi gereken, diğerlerinin ne olduğudur.

İki gün önce, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Siyaset kurumunun 35-40 yıldır çözemediği bir Kürt sorunu var. Kürt sorununu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. HDP'yi meşru organ olarak görebiliriz” diyerek Kürtçülük bayrağının sahipsiz kalmadığını bir kez daha tescilledi. İttifak ortağı olan İP Genel Başkanı Akşener de HDP’nin meşru çözüm partneri olması gerektiğini “Ben IRA’yı inceledim. Orada hükümet, silahlı örgütü değil, parlamentodaki siyasi temsilcisini muhatap aldı ve çözüm oldu” sözleriyle sayıklamıştı.

CHP ve İP Genel Başkanlarının ortak tezi, akamete uğrayan açılım sürecini HDP dururken PKK’nın muhatap seçilmesiyle anlamlandırıyor. Sanki biri diğerinden farklıymış gibi… HDP eski Eş Başkanı Sezai Temelli, bir açıklama yaptı ve “Asla unutulmaması gereken şey, demokratik çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı’dır” dedi. Yani Kılıçdaroğlu ve Akşener’e “Bizimle değil İmralı’yla görüşeceksiniz” mesajını verdi. Kılıçdaroğlu’nun siyasi meşrebi az çok biliniyordu da Meral Akşener dün-bugün kıyasında fevkalade ilginç bir kişiliğe dönüştü. “HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyoruz” diyen de kendisiydi. “HDP, AK Parti ve MHP tarafından şeytanlaştırıldı” diyen de kendisi oldu. Geçtiğimiz gün İP Grup Başkenvekili Müsavat Dervişoğlu’na “HDP meşrudur” dedirterek, milliyetçilikle boyalı partisinin HDP hususundaki ürkek adımlarının kararlı bir yürüyüşe doğru evrildiğini gösterdi.

HDP’nin PKK’yla organik bağını ortaya koyan sayısız kanıt ve söylem var. HDP, eş başkanlarından partinin en alt kademesine uzanan skalada, PKK’yla söylem birliği yapan bir partidir. Bu otantik ilişkinin en dolayımsız ve samimi ifadesini HDP’li Erol Katırcıoğlu’nda bulabiliriz. Katırcıoğlu, Halk TV’de kendisine yöneltilen “Neden ‘PKK bir terör örgütüdür’ diyemiyorsunuz” sorusunu, “Allah aşkınıza bir annenin çocuğuyla, bir babanın oğluyla ilişkisi arasına biz nasıl mesafe koyabiliriz. PKK bu toprakların insanlarından oluşuyor ve bizim seçmenlerimizin çocukları veya akrabaları dağa çıkmışlar ve PKK’yı kurmuşlar” şeklinde cevaplamıştı.

PKK ve HDP birbirlerinden ayrı okunması imkânsız bir bütünün parçalarıdır. Biri diğerinin hem sebebi hem de sonucudur. Bu ilişkiyi hiçbir zaman inkâr etmediler. Türkiye’nin Doğu’sunu yutmadan kesilmeyecek bir iştahları vardır. Bu iştahı okşayan Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve diğer bileşenlere Sezai Temelli açık bir çağrı yapmış, “Öcalan’ı görmezden gelerek bizimle diyalog kuramazsınız” diyerek PKK’nın geniş aile fotoğrafına davette bulunmuştur. Kürtçülüğe göz kırpan siyasi aktörlerin bu davete canıgönülden icap etmeleri beklenir.