Tarım; gıda, ekonomik, istihdam ve savunma açısından her zaman stratejik bir silahtı. 2020’de bütün dünyayı sarsan koronavirüs hastalığı (Kovid-19) ve Rusya ile Ukrayna arasında 18 ay 18 gündür devam eden savaş da gösterdi ki; “gıda önümüzdeki süreçte giderek insanoğlunun ihtiyacından ziyade, stratejik bir silaha dönüşecektir!”

Gıdası olmayan her millet her türlü operasyonu yemeye mahkûmdur! Kitleler gıda üzerinden her türlü yönlendirilip, rejimler hatta liderler bile değiştirebilir. “İşin siyasal ve sosyal boyutlarına halk bir şekilde direnç gösterebiliyor ancak iş gıda ve açlık meselesine gelince hiçbir halkın direnci kalmıyor.” Dolayısıyla TARIM ÖNEMLİDİR! GIDA GÜVENLİĞİ MECBURİYETTİR! ÜRETİM ŞARTTIR! “Ülkemiz için tarımda başarılı olmak seçenek değil mecburiyettir.”

Tarım, gıda ihtiyacını karşılayan sektör olmakla birlikte ekonomi içerisinde de birçok rolü olan önemli bir başrol oyuncusudur. Ayrıca ülkelerin ekonomik gelişmişlik yapılarına göre tarımın oynadığı rol ekonomi içerisindeki etkinliğini belirler. Diğer yandan biz “ekonomi denildiğinde yalnızca rakamları düşünürsek aldanırız. Ekonominin içerisinde insan vardır ve insanın davranışları ekonominin yönünü belirler” diyebiliriz.

Hepimiz biliyoruz ki; “karnı doymayan toplumların bir şey üretemeyecek, dolaysıyla yarınından endişesi olan insan verimli olamayacaktır.” Tarımı, gıda güvenliğini çözememiş toplumların ileri teknoloji üretebileceklerini düşünmek hayalden öteye gitmeyecektir.

PUTİN’İN TAHIL KORİDORU SOPASI!

2022 yılının şubat ayında Moskova’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından aylarca kapalı kalan Ukrayna’nın Karadeniz'deki üç limanını yeniden açan ayrı anlaşmalar imzalandı. Aslında bu anlaşmalar aynı zamanda Rus ürünlerinin dolaşımını da kolaylaştırdı.

Her iki ülke de Afrika, Orta Doğu ve Asya’da bazı ülkelerin ihtiyaç duyduğu buğday, arpa, Ayçiçek yağı ve diğer gıda ürünlerinin başlıca küresel tedarikçileri. Ayrıca Ukrayna büyük bir mısır ihracatçısı iken Rusya gübre ihracatı konusunda kritik önemde.

Bütün hikâye: “Büyük bir tarım üreticisi diğer büyük bir tarım üreticisine savaş açıyor ve bu da dünya çapında gıda ve gübre fiyatlarını etkiliyor.”

Her dört ayda bir uzatılması öngörülen anlaşma, savaşın ortasında bir umut ışığı olarak görüldü ve şu ana kadar antlaşma yenilemeleri devam etti. Fakat ara ara 4’üncü ayın bitimine yakın Rusya lideri Vladimir Putin “Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması’nı uzatıp uzatmama konusunda henüz karar vermedik. Bu anlaşmayı uzatmak için defalarca iyi niyet gösterisinde bulunduk. Artık yeter!” gibi ifadeleriyle tahıl anlaşmasını uzatmayacaklarını belirtebiliyor. Aslında Sayın Vladimir Putin; ara ara 4’üncü ayın bitimine yakın tahıl sopasını kullanmayı ihmal etmiyor.

FAZLA ABARTMAYALIM!

Amerika’da yaşayan bir Türk bir nehir kenarındaki ormanlık alanda piknik yapmaktadır. Nehir kenarında oynayan 5-10 yaşlarındaki dört çocuk bir anda akan suya kapılarak sürüklenmeye başlar. Herkes çığlıklar içindeyken bizim Türk orada bulduğu kesilmiş bir ağaç gövdesini suya atar, çocuklara yaklaşıp onları ağacın üstüne alarak karaya çıkarır. Çocukları boğulmaktan kurtarır.

Bu olay sonrası ABD’de “kahraman” ilan edilir. Hayatının geri kalanında bu kahramanlık hikayesini anlattığı konferanslardan elde ettiği gelirle, geçim sıkıntısı yaşamadan ömrünü tamamlar.

Vefatından sonra ruhlar aleminde diğer insanlarla beraber hesap verme sırasını beklemektedir. Bu arada büyük kapının arkasındaki hesap verme mahallinde neler olacağını öğrenmeye çalışır.

Görevli meleğe hesap verme yerinde neler sorulduğunu, neler anlatması gerektiğini sorar. Melek O’na “dünyada yaptığın önemli iyiliklerini düşün ve onları anlat” der.

O da çocukları kurtarma hikayesini anlatıp “bu yaptığım iyilik hikayesi işe yarar mı?” diye sorar.

Melek “tamam tamam anlat da fazla abartma. Çünkü içeride Nuh peygamber de var” der.

Ülke olarak abartmayı, kahramanlık destanı çıkarmayı, başarı öyküsü yaratmayı çok seviyoruz. Bunu da olur olmadık yerlerde, her fırsatta yapıyoruz. Önünü arkasını düşünmeden.

Tarım; Buğdayda yağış rejimine dayalı tarımda dekara 180 kg verim aldığımızda bile büyük bir zafermiş gibi sunuyoruz.

Gençlik; karton kutudaki 20 TL’lik “Starbucks” kahveyi (Caffe Mocha, venti) 109 TL’ye alıp, Olimpiyat meşalesi gibi elimizde gezdirdiğimizde statü aldığımızı zannediyoruz.

Sosyal yaşam; sol kesimden birinin camiye gitmesini, muhafazakâr bir kişinin klasik müzik dinlemesini işte özlenen tablo diye pazarlamaya bayılıyoruz.

Kabul ediyorum. Ülkemizin bir başarı öyküsüne ihtiyacı var. Son yıllarda üst üste gelen ekonomik, sosyal, siyasal yıkımlar, başarısızlıklar yılgınlık yarattı, anlıyorum ama fazla da abartmayalım lütfen!

ORTAK SEVİNÇLERİMİZ, ORTAK HEYECANLARIMIZ AZALDI 

Son dönemlerde ortak sevinçlerimiz, ortak heyecanlarımız azaldı. Hal böyle olunca kutuplaşmanın derinliğini Anayasamızın ilk 4 maddesi hükümleriyle ilişkilendirilme çalışmalarına kadar vardı.  Dolaysıyla bu maddelerin üzerine basa basa bir daha hatırlatmakta fayda var diye düşünenlerdenim.

MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.

MADDE 4- Anayasanın 1’inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2’nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Son Söz: Bizler Türk Milliyetçileri olarak atımızı da itimizi de iyi tanırız! Vakti geldi mi atı nallamasını da iti bağlamasını da iyi biliriz!

Üretmekten, çiftçilikten, hayata değer bir yaşamdan, sevmeye değer bir aşktan, sadakatten, dostluğa değer bir arkadaşlıktan, LİYAKAT’ten, ATATÜRK’ten ve TÜRKİYE’den asla vazgeçmemeniz dileğiyle…

Sağlıcakla kalın.