Tarım sektörüne baktığımızda bugüne kadar görev yapan bütün hükümetlerin hedefi, ülkemizin gıda ihtiyacını kendi kendine karşılaması olmuştur.

Atatürk döneminde ekonomi, yokluk ve zorluklar içinde geçen tarımsal ağırlıklı bir dönemdi. 1923’te İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar ile tarımsal üretim için bir yol haritası çizilmiştir. 1938-1950 dönemi tarımsal devletçilik ile geçerken “Çiftçiyi Topraklandırma Yasası” çıkarılmıştır. Liberal 1950-1960 döneminde Marshall Yardımı kapsamında traktör ithalatı sayesinde tarımsal üretim görece artmaya başlamıştır. 1960-1980 planlı kalkınma döneminde tarımsal üretimde beş yıllık planlamalar esas alınarak ithal ikameci sanayileşmeye geçilmiştir. Genel olarak bakıldığında tarımda kendi kendine yeterlilik belirli ölçüde sağlanmaya çalışılmıştır.

1980 yılına gelindiğinde 24 Ocak Liberal İstikrar Kararları ile serbest piyasa düzenine geçilmiş ve tarım sektöründe ihracata dayalı büyüme politikaları uygulanmaya başlanmıştır. Bundan sonra da beş yıllık kalkınma planlamaları yapılmaya, fakat tarımda biçimsel olarak planlanmaya devam edilmiştir.

Gelinen süreçte tarımın dış dünyaya açılması sonucunda dışalım (ithalatçılık) artmış, tarımsal kamu işletmeleri özelleştirilmiş ve yerli üreticiler dış rekabetten korunamamıştır. Dolaysıyla ülkemiz verimli topraklara ve girişimci çiftçilere sahip olmasına rağmen dışa bağımlı ve zayıf bir tarım ülkesi haline gelmiştir.

Bu makroekonomik sorunu çözmenin yollarından biri etkili bir tarım politikası ve üretim planlaması stratejisini uygulamaktan geçmektedir.

TARIMIN AMACI, ÜLKEMİZİ KALKINDIRMAK DEĞİLDİR!

Bir defa tarımın ne amaçla yapıldığının çizgilerini genel hatlarıyla çizmek gerekir. Tarımın asıl amacı, ülkemizi kalkındırmak değildir. Ülke insanlarını yeterli ve dengeli beslenmesini temin etmektir. Ülkemizin kalkınması katma değeri yüksek sanayi ürünleri dışsatımı ile mümkündür.

Peki, planlamayı biz neden yapmalıyız?

Kaynakların en verimli şekilde kullanılabilmesi, ihtiyaçların önceliklerine göre sıralanması ve imkânların paylaştırılması için yapmalıyız. Zira kaynaklar sınırsız olduğunda planlamanın çokta önemi yoktur. Planlama, ancak kıt kaynakları en verimli şekilde kullanabilmek için büyük önem taşımaktadır.

Özellikle ülkemizde tarımda üretim planlaması yapmak oldukça zor bir iştir. Çünkü planlamada dikkate alınacak parametrelerin birçoğu değişkendir. Değişkenlerin fazla olduğu bir sahada plan hedeflerine ulaşmak ta çok kolay bir iş değildir. Dolaysıyla 1980’li yıllarda tarımsal üretim planlaması konusunda önemli adımlar atılmış, ancak yönetimde istikrar olmadığı için bu atılımlar hep sonuçsuz kalmıştır.

BU SÜREÇTE SAYIN YUMAKLI’YA HEM SİYASETEN HEM DE TEKNİK OLARAK DESTEK OLMAK ŞARTTIR.

 “Tarım siyasetsiz yapılabilir!” Fakat “Siyaset tarımsız yapılamaz!” Çünkü “Ne kadar bilirsek bilelim, ne kadar doğru planlar yaparsak yapalım, ne kadar faydalı önerilerde bulunursak bulunalım arkasına güçlü bir siyasi irade koy(a)madıkça başarılı olmak mümkün değildir!” Dolaysıyla Tarım ve Orman Bakanı Sayın İbrahim Yumaklı Bey, arkasına güçlü bir siyasi irade koy(a)madıkça (geçmiş tecrübelerimize dayanarak) planlamaların çözüme kavuşturulması gibi beklenti içine girilmemelidir. Böyle bir süreçte Sayın Yumaklı’yı sektörde yalnız bırakmamak gereklidir. Hem siyaseten hem de teknik olarak destek olmak şarttır.

ÇİFTÇİ ÜRETİM PLANLAMASININ NERESİNDE?

Üretim planlamasının ekonomik olarak yapılabilmesi için öncelikle uygun kalite ve büyüklükte arazi, tarım kültürünü ayrıntıları ile bilen çiftçilere ihtiyaç vardır. Arazi ve çiftçi olmadan hem tarım hem de üretim planlaması yapmak mümkün değildir. Bunlara ek olarak sermaye, tohum, gübre ve zirai ilaç gibi girdiler gereklidir.

Ülkemizde maalesef yıllardır sürdürülen ilkesiz tarım politikaları sebebiyle, çiftçi sayısı oldukça azalmış, tarım topraklarının büyük bir çoğunluğu da Medeni Kanun’daki miras ilişkileri sebebiyle üzerinde tarım yapılamayacak kadar parçalanarak, küçülmüştür.

Diğer taraftan, Medeni Kanunumuz İsviçre Medeni Kanunundan alınırken, tarım işletmelerinin bütünlüğünü koruyan maddesi maalesef alınmamıştır. Bu sebeple Cumhuriyet Tarihi boyunca tarım arazileri mirasçılar arasında sürekli bölünerek ekonomik ölçekli işletme büyüklüğünün altına düşmüştür. Hatta bu durum 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanma Kanunu ile düzeltilmeye çalışılmış ise de fiili uygulamalarda sonuç maalesef değişmemiştir.

Tarımda üretim planlamasının yapılabilmesi için, imkânlar ile ihtiyaçların iyi tespit edilmesi zorunludur. Ülkemizin nüfus artışı, turizm potansiyeli, dışarıdan sürekli alınan mültecilerin muhtemel nüfus hareketleri de dikkate alınarak ürün bazında ihtiyaçlar tespit edilmelidir. Öncelikle biz ülke olarak ne kadarlık bir tüketime sahibiz? Sonra ihraç potansiyeli olan ürünlerde dünya piyasaları takip edilerek ihraç edilecek miktarlar yaklaşık olarak hesaplamamız gereklidir. Bu parametrelerin bilinmesi sağlıklı bir üretim planlaması yapılması için şarttır.

Ülkemiz gibi serbest piyasa ekonomisi modelini tercih eden ülkelerde üretim planlaması, emredici değil, yol gösterici olmak zorundadır. 16 üyeli “Tarımsal Üretimin Planlanması Kurulu” yol gösterici olmalı ve en önemlisi de teknik bilgiye dayalı tercihler yapmalıdırlar. Aksi durumda serbest piyasa sisteminde çiftçi üretim için fiyata bakmaktadır. İyi kazanacağını anladığı takdirde kimsenin sözüne kulak vermeden ürün tercihini yapmaktadır.

Planlama uygulamasında yer alan uzman kişilerin çiftçiye hem yol gösterici hem de yardımda bulunmalıdır. Birincisi, birbirine alternatif olan ürünlerden, elde edilecek gelir itibarıyla iklim ve toprağı en iyi değerlendirecek ürünün tavsiye edilmesi, ikincisi ihtiyaç duyulan ürünün ekim öncesinde garanti fiyatının bildirilmesidir.

TARIMIN LOKOMOTİF ALT SEKTÖRÜ HAYVANCILIK OLMALIDIR.

Ülkemizde tarımın lokomotif alt sektörü hayvancılık olmalıdır. Çünkü “hayvancılığın katma değeri, bitkisel üretime göre daha yüksektir.” Sağlıklı bir üretim planlaması yapılabilmesi için, bitkisel üretim ile hayvansal üretimi birlikte değerlendirmek gerekir. Diğer yandan sulu ve yağmur suyuna dayalı tarım işletmeleri ile hayvancılık işletmelerinde ekonomik büyüklüğe sahip olması gereklidir. Aksi takdirde işletme özelliği taşımayan faaliyet alanlarında planlama yapılması pekte mümkün değildir.

Son söz: Sahaya inilmeden, işin mutfağındaki kişilerle yönetmelikler yazılmadan, çiftçinin bakış açısını anlamaya çalışmadan, üretim yapanın (çiftçilerin) görüşü alınmadan, alınacak kararlarla ilgili çiftçi temsilcilerinin seçim yapmasına, ortaya bir irade koymasına izin verilmeden, mevcut durum ve etki analizi yapılmadan; Bakanlık koridorlarında volta atılarak, il ve ilçe tarımlarda tahkim, keşif ve tespit komisyonları oluşturulacağının planları yapılarak; üretim planlaması, çözüm önerileri ve metotların başarılı bir şekilde uygulanması pekte mümkün değildir.

Sayın Sami Güçlü, Sayın Mehdi Eker, Sayın Kutbettin Arzu, Sayın Faruk Çelik, Sayın Ahmet Eşref Fakıbaba, Sayın Bekir Pakdemirli ve Sayın Vahit Kirişci  dönemlerinde, Tarım ve üretim planlaması, destekleme modelleri, planlamalar, çözüm önerileri ve metotlarda ne kadar başarılı(!) olunduğunu gördük. Türkiye Yüzyılı ile üretim yüzyılının başladığı bu dönemde Sayın Yumaklı’nın planlamalar, desteklemeler, modeller, flaş projeler, çözüm önerileri ve metotlarda başarılı olup olamayacağını, hep birlikte göreceğiz. Ortak temennimiz Türkiye Yüzyılı ile üretim yüzyılına yakışır bir Sayın Yumaklı dönemi geçiririz.

Çiftçi para kazanmadığı ürünü üretmez. İklim değişikliği, kuraklık, su kısıtı vb. etkilerin yanında çiftçinin önceliği mevcut kaynaklarıyla yapacağı en yüksek ciroya bakmaktır.

Doğru üretime giden yol bunların değerlendirilip üretici için bir yol haritası oluşturulmasıyla ortaya çıkacaktır. Aksi takdirde tarım sektörü ve paydaşlarını bekleyen yanlış üretim ve plan içinde plansızlık sonuçlarından başka bir şey olmayacaktır.

Sağlıcakla kalın