TİCARET savaşları her ne kadar Çin’in Amerika’ya ticaretini etkilemeyi amaçlamış olsa da Amerika ile Çin, Japonya, Avrupa, Kanada, Meksika arasındaki azalan ticaret, ürünlerini satmak zorunda olan üretici ülkeleri başka yollar ve başka müşteriler bulmaya itmiştir. Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” inisiyatifi tarihsel temelleri de olan bir çabadır. Bu çaba ile Çin-Avrupa hattında tüm ülkeleri kapsayan yol ile beraber Çin’in zaten ham madde pazarı olarak da yakın ilgisi içindeki Afrika’ya da “Bir Kuşak Bir Yol” oluşmuş ve çalışmaya başlamıştır.

Çin, Avustralya ile bölgesel ticari iş birliği yapabilmektedir. Japonya, Avrupa ve Avusturya ile serbest ticaret anlaşmaları sayesinde oluşan yeni yollar ile Güney Amerika kıtasına kadar ulaşabilmiştir. Avrupa ise Meksika, Kanada ve Güney Amerika ile serbest ticaret anlaşmalarında yol almaktadır. Meksika ve Güney Amerika ülkeleri, Pasifik İttifakı ile ticarette yol almaktadır.

Dolayısıyla ticaretin dinamikleri değişmektedir, kimse aç kalmamaktadır. Uluslararası ilişkiler ve ticaretin gereği olarak kendi çıkarı doğrultusunda hareket etmektedir.

Türkiye de Amerika’nın ticaret savaşları içinde sayılabilecek tedbirlere maruz kalmaktadır. Amerika ajan rahip meselesi gibi konuları öne sürerek çelik ve alüminyum tarifeleri başta olmak üzere tedbirlere maruz kalmıştır. ABD’nin çelik ithalatının %4.2’si, alüminyum ithalatının ise %0.3’ü Türkiye’den gitmektedir. (2017) Bu, Türkiye’nin çelik ihracatının neredeyse %10’una karşılık gelmektedir. Bu tedbir ile Türkiye’nin ABD’ye çelik ihracatı yarıya düşmüştür. Bu anlamda Türkiye olumsuz etkilenmiştir. Elbette Türkiye kendisine uygulanan tedbirlere karşılık vermiştir. Ancak bu Türkiye’nin Amerika’dan aldığı malların pahalanmasına yol açmış, ithalat bazlı üretim yapan Türkiye’nin aleyhine sonuçlanmıştır.

Aslında bu durumun başka türlü olmasına da bugünkü şartlarda imkân yoktur. Alıcı büyük ülke (ABD), tüm dünyadan mal alırken dönüp kolayca başka ülkelerden alabilir hale gelebilmekte, satıcı Türkiye ise yeni pazarlar bulmak zorunda kalmaktadır. Elbette iki taraf için de maliyet artışı olmaktadır. Ancak maliyet artışının etkisi büyük bütçe içinde küçük bütçeli bir ülkeye göre daha az olmaktadır.

2018 ticaret savaşının şiddeti henüz Türk halkını çok etkilemiyor gibi görünse de Türk şirketleri ve ülkemizi de bu savaşta pozisyon almaya itmektedir. Türkiye, 2009-2019 arasında, 243 koruma uygulaması yaparken, 1118 uygulamaya maruz kalmıştır. Çin ise 544 koruma uygularken, 2402 koruma tedbirine maruz kalmıştır.[1] Buradan Çin’in de kendini koruyamadığını söylemek mümkün müdür? Üreten ve tüm dünyaya satan bir ülke olarak Çin, bu asimetride bir kabullenme ile ek navlun masrafı gelmiş gibi yoluna devam edebilir. Çin’in ticaret niteliklerinde üretip tüm dünyaya satan bir ülke olmayan Türkiye’nin ise kendi ekonomik alanını yeterince güçlü savunamadığını söylemek mümkündür.

Türkiye’nin uluslararası mevzuata aşırı saygılı tavrı, Kızılay Meydanı’nda büyük kutlamalarla girilen Gümrük Birliği, AB müktesebatı, DTÖ mevzuatı vesaire derken Türkiye araçlarını kullanmaktan imtina eder duruma gelmiştir. Türkiye’nin bu ortamda neler yaptığı ve yapabileceğini, takip eden yazıda ele alalım.

Kaynaklar: [1] HBV Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Çetinkaya’nın Ankara Sanayi Odası Ekonomi Komisyonu 21. Yüzyılda Ticaret Savaşları konulu sunumu.