Günümüz dünyasında geleceği küresel egemen güçler belirlemekteydi.

Günümüz dünyasında ise geleceği artık küresel güçler değil, kurulan bölgesel ittifaklar belirliyor.

Örnek vermek gerekirse, dün iki kutuplu dünyanın yarattığı denge içerisinde karşı bloklarda yer alan Türkiye ile Rusya bugün pek çok alanda iş birliği yapabiliyor, ikili ilişkiler ekonomi, enerji ve hatta güvenlik boyutuna varan düzeyde geliştirilebiliyor.

Bunu bir tek Türkiye ile Rusya mı yapıyor?

Tabii ki hayır…

Söz konusu güvenlik olunca farklı yerlerde duran Almanya ile Rusya; söz konusu enerji meselesi olunca iş birliği için aynı masada buluşabiliyor.

Dün Çin başta olmak üzere, evvelden birbirleriyle gerilimler yaşamış ve aralarında Japonya, Güney Kore, Endonezya, Avustralya, Malezya gibi ülkelerin de bulunduğu 15 Asya Pasifik ülkesi bugün dünyanın en büyük serbest ticaret alanını kurabiliyor.

Tüm bunlar olurken kimse küresel güçlerin çıkarlarıyla çatışmaktan çekinmiyor.

Çünkü küresel güçlerin kurguladığı geleceğin dünyaya adaletsizlik, kıtlık, çatışma, açlık, eşitsizlik ve terörden başka bir şey sunmadığı gerçeği apaçık karşımızda duruyor.

Mevcut küresel sistemin sorunlara çözüm üretemediği gerçeğiyle yüzleşen ülkeler artık müttefiklik ilişkilerine körü körüne bağlanmayı terk edip bunun yerine kendi ülkelerinin çıkarları ölçüsünde kurulan ortaklıkları tercih ediyorlar.

Dünümüz ile günümüz arasında yaşanan farklar bunlarla da sınırlı değil…

Dünya değişirken aynı zamanda Türk dünyası da gelişmeleri yakından takip etmekte, gelecek tasavvurunu yaparken ümit veren gelişmeler yaşanmaktadır.

Mesela dün Türk dünyası dağınık, uyumsuz ve içe kapanık bir görüntü sergilerken bugün tam tersi bir duruş sergilemekte, sahip olduğu kaynağa ve potansiyele yakışır adımlar atmaktadır.

Devlet başkanları arasında gerçekleştirilen zirvelerde verilen mesajlar, milli kültürün, milli tarihin, milli kimliğin emrettiği birlik ruhuna yakışır şekilde Türk’e güven aşılamaktadır.

Türk dünyası ülkeleri dünyaya küresel aktörlerin dil, din, mezhep farklılıklarını körükleyerek iç karışıklıklara mahkûm ettiği ve istediği gibi at koşturacağı ülkeler arasında olmadığını duyurmaktadır.

Küresel sömürü düzeni, kendini yok edecek yegâne gücün milli devlet ve güçlü millet oluşumları olduğunu fark etse de kendisi için nihai son yaklaşmaktadır.

Dünyadaki mevcut küresel düzenin yıkılacağı emarelerinin alındığı şu zamanlar, 1992’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Türkçe konuşan ülkeler arasında aşama aşama geliştirilen ilişkilerin artık Türk milletinin birlik ruhuna yakışır şekilde taçlandırılması gerektiğini göstermektedir.

Mevcut küresel düzenin sonunu getirecek güç sizce de Türk dünyasının birliğinde, Turan’da, yani 300 milyon Türk’ün taşıdığı asil kanda mevcut değil midir?